04 Mart 2023

Muhalefetin muhtemel ortak adayını daha fazla yıpratmasak!

Meral Hanım kendini vitrin süsü haline getirecek bir yola girmiştir. Bu işin sonu Tayyip Erdoğan'ın yanında saf tutmaya gider. Hayırlı, uğurlu olsun. CHP de belki bu vesileyle silkinir de esas tabanına sarılır

Aşağıda okuyacağınız yazıyı dün sabah yazıp T24 editörlerine göndermiştim. Aynıyla okuyacaksınız. Ben bu yazıyı yazarken İyi Parti'nin son anda, beraber hareket ettiği insanları satacağını öngörmüştüm, yine de temkinli bir iyimserlik içindeydim. Günün ilerleyen saatlerinde Meral Hanım'ın açıklaması geldi. Türk sağcılarına hele de MHP kökenlilere güven olmaz. Devlet Bahçeli'nin nasıl bir fırdöndü olduğunu gördük yıllar içinde. Belli ki Meral Hanım da onun izinde. Daha makul, sağduyulu bir açıklama yapabilecekken Tayyip Erdoğan, Devlet Bahçeli üslubunda bir açıklama yaptı. Günlerce, saatlerle oturup konuştuğu, birlikte program yaptığı başta Kemal Kılıçdaroğlu olmak üzere diğer bileşenleri de bir anda sattı. MHP kökenli, ırkçı-milliyetçi-kafatasçı dairenin içinde olanlar, kutsal devlet kavramının rehavetinde yaşamak isterler. Çünkü o kutsiyet onlar için iş, aş, para, pul, güç, silah, külah, kendi gibi olmayanları itip kakma, dövme, öldürme hürriyeti demektir. Derin devletle, Gollum-Yüzük ilişkisi içindedirler. Devlet "Kıymetlisidir" onların. Ah o güç yüzüğü yok mu, onun için yapmayacakları yoktur. Derin devlet çağırdı mı hazır ola geçip o tarafta hizalanırlar hemen. Bu sefer de öyle olmuştur. Meral Hanım kendini vitrin süsü haline getirecek bir yola girmiştir. Bu işin sonu Tayyip Erdoğan'ın yanında saf tutmaya gider. Hayırlı, uğurlu olsun. CHP de belki bu vesileyle silkinir de esas tabanına sarılır.

Muhalefetin muhtemel ortak adayını daha fazla yıpratmasak!

Cumhurbaşkanı adayı olarak gönlünüzden geçen isim kim? Soruyu bu şekilde yanlış sorduğumuzda verilecek yanıtın da anlamı kalmıyor. Sorunun doğru biçimi, Cumhurbaşkanı adayı olarak gönlünüzden asla geçmeyen, aman diyeyim sana, sakın ha gibi ifadelerle aklınıza gelen kim, olmalıdır. Bunun yanıtını da bu ülkenin en az yarısı, gece yarısı kan uykusundan uyandırsanız en uykulu haliyle bile tak diye söyler.

Bu iş konuşulmaya başladığından beri üç adayın ismi telaffuz edildi. Bunlar da Kemal Kılıçdaroğlu, Ekrem İmamoğlu ve Mansur Yavaş'tı. Altılı Masa liderleri biz hiç aday konuşmadık deyip dursa da en azından parti yetkilileri düzeyinde bu isimlerin konuşulup tartışıldığını biliyoruz. İyi Parti'nin Kemal Kılıçdaroğlu'na sıcak bakmadığını da. Ciddi bir siyasi hatayla, aday olması muhtemel birini, üstelik kendilerinin parlamentoda var olmasını sağlamış, söz konusu masayı kurmuş birini, tekmeleyip, çelmelemeye başladılar. Ufak ufak yazılıp silinen tweetlerle, verilen beyan sonrası, istifalarla kamuoyu önünde söz konusu adayın kazanamayacağı şeklinde bir intiba uyandırmaya bunu da bilahare isim masaya geldiğinde koz olarak kullanmaya çalıştılar. Futbolla bir analoji kurarsak, takımılarında oynayan, takım kaptanı olması söz konusu birini sakatlamak için ellerinden geleni yaptılar.

