26 Nisan 2021

"Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?"

Üç nesil erkeğin Strasbourg katedralinin inşasındaki rolleri sanat tarihine kaydedilmişken, aynı aileye mensup bir kadının başarılı heykeltraşlığı sorgulanıyor aynı tarih önünde

Yine aynı şey oldu. Şu hayattaki en büyük eğlencelerimden biri. Bir kitap okurken içinde geçen bir sözcüğe, bir terime, bir kişiye, coğrafi bir lokasyona, başka bir kitaba, şuna, buna takılıp peşine düşme durumu. Merak oyunları diyorum kendimce. İnsanın kendi kendini eğlendirebildiği bir oyun. Eskiden ansiklopediler arasında dolaşırken, şimdi bacakalarımın üzerine yerleştirdiğim bir bilgisayarda tıklayarak geziniyorum. Bu oyuna bir başladım mı, bazen sonsuza kadar devam edebilir diye düşünüyorum ve çoğu zaman uykuya yenilip, rüyalarımda sürdürüyorum kovalamacayı.

Artemisia Gentileschi'in yaşamına dair bir roman okuyorum. Bir yandan da 17. yüzyılda yaşamış, eserlerini çok sevdiğim bu kadın ressama dair araştırmalar yapıyorum. Bana göre Artemisia Rönesans'ın son demi, kapanış perdesinin son tiradı. Resimlerini seviyorum. Artemisia'yı ayrıca yazacağım uzun uzun. Artemisia'nın peşinde dolanırken, İletişim Yayınlarından çıkmış, Ahu Antmen'in editörlüğünü yaptığı "Sanat Cinsiyet - Sanat Tarihi ve Feminist Eleştiri" isimli kitabı okurken buldum kendimi. Kitap makalelerden oluşuyor. Linda Nochlin'in Ahu Antmen tarafından çevrilmiş makalesinin başlığı , "Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?" İronik ve kışkırtıcı bir soru. "Penis yerine rahmi olan insanların" büyük sanatçı "olamamalarının" üzerine kafa yoran bir yazı. Çarpıcı bir tanımlama. Küçük bir anatomik fark dışında aynıyız. Hayatın her alanında kadın ve erkeği böyle görebilsek keşke. Kadın ve erkek beyni arasında bir fark olmadığını binlerce beyin görmüş biri olarak ben söyleyebilirim. Linda Nochlin başlığa aldığı soruyu yanıtlarken "Sanatta başarı elde etmenin (ya da başarısız olmanın) bireysel değil kurumsal -yani kamusal- doğasını gözler önüne sererek, bu alandaki diğer araştırmalar için bir paradigma sunmaya" çalıştığını söylüyor.

Ama benim bu makalede takıldığım başka bir nokta var. Bir isim. Su altında menevişlenen çapariye atlayan bir istavrit gibi atıldım Sabina von Steinbach isminin üzerine. Oltayı çekmek size kalmış.

Avusturyalı ressam Moritz von Schwind'in 1844 de yaptığı
Sabina Von Steinbach isimli resmi

13. yüzyıl sonu, 14. yüzyıl başına denk gelen bir dönemde, bugün Doğu Fransa sınırları içinde bulunan Alsace'da yaşamış taş ustası Erwin von Steinbach'ın kızı Sabina. Hem mimar hem heykeltraş olan Erwin, Notre-Dame de Strasbourg katedralinin inşası ve fasadlarına yerleştirilecek heykellerin yapımından sorumlu kişiymiş. 1277 yılından 1318'de ölümüne kadar katedralin inşası ile uğraşmış. Ölümünden sonra oğlu Johannes von Steinbach devam etmiş ve 1332-41 arasında baş mimar olarak sorumluluğu taşımış. 1341-71 arasında da torun Johannes Gerlach von Steinbach kilisenin inşasını yürütmüş ve nihayet bir yüzyıl sonra değişik mimarların çalışmalarıyla kilise tamamlanmış.

