24 Mart 2023

Muharrem İnce'nin kaybet kaybet oyunu

İnsan neden böyle bir şey yapar? Kendinin ve ülkenin geleceğini neden riske atar? Meydanlarda hakkında atıp tuttuğu adama göz göre göre neden destek olur? AKP çevrelerinin cumhurbaşkanlığı adaylığını desteklemek üzere imza toplamasını nasıl içine sindirir?

Muharrem İnce bir siyasetçi. Kendi deyimiyle sokak siyasetçisi. Konuşmalarında heyecanlı, cevval, içten olduğu izlenimini veriyor. Bir cerbezesi var. Öte yandan donanımlı, birikimli biri olduğu kanaatinde değilim. Öfkesini kontrol edemiyor ve bunu sahici olmak sanıyor. Oysa korumasını binaya almayan güvenlik görevlisiyle yaptığı küfürlü konuşmadan anlaşılıyor ki kendine güveninin arka planı da sorunlu. Gerçi bizim ülkemizde bu özellikler halk nezdinde olumlu karşılık buluyor. Son 20 yıldır 'kazanan adam' da pek kitap okumayan, "öfke de bir hitabet sanatıdır" diyen, ona buna atarlanan bir tip.

Muharrem Bey'in bir dönem siyasette yıldızı yükseldi ve CHP'nin cumhurbaşkanı adayı oldu. O dönem insanlara umut verdi. Konuşma yaptığı meydanlar doldu taştı, belirli bir çoşkuyu yakaladı. Hatta cumhurbaşkanlığı seçimini kazandığını bile sandık, biz sokaklara çıkmaya hazırlanırken onun hakkını aramak üzere, o gizemli bir şekilde ortadan kayboldu. Meydanları dolduranlara, kampanyasına bağış yapanlara, sokaklarda, sosyal medyada kendisini destekleyenlere bir açıklamayı bile çok gördü. Bunca insana umut vermiş bir siyasetçinin bu garip davranışı ister istemez dedikodulara yol açtı. Üstünden onca zaman geçmesine rağmen hâlâ doyurucu bir açıklama da yapmadı.

Aradan zaman geçti. Muharrem Bey, asla karşısına rakip olarak çıkmam dediği Kemal Kılıçdaroğlu'nun karşısına önce CHP genel başkanlık yarışında çıktı, şimdi de cumhurbaşkanlığı seçiminde çıkıyor.

14 Mayıs'ta yapılacak seçimin ülkemiz, hatta bölge barışı açısından ne kadar önemli olduğu herkesin kabul ettiği bir gerçek. Dünya siyasi tarihine, bir zamanlar Türkler böyle tuhaf, ucube bir siyasi sitemi benimsemişlerdi diye geçecek, utanacağımız bir yönetim biçimiyle idare ediliyoruz. Daha doğrusu edilemiyoruz. Sistem dikiş, yama tutmuyor. Yakın zamanda yaşadığımız ve onca cana mâl olan deprem, sistemin işlemediğinin açık bir kanıtı. İktidarın kötülüğünden ülkenin kaynaklarını bir avuç yandaşa aktarmasından, ekonomiyi, adaleti, eğitimi bitirme noktasına getirmesinden bahsetmiyorum bile. Cumhurbaşkanlığı Hükûmet Sistemi denen denge ve denetlemenin olmadığı padişahlık sisteminin işlemediğinden, ülkeyi batağa sürüklediğinden, bu sistemle bir beş yıl daha yönetilmeye ülkenin tahammülünün olmadığından söz ediyorum.

Nihayet bu iktidardan ve bu ucube sistemden kurtulacağımız bir şafağın yaklaştığı dönemde, kendini sosyal demokrat olarak tanımlayan, mevcut iktidarı ve reisini en ağır sözlerle eleştiren Muharrem İnce çökmekte olan iktidara payanda olarak sahneye çıkıyor. Kendisi fizik öğretmeni, matematikle, sayılarla arası iyi olmalı. Oy oranını görüyordur. Buna rağmen aday olmakta direnmesi, kendisi için kaybet kaybet oyunu. Seçimi kazanamayacağı açık, yani kaybedecek. Eğer üstlendiği rolle Kemal Kılıçdaroğlu'nun ilk turda seçilme imkanına mani olursa, yalnızca seçimi değil, yalnızca siyasi geleceğini değil, bugüne kadar inşa ettiği dürüst, düzgün sosyal demokrat siyasetçi kimliğini de kaybedecek. Bir zaman kendisini desteklemiş insanlar tarafından nefretle anılır hale gelecek. Kendisine büyük kaybettirirken, seçimin ikinci tura taşınmasına neden olarak ülkeye de kaybettirecek.