Sonra bir kazanacak aday lafı çıktı ortaya. Gayet açıktı ki kazanacak aday tüm muhalif bileşenlerin üzerinde ortaklaşabileceği bir isim olmalıydı. Burada da HDP seçmeni kritik bir önem taşıyordu. İyi Parti yöneticileri HDP'yi ısrarla yok saydılar. Nasıl olsa bizim göstereceğimiz adaya el mecbur oy verecekler diye düşündüler. Bu süreçte Mansur Bey sükûnetini korurken Ekrem Bey genel başkanının arkasında durmadı, açıkça bu adaylığı istediğini ortaya koydu ki bu da takımı ve muhtemel diğer adayı yani Kemal Kılıçdaroğlu'nu zayıflattı. Bütün bunlar olurken iktidar çevreleri de bu manzarayı seyredip 'oynama şıkıdım şıkıdım' vaziyetinde tabloyu izleyip arada ateşe benzin dökmekle meşgul oldular.

Bunun sonucu şu oldu, yere düşmüş, takati kalmamış boksör ayağa kalkıp puan toplamaya başladı. Kamuoyu yoklamalarında düşmekte olan eğrinin bir anda tersine dönüp yükselmeye başladığını gördük. Muhalefetin parçalı bulutlu yapısı, açıkladıkları güçlü programın yaratması beklenen heyecanı gölgeledi. 20 sene sonra hadi artık bu sefer tamam noktasından, seçim sonucu ne olur diyenlere, yüzde elli, yüzde elli deme noktasına geldik, yüzümüze yerleşen karamsar bir ifadeyle.

VE SONRA DEPREM OLDU. VE SONRA DEPREM OLDU. VE SONRA DEPREM OLDU. VE SONRA DEPREM OLDU. VE SONRA DEPREM OLDU. VE SONRA DEPREM OLDU. VE SONRA DEPREM OLDU.

Artık bütün yukarıdaki tartışmaların son bulması gereken bir noktadayız. Resmi rakamlar ne derse desin, yüz bine yakın insanımız öldü, fazlası aç açıkta, asgari hijyen koşullarından uzakta, işsiz ve şehirsiz kaldı. Analar, babalar evlatsız, çocuklar anasız babasız kaldı. Deprem bölgesinde 20 yıldır ülkeyi yöneten kadroların ne denli beceriksiz, ne denli liyakatsiz olduklarını bütün ülke seyretti. Gözlerini para, kâr hırsı bürümüş, tek özelliği "bizden olmak" olan tiplerin 150 yıllık hayır kurumumuzu nasıl holdinge çevirdiklerini, Kızılay'dan portföy yönetimi şirketi çıkarttıklarını gördük. Bir zamanları ülkede en güvenilir kurumlardan biri olarak değerlendirilen AKUT'un iktidar yanlısı yönetimlerce nasıl tükenmiş olduğunu izledik. AFAD denen yapının binası, gibi kendisinin de çöktüğüne şahit olduk.

Ülke seferber oldu, hepimiz gözyaşları içinde elimizden geleni yapmaya çalıştık. İktidarın tepesindeki iki isimden biri depremzedeleri azarladı, diğeri ulufe dağıtır gibi para saçtı sokaklarda üşüyen çocuklara. Ve aynı iktidar, depremin üstüne atıldı. Daha içlerinde cenaze olan, insanların malı mülkü olan, enkaz orada dururken aceleyle işe girişti. Ne yazık ki 20 yıldır kendilerini çok iyi tanıdık. Yapılanların yaraları sarmak görünümünde, depremden oy ve yandaşa inşaat devşirmek için yapıldığını biliyoruz. 

Deprem bu ülkedeki trol kafalı olmayan insanların kenetlenmesine neden oldu. Artık çok daha fazla insan görüyor, iktidar çevrelerinin yangın söndürme uçağı almak yerine saltanat uçağı aldığını, ülkeyi güçlendirmek varken kendilerine saraylar yaptığını, ailecek, ekipçek Karun kadar zenginleştiklerini ve asla doymayacaklarını.