İş böyle babadan oğula, oğuldan toruna erkekler arasında akarken tarih sahnesine bir kadın giriyor. Sabina Von Steinbach. Babalarının ölümüyle birlikte abisi kilisenin inşasını üstlenirken, o da kilisenin güney girişine yerleştirilecek heykelleri yapma işini alıyor. Kilise ve Sinagog isimli heykelleri Sabina'nın yaptığı düşünülüyor. Ayrıca kilisenin içinde ve dışında bir çok heykelin de, onun çekiç ve keskisinin eseri olduğu iddia ediliyor. Bu iddia, ilk önce 1600'ler sonra da 1800'lerde kiliseyle ilgili yazan bazı sanat tarihçilerinin kitaplarına dayanıyor. Kilisenin dış kısmında bir heykelin elinde bulunan, ama şimdi kaybolmuş bir yazıtta, Latince olarak şu cümlenin yazdığı belirtiliyor: "Ailesine saygılı dindar bir kadın olan, Sabina'ya teşekkür ederim, o bana sert taştan bu formu verdi."

Sabina Von Steinbach'ın yaptığı düşünülen katedralin güney girişindeki
Kilise ve Sinagog heykelleri
Fransızlar 1681'de işgal edene kadar Alman taş ustalarının merkezinin Strasbourg olduğu biliniyor. Kayıtlar taş ustası babalar öldüğünde, aldıkları işleri tamamlayan çocuklar arasında kadınların da olduğunu doğruluyor. Sabina'nın babasına yardım ettiğini, hatta ölümünden sonra, başka erkek taş ustalarının kendisiyle çalışmayı reddetmesi üzerine, tüm heykel projesini tek başına tamamladığını yazan sanat tarihçileri de olmuş.

Buradan yine Linda Nochlin'in yazısına geliyoruz. Başarılı bir kadın sanatçıya, bu başarının çok görüldüğü ileriki yıllarda kayıtlara geçiyor. Heykellerin üslubuna bakarak, heykelleri Sabina'nın yapmadığı, o daha doğmadan yapılmış olduğu söyleniyor. Daha ileri gidenler de var. Sabina'ya mâl edilen heykellerin, Sabina ve Stein (Almancada taş manasında) sözcüklerinin yan yana gelmesindeki yanlış çeviriden kaynaklandığı iddia ediliyor. Cümlenin aslının "Dindar bir kadın olan Sabina'ya, bu değerli taşı heykel yapılması amacıyla verdiği için teşekkür ederim" olduğu yaklaşık 600 yıl sonra yayımlanan bir kitapta kayda geçiyor. 

Üç nesil erkeğin Strasbourg katedralinin inşasındaki rolleri sanat tarihine kaydedilmişken, aynı aileye mensup bir kadının başarılı heykeltraşlığı sorgulanıyor aynı tarih önünde. Bu bile tek başına Linda Nochlin'in "Neden Hiç Büyük Kadın Sanatçı Yok?" sorusunun yanıtı gibi...

Yazarın Diğer Yazıları

Vendée Globe 2024 bugün başlıyor, selametle…

Vendée Globe Yarışı yalnızca bir yelken yarışı değildir. Dünyanın en zor müsabakasında üç ay boyunca her gün hayatlarını riske atarak mücadele ederken, aynı zamanda dünyayı daha iyiye doğru değiştirmek isteyen insanların da yarışıdır

Neden susuyorsunuz?

Devlet işi gücü bırakmış kocaman bir sopa olmuş, dövecek muhalif arıyor. RTÜK diye bir kurum var, sopalıktan önce elektrikli şok tabancalığına, şimdilerde de ateşli silahlığa terfi etmiş. İktidarın, dayatılan siyasal İslam ideolojisinin hoşuna gitmeyecek yayın gördü mü indiririm aşağı diyor

Bir sabah metroda

Metrodan iniyorum. Etrafımdaki gençlere daha bir farklı bakıyor gözlerim. Çok da uzak olmayan bir gelecekte daha güzel günler göreceğiz diye geçiriyorum içimden

"
"