Peki insan neden böyle bir şey yapar? Kendinin ve ülkenin geleceğini neden riske atar? Meydanlarda hakkında atıp tuttuğu adama göz göre göre neden destek olur? AKP çevrelerinin cumhurbaşkanlığı adaylığını desteklemek üzere imza toplamasını nasıl içine sindirir? Ülke gündemini izleyen, üzerine düşünen biri olarak ben buna bir yanıt bulamıyorum. Kendisiyle ilgili konuşulan, ortaya atılan, bu tutumuyla maddi çıkar sağladığı, Tayyip Erdoğan'la gizli bir anlaşma yapmış olduğu dedikodularına inanmıyorum. Şöhret olmanın, herkesin kendisinden bahsetmesinin büyüsüne kapıldığını, gazına geldiğini düşünüyorum. Sosyal medyada fazlaca görünmesinin, gençler arasında (bugün var yarın yok) bir popülariteye sahip olmasının, Zafer Partisi'nden kaptığı yüzde bir oyun, özgüvenini arttırdığını ve gerçeklerden kopup bir illüzyonun peşinde gülümseyerek uçuruma yürüdüğünü görüyorum. Kendi atlayacağı uçuruma ülkeyi de sürüklemesi, paradoks biçimde önemini arttırıyor ve bu durumun da kendisine keyif verdiği, patolojik bir ruh haline girdiği anlaşılıyor. Medya ve sosyal medyadaki pompalamaların kendisine verdiği sanal güçle, gerçek rakamları onla çarparak okuyor.

Muharrem İnce'nin bir an evvel bu kaybet kaybet oyunundan kendini kurtarması lazım. Ülkenin içinde bulunduğu kritik eşikte, doğru tarafta duruyormuş gibi yapıp yanlış tarafın kurtarıcısı pozisyonunda olduğunu anlaması gerek. Muhalif cephede durduğunu iddia edip en fazla yumruğu yine muhaliflere atıyor olmasındaki tutarsızlığı görmeli. Bunca yıllık siyasi mücadelenin ardından şu üç günlük şöhretin hazzına kapılıp denize düşen iktidarın sarıldığı yılan olarak hafızalara kazınmak kendisine hiç yakışmıyor.

Muharrem İnce'yi Maltepe Meydanındaki Muharrem İnce olarak görmek, hatırlamak istiyoruz.

Talat Kırış kimdir?

Talat Kırış, 1961 yılında İstanbul'da Süleymaniye Doğumevi'nde dünyaya geldi. Sırasıyla Ataköy İlkokulu, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi.

Öğrenciliği sırasında yurtiçi ve yurtdışında kaza cerrahisi ve beyin cerrahisi kliniklerinde staj yaptı. Prof. Dr. Türkan Saylan'la birlikte Van'da lepra hastalığı üzerine saha çalışmalarına katıldı. Konya Devlet Hastanesi Acil Bölümü'nde mecburi hizmetini; 1986-1992 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda ihtisasını tamamladı. Uzmanlık tez çalışmasıyla Beyin Araştırmaları Derneği ve Japon Nörotravma Derneği'nden ödül aldı. Uzmanlık sonrası Kartal Eğitim Araştırma ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde çalıştı.

1995-1996 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri, Arizona, Phoenix'te bulunan Barrow Nöroloji Enstitüsü'nde burslu olarak, kafa kaidesi tümörleri ve beyin damar hastalıkları üzerine üst ihtisas yaptı. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda 1999 yılında doçent, 2006 yılında profesör oldu.

