28 Şubat 2023

Siyah beyaz, en büyük Beşiktaş!

Tribünlerden istifa sesleri yükseliyorsa, atar yapacağınıza, sesinizi çıkarmadan önünüze bakıp hatalarınızı gözden geçirmenizde büyük fayda var.

Bu yazıyı yazmak farz oldu. Depremle ilgili yazılarımın sonuncusunu yazmak üzere oturdum ama, dünden beri olup bitenler beni başka bir yazıya sürükledi. Daha işin başında ifade edeyim, kendimi bildim bileli Beşiktaşlıyımdır. Çocukluk anılarım arasında, yedi yaşında falan olmalıyım, bana alınmış 3 numaralı bir Zekeriya formasıyla top koşturduğum capcanlı. Formanın üzerinde Zekeriya yazıyor muydu onu hatırlamıyorum ama 3 numaranın ona ait olduğunu bildiğim için beynimizde hatıraları depolayan hipokampüsün rafları arasına öyle kayıt düşülmüş olması da pek muhtemeldir. Çocukluk arkadaşlarım Nazmi ve Taner, sonra ortaokulda Numan; çocuk yaşlarda birlikte maça gittiğimiz sıkı Beşiktaşlılardı, hala da öyledirler. Zaten Beşiktaşlı olmak biraz böyledir, kalbinizin içindeki kuytu köşelerden birine asılmış siyah beyaz arma, ancak o narin kas yumağı atmaktan vazgeçtiğinde sizle beraber terki dünya eder.

Beşiktaş’ın Sanlı, Zekeriya, Sabri, Niko’lu kadrosunu, sonra Rasim, Samet, Ulvi, Kadir’li kadrosunu ve tabii ki Gordon Milne ile şampiyonluklar yaşadığımız, Metin, Ali, Feyyaz ve Rıza Kaptan’lı efsane kadrosunu da, önce Mithatpaşa ve sonraki adıyla İnönü statlarında izlemiş; 'Arabacı takımı' diye laf atanlara gururla halkın takımı olduğumuzu söylemiş iyi bir taraftarım. Sonraki yıllarda statta maç izlemekten soğuduysam da, hala her hafta  ve her koşulda ekrandan Beşiktaş’ın maçlarını izlerim. Bu arada hem Antarktikaya hem de Grönlanda Çarşı’nın bayrağını dikmiş, bu bembeyaz memleketlere, siyahın asaletini de katıp, oralarda “Siyah, Beyaz, en büyük Beşiktaş” diye bağırmış bir Beşiktaşlıyım da. Beşiktaş Çarşı’nın Gezi Direnişi’nde oynadığı rol, Gezi’nin her anını yaşamış biri olarak bana unutamayacağım bir gurur da yaşatmıştı. Gezi dışında da Beşiktaş taraftarı toplumsal olaylar karşısında her zaman duyarlı olmuş, yaratıcı sloganlarla ve davranışlarıyla haksızlığın karşısında ve mazlumların yanında durmuştur.  

Dünden beri bakıyorum, kart politikacılarla başlayan bir Beşiktaş’tan istifa silsilesi yürüyor. MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, yardımcısı Semih Yalçın, Gaziantep Milletvekili Sermet Atay falan kulüp üyeliğinden istifa ederek ayrılmışlar. Eh bunlar için Beşiktaşlılık kâğıt üzerindeymiş, pek de güzel yapmışlar ayrılmakla. Neymiş, tribünlerden “Hükümet istifa“ diye bağırılmış. "Deprem şehitlerimize yapılan sistemli saygısızlık ve yeni kaos oyunlarına alet olma hali Beşiktaş’ın taşıdığı milli manevi değerlere yakışmamış”mış. Oldu, gözlerim doldu. Kardeşim siz daha üstünden iki ay geçmemiş bir ülküdaşınızın cinayetiyle ilgili tutuklanan parti yöneticileriniz hakkında iki laf edememiş, (pardon cinayetle ilişkilendirilenler hakkında 'Onları yedirmeyiz' gibi laflar etmişlerdi galiba), bu cinayetin hangi kılcal damarlarınıza, hangi beyin merkezlerinize uzandığının hesabını kamuoyuna vermemişken, Genel Başkanınız deprem olduktan epey sonra deprem bölgesine anca şöyle bir uğramışken bu ne aymazlık, bu ne utanmazlıktır.. Deprem ile ilgili ağzınızı açarken de sekiz on defa yutkunsanız iyi edersiniz. İktidarın deprem bölgesindeki beceriksizliğinin canlı tanıklarından biriyim, bağrımız yanıyor. Beşiktaş, Fenerbahçe tribünlerinden istifa sesleri yükseliyorsa, atar yapacağınıza, sesinizi çıkarmadan önünüze bakıp hatalarınızı gözden geçirmenizde büyük fayda var.