Bu ortamda Cumhurbaşkanı adayının belirlenmesi söz konusu. Öne çıkan aday da Kemal Kılıçdaroğlu. İyi Parti dışındaki Altılı Masa Kemal Bey'i kabullenmiş, sol muhalefet Kemal Bey'e sıcak bakıyor, HDP seçmeni destekleyecek. Meral Hanım, İyi Parti'nin yöneticileri, buradan dönerseniz bu millet sizi affetmez. Tarihe, son anda sattılar diye geçersiniz. Başka pazarlıklar içinde olduğunuz konuşulur. Ben ve benim gibi pek çok sol görüşlü sizinle birlikte hareket edilmesini içimize sindiremedik ama bu iktidardan ülkenin kurtulması adına kabullendik. Size de düşen bunca zaman birlikte hareket ettiğiniz, sizin partinizin parlamentoya girmesini sağlamış Kemal Bey'in yanında durmak olmalı. Yazık etmeyin bu ülkeye. Yanında durmaya karar verdiğiniz anda da adamlarınıza söyleyin takım kaptanını tekmelemekten vazgeçsinler.

Bir cümle de Ekrem Bey'e. Ekrem Bey sizi sevdik, yumuşak üslubunuz, her kesime demokratik yaklaşımınız hoşumuza gitti. Zaman zaman eleştiri karşısında kontrolünüzü kaybetmenizi, eleştiriye tahammülsüzlüğünüzü birisine benzetip aman ha dediysek de, alttan alta kendini gösteren bir kibir karşısında biraz hayal kırıklığı yaşadıysak da İstanbul için yapıp ettikleriniz, deprem bölgesine müdahaleniz çok olumlu. Siyasette önünüzde uzun yıllar var. Bu aşamada artık, siz de, sizle birlikte hareket eden gazeteciler, kamuoyu araştırmacıları gibi arkadaşlarınız, ekibiniz de Kemal Bey'in arkasında dursunlar. Yoksa Türk siyasetine yaptığınız parlak giriş, hırslarına yenilen bir politikacı kimliğiyle sizi karanlığa sürükler.

Son cümlemi de Muharrem İnce'ye söylemezsem olmayacak. Sayın İnce bir önceki seçimde sizi destekledik, meydanlarda sizin için bağırdık, kampanyanıza bağış yaptık. Sonra ayrıldınız parti kurdunuz. Elbette hakkınızdır, istediğiniz gibi siyaset yapmak. Ancak bugün gelinen noktada hele de bu depremden sonra ve hiç şansınız yokken aday olup oyları bölmeye kalkarsanız, sizi hiç iyi anmayacağız. Daha önceki adaylığınızla, seçim sonrası ortadan kayboluşunuzla ilgili ortaya atılan dedikodulara inanmaya başlayacağız. Bunca laf ettiğiniz adamın işine yarayacağı besbelli olan böyle bir adımı atıp bugüne kadar oluşturduğunuz saygın sosyal demokrat kimliğinizi çöpe atmayın.

Gün birlik günüdür, gün ülkeye bunca zarar vermiş, cumhuriyetin bütün kazanımlarını satıp savmış, betona gömmüş, o betonu da sağlam yapmamış, memleketteki insanları bana oy verenler ve vermeyenler diye ayırmış, karşı karşıya gelsinler diye elinden geleni yapmış, kardeşi kardeşe düşman etmiş, ülkeye beş milyon mülteciyi doldurmuş, adalet terazisini yandaş terazisi yapmış, eğitimi bitirmiş, ülkeyi dünyada yalnızlaştırmış, ekonomiyi batırmış, kadın haklarında geri vitese takmış, ülkede yaşayan insanların kahir ekseriyetinin mutsuz ve asık suratla dolaşmasına neden olmuş bu iktidarı ve reisini oylarımızla gönderme zamanıdır.

Talat Kırış kimdir?

Talat Kırış, 1961 yılında İstanbul'da Süleymaniye Doğumevi'nde dünyaya geldi. Sırasıyla Ataköy İlkokulu, İstanbul Erkek Lisesi ve İstanbul Üniversitesi İstanbul Tıp Fakültesi'ni bitirdi.

Öğrenciliği sırasında yurtiçi ve yurtdışında kaza cerrahisi ve beyin cerrahisi kliniklerinde staj yaptı. Prof. Dr. Türkan Saylan'la birlikte Van'da lepra hastalığı üzerine saha çalışmalarına katıldı. Konya Devlet Hastanesi Acil Bölümü'nde mecburi hizmetini; 1986-1992 yılları arasında İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda ihtisasını tamamladı. Uzmanlık tez çalışmasıyla Beyin Araştırmaları Derneği ve Japon Nörotravma Derneği'nden ödül aldı. Uzmanlık sonrası Kartal Eğitim Araştırma ve Bakırköy Ruh ve Sinir Hastalıkları hastanelerinde çalıştı.

