Doğrusu Twitter'dan siyasetçileri takip etmediğim için, Devlet Bahçeli'yi de takip etmiyordum haliyle. Ama bugün sosyal medya hesaplarını epeyce tetkik etmek durumunda kaldım. Meğer kendisi sosyal medyada acayip aktifmiş. Mesele şurdan çıktı: Cumartesi sabahı çayımı yudumlarken, İnsan Hakları Günü vesilesiyle 805 yurttaşın imzaladığı bildiriye denk geldim önce, Bahçeli'nin buna cevaben yazdığı tweetlerine, sonra.
İmza metnini okudum. Ülkede yaşayan milyonlarca insanın altına imza atabileceği bir metin. Hukuk diyor, adalet diyor, Anayasa ve AİHM kararlarına rağmen hapiste olanlara özgürlük diyor, kadın hakları diyor, çevre diyor, her bireyin aş, iş, asgari gelir sahibi olabileceği bir düzen istiyor, ayrımsız, bütün etnik kimliklere, bütün din, mezhep ve inançlara/inançsızlara, dillere ve kültürlere devletin her alanda eşit hak ve korunma sağlamasından söz ediyor…
Metin genel bir çerçeve çiziyor. Daha adil, bireylerin eşit haklara ve şanslara sahip olabileceği, ayrımcılığın, ötekileştirmenin ortadan kalkacağı, doğanın korunacağı, insan onuruna yakışan bir hayatın yaşanabileceği bir ülke, yeni bir toplum sözleşmesi hayal ediyor metni imzalayanlar. Böyle bir amaç için ülkede demokrasiye inanan herkesin bir araya gelmesi için çağrı yapıyor. Böyle metinler, hele de medyanın tamamına yakını iktidarın bu denli kontrolündeyken kalabalıklara, derdini dert edindiği insanlara, yeterince ulaşamıyor ne yazık ki ve etkili olamıyor.
Ama bir baktım Devlet Bey'e ulaşmış. Belli ki metni bir iyice okumuş. Almış eline klavyeyi ya da sosyal medya hesabını kontrol eden çocuğu çağırmış, yaz oğlum demiş. Aş, iş, hukuk, adalet, tüm vatandaşlara eşit haklar falan derken inceden bir sinirlenme, tansiyonun hafifçe yükselmesi, tüylerin diken diken olması durumlarını tweetlerinde hissediyorsunuz. Kreşendo tarzında geliyor salvolar, "aydın müsveddeleri, kiralık kalem, sözde gazeteci, çürük şahıs, zillet bildirisi, ihanet masasının başında mama kuyruğuna girenler, kimliksiz akademisyen... (Bir akademisyen olarak en fazla bu kısma takıldım. Akademisyen olmanın temel özelliği zaten kimliksiz olabilmektir. Akademisyenin rehberi bilim ve bilgidir, akademisyenleri kimlikleri, inançları , mensubiyetleri tanımlamaz hele de asla yönlendirmez; hatta onlara rağmen hakikatin, bilimsel doğrunun peşinde olmalıdırlar. Elbette yaptıkları çalışmalar, başarıları ülkeleri için gurur kaynağıdır, ama deneylerinde, yöntemlerinde, sonuç analizlerinde kimlikleri rol oynamaz.)
Devlet Bey seviyor böyle lafları. Kafiyeden geçemiyor. Tıpta klang çağrışım denen bir kavram vardı yanlış hatırlamıyorsam. Sözcüklerin, anlatımların, anlamlarından ve dil kurallarından çok, ses uyumuna ve uyağa göre ortaya konması durumu gibi bir şeydi. Devlet Bey'in konuşmalarında rastlıyoruz böyle çağrışımlara. Örneğin 24 Kasım'da Meclis'teki grup toplantısında yaptığı konuşmadaki şu cümlesi: "Cumhur İttifakı, cukka ittifakı değildir, curcuna ittifakı değildir, çukur ittifakı değildir, çuval ittifakı değildir, çuvallamış bir ittifak hiç değildir." Ya da şu cümlesi: "Dostluğumuz maskeli, mesafeli, muhataralı, muvazaalı, mukaveleli değildir". Gerçi ararsanız bir anlam da bulursunuz bu sözlerde ama, bir kafiyeden, sözün sesinden vazgeçememe hali belirgin.