Ağababalar böyle yapınca irili ufaklı küçük babalar da meydanı boş bulmuş olmalılar ki tehdit tehdit üstüne. AKP İzmir İl Başkan Yardımcısı buyurmuşlar: "Çapulculara diyorum ki, hadi oradan ulan… Bunlar hiç bir kulübümüzün gerçek taraftarları değildir. Paralı köpekler, satılmış şerefsizler, operasyon çocuklarıdır. Hesap vereceksiniz! Her fırsatta Türkiyeye olan düşmanlıklarını dile getiren örgütlerin ülke içinde kullanışlı aparatları, operasyon çocukları, sizin için güneş hiçbir zaman doğmayacak. Devlet hesap sorar!  Çapulcu lafını elbette kıvançla kabul ediyorum da, paralı köpekler falan diye başlayan cümleye cevap vermeye, bu düzeysizliğe inmeye benim aile terbiyem müsaade etmez. Ama inşallah bu beyefendinin yolu bir gün bizim stada düşer de, kendisine nezih bir cevap verilir; kimin satılmış, kimin operasyon çocuğu olduğunu dünya gözüyle bir daha unutmayacak şekilde gösterirler kendisine.  

Ardından ülkemizin hali hazırdaki en makbul mafya lideri ve Devlet Bahçeli’nin candan ülküdaşı Alaattin Bey kükremiş: "Bu ihaneti organize eden kim ise, bu ihanetlerde kim aktif görev almış ise Allah'ın laneti üzerlerine olsun, devlet ve milletine bağlı olanlar bu ihaneti asla unutmayacaklar.” Bak sen, devlet ve milletine bağlı olanlar bu ihaneti unutmayacakmış. İhanet ne, “Hükümet istifa” diye bağırmak. Kardeşim bizim taraftar ondan bundan emir almaz, organize işlerden de siz anlarsınız, biz anlamayız. Adınızla müsemma: Organize suç örgütü lideri. Beşiktaş taraftarının tehditten yılacağını, korkacağını düşünüyorsanız da avucunuzu yalarsınız.  

Peki kambersiz düğün olur mu? Olmaz tabii. İçişleri Bakanı da topa girmiş: “Mesaimizi bölmesinler. Biz mesaimizi de böleriz. Mesaimizi bölerlerse bu milletin karşı karşıya kaldığı süreçte bu millete haksızlık ederler. Mesaimizi bölmek isterlerse rahat böleriz, hodri meydan. Türkiyenin güvenliğiyle ilgili hiç kimse bilek güreşine girmesin. Tavsiyem odur. Marjinal bir kafayla, marjinal bir zekayla bu milletin karşı karşıya kaldığı bu süreci zehirlemeye çalışmasınlar.”  Vay vay vay. “Başarısızsınız, istifa edin” demek ne zamandan beri ülkemizin güvenliğiyle ilgili bir mesele oldu acaba? Japonya’da falan olsa bırakın istifayı, Harakiri yapmıştı beyefendinin pozisyonundakiler. 'Mesaimizi bölmesinler'miş. Siz kendinizi ne zannediyorsunuz, bulunmaz hint kumaşı falan mı? Değilsiniz. Bu ülkeyi sizlerden çok daha iyi idare edecek, mesela deprem olduktan sonraki ilk 48 saatte çok daha fazla canımızı kurtarabilecek, neredeyse yüz elli yıllık tarihi olan Kızılay’ı düşürdüğünüz Banker Kastelli pozisyonundan kurtaracak, çoluğunu çocuğunu, gelinini, bacanağını, halasının oğlununun imam hatipten arkadaşını falan ballı börekli yerlere yerleştirip, vakıflar kurdurup, Karun gibi zenginleştirmeyecek, Manhattan'da falan gökdelen diktirmeyecek, tarikat mensuplarını birer tıkaç gibi devletin kılcal damarlarına oturtup memleketi felç etmeyecek, her türlü kriminal tiple poz poz fotoğraf çektirmeyecek sizlerden çok daha iyi yöneticiler bulunur merak etmeyin. Düşünün ekip olarak istifa etmeyi, yaldızınız mı dökülür, memleket ferahlar vallahi!

Bu arada Beşiktaş taraftarına en söylenmeyecek sözü de söylemişsiniz Sayın İçli Köfte İşleri Bakanı, pardon İçişleri Bakanı, 'marjinal zekalı' demişsiniz ki hiç üstümüze alınmadım. Merak etmeyin,  “Kartalın bağrına dayamışsa siyasetçi hançerini, elbette verir Çarşı’nın bahtı kara çocukları cevabını."

Beşiktaş’tan istifa eden, abuk sabuk laf eden arkadaşlar, yürüyün anca gidersiniz...

Talat Kırış kimdir?