1995-1996 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri, Arizona, Phoenix'te bulunan Barrow Nöroloji Enstitüsü'nde burslu olarak, kafa kaidesi tümörleri ve beyin damar hastalıkları üzerine üst ihtisas yaptı. İstanbul Tıp Fakültesi Nöroşirurji Anabilim Dalı'nda 1999 yılında doçent, 2006 yılında profesör oldu.

2006 yılında 9. Uluslararası Serebral Vazospazm Kongresi'nin başkanlığını yaptı. Türk Nöroşirurji Derneği Yeterlik Kurulu kurucu üyeliği, Nörovasküler Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Nöroonkoloji Eğitim Öğretim Grubu başkanlığı, Temel Kurslar eş başkanlığı, yönetim kurulu üyelikleri, Türk Nöroşirurji Dergisi ve Turkish Neurosurgery dergileri baş editörlüğü, Nöroonkoloji Derneği ikinci başkanlığı ve Türk Nöroşirurji Derneği başkanlığı yaptı.

Avrupa Nöroşirurji Dernekleri Birliği Araştırma Komitesi üyeliği görevinde bulundu. Akdeniz Beyin Cerrahları Derneği Eğitim Komitesi Başkanı olan Kırış, 2017-2021 yılları arasında Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu Beyin Damar Hastalıkları Komitesi Başkanlığı yaptı.

Dünya Nöroşirurji Dernekleri Federasyonu'nda Türk Nöroşirurji Derneği'ni temsil eden delege olan Prof. Dr. Talat Kırış, meslek yaşamını Vehbi Koç Vakfı Amerikan Hastanesi ve Koç Üniversitesi Hastanesi Beyin Cerrahisi bölümlerinde sürdürüyor.

Kırış'ın editörleri arasında bulunduğu İngilizce iki kitabı, 100'den fazla kitap bölümü, ulusal ve uluslararası dergilerde makaleleri yayımlandı; çok sayıda ülkede beyin cerrahisinin çeşitli alanlarında eğitim kursları ve konferanslar verdi, yurtiçi ve yurtdışında eğitim amacıyla çok sayıda beyin cerrahının izlediği canlı ameliyatlar yaptı.

Tıbbiye öğrenciliği yıllarından itibaren 40 yılı aşan öğretim üyeliği ve hekimlik hayatını, 2021'de yayımlanan "Beyne Giden Yol / Bir Beyin Cerrahının Anıları" adını verdiği kitabında anlattı. TEDx ve farklı sosyal platformlarda konuşmaları yayımlanan Kırış, aynı zamanda kıdemli bir denizci olarak Güney Amerika'dan Antarktika'ya kadar uzanan yelkenli seyahatler yaptı, Grönland'da kanoyla Kuzey Kutup dairesi geçiş yaptı. Anılarında hayalini, "Bir Şehir Hatları Vapuru'na ismimin verilmesini isterim. Kimbilir, kısmet..." sözleriyle paylaştı.

Gençlik yıllarından itibaren yazın dünyasıyla ilgilendi, 1984 yılında Düşün dergisi masal yarışmasında mansiyon kazandı. Argos sanat dergisinde öykü ve denemeleri, Cumhuriyet ve Radikal gazetelerinde yazıları yayımlandı. 2012 yılından Yacht Türkiye dergisinde yazmaya başladı.

Ağustos 2019'dan itibaren T24'te düzenli yazılar yazıyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Endülüs’te Solan Bahçe

Her şey Flamenko’nun ezgilerinde kalsaydı, kalabilseydi keşke. Ama bizzat flamenko da böyle bir şeydi. O huzurun, sükunetin müziği değildi

Seçimden seçmeler saçmalar

Enteresan ülkeyiz vesselam, biri kendini devletin sahibi sanır, diğeri bir yüzyıldır falan kendinden başka bu ülkede vatansever olmadığını iddia eder

Bir devlet görevlisiyle bir vatandaşın diyaloğu

"Yok Can Atalay, yok Osman Kavala, yok Selahattin Demirtaş... Onlar ne isterse, nasıl isterse öyle oluyor, olacak"