2006 yılında 9. Uluslararası Serebral Vazospazm Kongresi'nin başkanlığını yaptı. Türk Nöroşirurji Derneği Yeterlik Kurulu kurucu üyeliği, Nörovasküler Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Nöroonkoloji Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Temel Kurslar eş başkanlığı, yönetim kurulu üyelikleri, Türk Nöroşirurji Dergisi ve Turkish Neurosurgery dergileri baş editörlüğü, Nöroonkoloji Derneği ikinci başkanlığı ve Türk Nöroşirurji Derneği başkanlığı yaptı.

Avrupa Nöroşirurji Dernekleri Birliği Araştırma Komitesi üyeliği görevinde bulundu. Akdeniz Beyin Cerrahları Derneği Eğitim Komitesi Başkanı olan Kırış, 2017-2021 yılları arasında Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu Beyin Damar Hastalıkları Komitesi Başkanlığı yaptı.

Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu'nda Türk Nöroşirurji Derneği'ni temsil eden delege olan Prof. Dr. Talat Kırış, meslek yaşamını Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahisi bölümlerinde sürdürüyor.

Kırış'ın editörleri arasında bulunduğu İngilizce iki kitabı, 100'den fazla kitap bölümü, ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı; çok sayıda ülkede beyin cerrahisinin çeşitli alanlarında eğitim kursları ve konferanslar verdi, yurtiçi ve yurtdışında eğitim amacıyla çok sayıda beyin cerrahının izlediği canlı ameliyatlar yaptı.

Tıbbiye öğrenciliği yıllarından itibaren 40 yılı aşan öğretim üyeliği ve hekimlik hayatını, 2021'de yayımlanan "Beyne Giden Yol / Bir Beyin Cerrahının Anıları" adını verdiği kitabında anlattı. TEDx ve farklı sosyal platformlarda konuşmaları yayımlanan Kırış, aynı zamanda kıdemli bir denizci olarak Güney Amerika'dan Antarktika'ya kadar uzanan yelkenli seyahatler yaptı, Grönland'da kanoyla Kuzey Kutup dairesi geçiş yaptı. Anılarında hayalini, "Bir Şehir Hatları Vapuru'na ismimin verilmesini isterim. Kimbilir, kısmet..." sözleriyle paylaştı.

Gençlik yıllarından itibaren yazın dünyasıyla ilgilendi, 1984 yılında Düşün dergisi masal yarışmasında mansiyon kazandı. Argos sanat dergisinde öykü ve denemeleri, Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazıları yayımlandı. 2012 yılından Yacht Türkiye dergisinde yazmaya başladı.

Ağustos 2019'dan itibaren T24'te düzenli yazılar yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Neden susuyorsunuz?

Devlet işi gücü bırakmış kocaman bir sopa olmuş, dövecek muhalif arıyor. RTÜK diye bir kurum var, sopalıktan önce elektrikli şok tabancalığına, şimdilerde de ateşli silahlığa terfi etmiş. İktidarın, dayatılan siyasal İslam ideolojisinin hoşuna gitmeyecek yayın gördü mü indiririm aşağı diyor

Bir sabah metroda

Metrodan iniyorum. Etrafımdaki gençlere daha bir farklı bakıyor gözlerim. Çok da uzak olmayan bir gelecekte daha güzel günler göreceğiz diye geçiriyorum içimden

Ronda Ramirez'in ortadan kayboluşu

Eylül ayının dolunay öyküsü uzak yıllardan ve yakında yapılan bir Ronda seyahatinden damıtıldı. Yıllar önce bir boğa güreşi tutkunuydum, İspanyolların deyimiyle Aficionado. Başta Hemingway, boğa güreşine dair her yazılanı okuyordum. Sonra Madrid'de, Barcelona'da o müthiş atmosferde izledim boğa güreşlerini. Hatta Zaragoza'nın bir köyünde antrenman boğalarıyla dövüşmüşlüğüm bile vardır. Boğa güreşi flamenkoyla birlikte, ölümle kalım arasında gidip gelen sarkacın salınımları arasındaki estetiğin, tutkunun dile gelişidir. Sonraları ama boğaların, bu muhteşem hayvanların arenada acı çekmeleri, öldürülmeleri kabul edemeyeceğim bir şey haline geldi. Başka bir canlıyı öldürmenin estetiği olamazdı. İşte bu öykü Aficionado yıllarımın özeleştirisidir de bir bakıma...

"
"