Talat Kırış, 1961 yılında İstanbul'da Süleymaniye Doğumevi'nde dünyaya geldi. Sırasıyla Ataköy İlkokulu, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi.

Öğrenciliği sırasında yurtiçi ve yurtdışında kaza cerrahisi ve beyin cerrahisi kliniklerinde staj yaptı. Prof. Dr. Türkan Saylan'la birlikte Van'da lepra hastalığı üzerine saha çalışmalarına katıldı. Konya Devlet Hastanesi Acil Bölümü'nde mecburi hizmetini; 1986-1992 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda ihtisasını tamamladı. Uzmanlık tez çalışmasıyla Beyin Araştırmaları Derneği ve Japon Nörotravma Derneği'nden ödül aldı. Uzmanlık sonrası Kartal Eğitim Araştırma ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde çalıştı.

1995-1996 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri, Arizona, Phoenix'te bulunan Barrow Nöroloji Enstitüsü'nde burslu olarak, kafa kaidesi tümörleri ve beyin damar hastalıkları üzerine üst ihtisas yaptı. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda 1999 yılında doçent, 2006 yılında profesör oldu.

2006 yılında 9. Uluslararası Serebral Vazospazm Kongresi'nin başkanlığını yaptı. Türk Nöroşirurji Derneği Yeterlik Kurulu kurucu üyeliği, Nörovasküler Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Nöroonkoloji Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Temel Kurslar eş başkanlığı, yönetim kurulu üyelikleri, Türk Nöroşirurji Dergisi ve Turkish Neurosurgery dergileri baş editörlüğü, Nöroonkoloji Derneği ikinci başkanlığı ve Türk Nöroşirurji Derneği başkanlığı yaptı.

Avrupa Nöroşirurji Dernekleri Birliği Araştırma Komitesi üyeliği görevinde bulundu. Akdeniz Beyin Cerrahları Derneği Eğitim Komitesi Başkanı olan Kırış, 2017-2021 yılları arasında Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu Beyin Damar Hastalıkları Komitesi Başkanlığı yaptı.

Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu'nda Türk Nöroşirurji Derneği'ni temsil eden delege olan Prof. Dr. Talat Kırış, meslek yaşamını Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahisi bölümlerinde sürdürüyor.

Kırış'ın editörleri arasında bulunduğu İngilizce iki kitabı, 100'den fazla kitap bölümü, ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı; çok sayıda ülkede beyin cerrahisinin çeşitli alanlarında eğitim kursları ve konferanslar verdi, yurtiçi ve yurtdışında eğitim amacıyla çok sayıda beyin cerrahının izlediği canlı ameliyatlar yaptı.

Tıbbiye öğrenciliği yıllarından itibaren 40 yılı aşan öğretim üyeliği ve hekimlik hayatını, 2021'de yayımlanan "Beyne Giden Yol / Bir Beyin Cerrahının Anıları" adını verdiği kitabında anlattı. TEDx ve farklı sosyal platformlarda konuşmaları yayımlanan Kırış, aynı zamanda kıdemli bir denizci olarak Güney Amerika'dan Antarktika'ya kadar uzanan yelkenli seyahatler yaptı, Grönland'da kanoyla Kuzey Kutup dairesi geçiş yaptı. Anılarında hayalini, "Bir Şehir Hatları Vapuru'na ismimin verilmesini isterim. Kimbilir, kısmet..." sözleriyle paylaştı.

Gençlik yıllarından itibaren yazın dünyasıyla ilgilendi, 1984 yılında Düşün dergisi masal yarışmasında mansiyon kazandı. Argos sanat dergisinde öykü ve denemeleri, Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazıları yayımlandı. 2012 yılından Yacht Türkiye dergisinde yazmaya başladı.

Ağustos 2019'dan itibaren T24'te düzenli yazılar yazıyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Döngü

Artık yola çıkmıştım, dönmeyecektim, "kaç kere baştan başlanır" bilmiyorum ama yeni başlangıçlar, bekleyen mümkün gelecekler, ardımızda bıraktığımız mümkün geçmişler. Hepsi büyük bir bütünün parçacıkları. Hiç olmayabilirdik ama olduk. Madem olduk, sonuna kadar gidelim. Sonuna geldiğimizde son denen şeyin yeni başlayacak bir yol olduğunu bilerek akalım...

Endülüs’te Solan Bahçe

Her şey Flamenko’nun ezgilerinde kalsaydı, kalabilseydi keşke. Ama bizzat flamenko da böyle bir şeydi. O huzurun, sükunetin müziği değildi

Seçimden seçmeler saçmalar

Enteresan ülkeyiz vesselam, biri kendini devletin sahibi sanır, diğeri bir yüzyıldır falan kendinden başka bu ülkede vatansever olmadığını iddia eder