Bir başka gün de şunları söylemişti: "Erdoğan; sen Esad'ın kirli bir kopyası, Pensilvanya'nın eski sevdalısı, Washington'un daimi tutsağı, Kandil'in tavizsiz havarisi, Ermeni hısımı, Türklüğün yaşayan düşmanısın!" Aradan bir zaman geçtikten sonra da "Sayın Cumhurbaşkanımızla hukukumuz Türkiye düşmanlarının kafalarının almayacağı kadar tutarlı, dengeli, hesapsız, plansız, ilkeli, karşılıklı hürmet ve muhabbete dayalıdır." Bir gün bu renk siyah, bir başka gün, yok ya bildiğin beyaz, bak siyah dersen, sana zillet derim ha, şeklinde çeşitlemeler. Çok var Devlet Bey'in konuşmalarında böyle şeyler.
Arkadaşlarla Bahçeli'nin son tweetleri üzerinde konuşuyoruz. Ben kendisini ciddiye almamak gerektiğine inananlardanım. Bazı arkadaşlarımız ise HDP'nin -legal bir siyasi partinin- kapatılmasını işaret ettiğini, sertleşme mesajları verdiğini düşünüyorlar. İktidarın da, küçük-müçük, ortağı olduğu için, durumu vahim buluyorlar. Bana göre yorgun, tutarsız, fikir ve siyaset üretemeyen, emekli olma zamanı gelmiş de geçmiş, eskimiş, nezelmiş bir siyasetçi kendisi. Evet Türkiye de bir derin devlet var, hep oldu, bugünlerde de bir rönesans yaşıyor, ama ne derin devlet adamları, ne derin devletin siyasetteki ana temsilcileri Bahçeli, Perinçek gibi adamlar, ne de o yollarda beraber yürüdükleri AKP insanları, yeni bir şey söylüyor. Yeni dünyada bir karşılıkları yok.
Sosyal medyada bir tweetin, bir Instagram fotoğrafının altına çok seviyesiz yorumlar yazılabiliyor. Ama bakın bu seçtiğim yorumları, Devlet Bahçeli'nin tweetinin altına bir kısmı kendisine oy vermiş aklı selim sahibi insanlar yazmış. Kullandığı dili, üslubunu yadırgayan insanlar.
- Müsvedde ne demek, kendi halkına bir parti başkanı nasıl böyle çirkin bir dil kullanabilir. Yıllar önce size verdiğim oya üzülüyorum çok yazık.
- Küfür etmeden cümle kuramıyor musun?
- Bu dil size yakıştı mı Sayın Bahçeli?
- İtirazı, eleştiriyi anlarım, belki haklısınız da, yalnız bu nasıl bir dil, nasıl bir üslup?
- Tarih sizleri de yazacak merak etmeyin, milleti kutuplaştıran , ayrıştıran nefret dilini bıraksanız siyasi liderler olarak, bu kadarını bari yapsanız.
- Bunlar senin başına gelse, bu insanlar seni de savunurdu.
- Mafya müsveddesi olmuyor da, aydın müsveddesi mi oluyor (Alaattin Çakıcı'yla birlikte çektirdiği fotoğrafı paylaştığı Instagram hesabında da o fotoğrafın altına şöyle bir yorum yapılmış: "Mafya adamı değil mi bu? Sayın başkanımız bu olmadı. Mafya bize yakışmaz.")
- Bir çete lideri için çıkardığın af kanunundan dolayı ortalık katilden, sapıktan hırsızdan geçilmiyor, mutlu musun sayın liderim?
- Bazı arkadaşlarım var MHP'li, vallahi de, billahi de sizden utanıyorlarmış.
- Sen bize zillet diyorsun, bu bölücülük değil de nedir?
- Hiç ekonomiden, işsizlikten, açlıktan bahsetmiyor. Varsa yoksa, asalım, keselim, ayrıştıralım, bölelim.
İşte böyle Devlet Bey, bu liste uzar, gider…
Sosyal medyada küfrederek konuşmayan, siyaseti futbol takımı gibi algılamayan, 21. yüzyıl Türkiye'sinde yaşayan insanlar, gençler, size böyle bakıyor ve bu ülkenin çoğunluğu, tüm bölme, ötekileştirme çabalarına karşın hâlâ böyle insanlardan oluşuyor. Ve inanıyorum ki, bu insanlar yakın bir gelecekte, ülkelerine sahip çıkmak için bir demokrasi hareketinin yanında yerlerini alacaklar.
Siz de emekli oluverin artık.