21 Temmuz 2021

"Mestane nukûş-ı suver-i âleme baktık / Herbirini bir özge temaşa ile geçtik"

Şairler böyledir. Onlar yeryüzünün bilgeleridir, ermişlerdir. 17. yüzyıldan bakar, 21. yüzyılın en gelişmiş laboratuvarlarında yapılan çalışmalara ışık tutabilirler

Naili'nin başlıktaki beyiti koskoca Divan Edebiyatında en sevdiğim beyittir. Günümüz Türkçe'siyle karşılığı şöyle:

"Kendimizden geçmiş bir halde dünyanın, evrenin her bir görüntüsünün, her bir manzarasının, her halinin kendine özgü nakışlarına, güzelliklerine bakıp her birinde farklı bir şey görüp geçtik."

Naili 17. yüzyılda yaşamış İstanbullu bir şair. Doğum tarihi bilinmemekle ölümü 1666 olarak kayıtlara geçmiş. Yaşamını bir devlet memuru olarak geçirmiş, annesini, babasını ve kardeşini genç yaşında kaybetmiş. Mütevazi bir maaşla yaşamını sürdürmüş. Bir ara Edirne'ye sürgüne gönderilmişse de sonradan affedilip İstanbul'a dönmüş. Şiirlerinde gereksiz sözcükler kullanmadığı, uzun yazmadığı, veciz söylemeyi seçtiği ve fakat dilinin ağır olduğu belirtilmiş. Muallim Naci bunu 'sözü güzel, fakat külfetli' diye ifade etmiş.

Gelelim benim sevdiğim beyite. Bu beyitte insanın aleme bakışı, alemi algılayışı ve alemin insanın kendisinde uyandırdığı düşünceler, duygular çok güzel ve çok özlü biçimde ifadesini bulmuştur.

Sözcüklerin tek tek türkçe karşılığını vererek bakarsak, "mestane" sözcüğü mest olup kendinden geçmiş şeklinde açıklanabilir, yani zevkten sarhoş olmak gibi. "Nukûş-ı suver-i alem" tanımlaması ise beyitteki felsefenin ortaya konduğu yerdir. Alemin suretlerinin nakışları. Çok müthiş değil mi? Alemin yani evrenin, daha küçük ölçekte dünyanın suretlerince, görüntülerince işlenmiş nakışlar. Aslında yeryüzünde, evrende olup biten her şey. Çiçeklerin açması, bir ceylanın su kenarında durup etrafa bakınması, başka bir dizesinde söylediği gibi gül kokusu taşıyarak esen rüzgar ve sevgilinin öfkeli bakışı, ay ışığı, dalgaların ucundaki köpükler, bir şelaleden savrulan damlaların etrafında beliren gökkuşağı, söğüt dallarının rüzgarla sallanması, kutup yıldızı, yani evrende olup biten her şey. "Herbirini bir özge temaşa ile geçtik" cümlesi, zaten günümüz türkçesine çok yakın. Bir tek temaşanın karşılığını vermek gerekebilir. O da hoşlanarak seyretmek anlamındadır.

Neden bu beyiti bu kadar çok sevdiğimi sorabilirsiniz? Şair burada dünyaya bakıyor. Bakmak, görmekten farklı. Görmek pasif bir eylemken bakmak aktif bir edim. Beynin harekete geçmesi, kontak düğmesinin açılması gibi düşünebilirsiniz. Yalnızca aleme bakmak, alemin görüntülerine dalmak değil şairin yaptığı. Alemin görüntülerinin nakışlarına da bakıyor. Şair burada edebiyatın dışına çıkıyor. Dünyayı kavramaya çalışıyor, dünyalı olmaktan, insan olmaktan, alemi anlamaya çalışmaktan zevk alıyor, bu durum şairi mutlu ediyor. Ardından gelen, "herbirini bir özge temaşa ile geçtik" cümlesi de bu durumu tamamlıyor. Yukarda verdiğim örnekten gidersek, suyun kenarında durmuş ceylan, şelaleden akan suların yarattığı gökkuşağı, söğüt dallarının tatlı yelde kıpraşması, bakıp üzerinde düşünüp bir özge temaşa ile izleyerek, alemin bir sonraki suretinin yarattığı nakışlarla devam etmek, onları anlamaya çalışmak ya da onların uyandırdığı duygularla başka duygu durumlarına doğru beynimizim içinde tatlı bir rüzgarla süzülmek.

Bakmak, beynimizde karmaşık bir sistemin çalışmasını gerektiriyor. Her iki gözün senkron hareket etmesi, aynı anda kasılan ve gevşeyen bir dizi farklı göz kası, gözlerden biri içe bakarken diğerinin dışa bakması, ortaya çıkan iki görüntünün tek bir görüntü haline gelerek beyinde işlenmesi. Görüntülerin beyinde harekete geçirdiği farklı bölgeler. Naili'nin dizesi de tam buradan alıyor. O görüntülerin beynimizde uyandırdığı bağlantılar yumağını ifade ediyor. Beynin çalışma mekanizmalarını araştıran nörobilim çalışmalarında, farklı resimlere bakan insanların fonksiyonel MR görüntülerinde beyinde aktive olan alanları görmek mümkün oluyor. Örneğin bir anne bebeğinin resmine baktığında aktive olan nöron kümeleri ve bunların arasındaki bağlantılarla, diyelim bir köpekbalığı resmine baktığında uyanan nöron ve bağlantıları farklı olabiliyor. Kuşkusuz aynı fonksiyonel MR görüntülerini hayatını köpekbalıklarını araştırmaya adamış bir bilim insanına gösterseniz beyinde bambaşka alanlar aktive olacak. Tam da Naili'nin dediği gibi alemin suretlerinin nakışları ve her birine özgü farklı izlenimler. Buna bir de aynı suretlerin başka başka insanlarda uyandırabileceği farklı düşünceleri, duygulanımları ekleyin.

400 yıl önce yaşamış İstanbullu bir şairin bir beyitiyle dünyaya, beynimizin derinliklerine yolculuk yapabilmek, Naili'nin dizesinden bugüne köprü kurabilmek, günlük siyasi çekişmelerin ne kadar ötesinde, ne kadar ulvi. Şairler böyledir. Onlar yeryüzünün bilgeleridir, ermişlerdir. 17. yüzyıldan bakar, 21. yüzyılın en gelişmiş laboratuvarlarında yapılan çalışmalara ışık tutabilirler. Şiir okumak aydınlatır. Meclisin tatile girdiği şu günlerde siyasetçiler biraz şiir okusalar keşke...

Yazarın Diğer Yazıları

Endülüs’te Solan Bahçe

Her şey Flamenko’nun ezgilerinde kalsaydı, kalabilseydi keşke. Ama bizzat flamenko da böyle bir şeydi. O huzurun, sükunetin müziği değildi

Seçimden seçmeler saçmalar

Enteresan ülkeyiz vesselam, biri kendini devletin sahibi sanır, diğeri bir yüzyıldır falan kendinden başka bu ülkede vatansever olmadığını iddia eder

Bir devlet görevlisiyle bir vatandaşın diyaloğu

"Yok Can Atalay, yok Osman Kavala, yok Selahattin Demirtaş... Onlar ne isterse, nasıl isterse öyle oluyor, olacak"