28 Ağustos 2020

Kitapçılar...

Beyazıt Sahaflar Çarşısı'ndaki Elif Kitabevi'nin tezgahına uzun uzun bakıp edindiğim kitapla çınar altındaki kahvede püfür püfür çayımı içerken sayfaları karıştırmak, bir maceraya atılmanın ilk dakikaları gibi olurdu

Hayatta yapmaktan en çok hoşlandığın beş şey nedir diye sorsalar, kitapçı dolaşmak kesinlikle ilk üçe girer. Hayat acıyla merhaba dedi bana, ama sonra çoğu zaman gülümsedi. Dünyayı gezme fırsatım oldu. Farklı kıtalarda, pek çok şehirde bulundum. Antarktika ve Grönland'ı saymazsanız, gittiğim her şehirde bir kitapçıya uğramaya çalıştım. Antarktika'da bir yerleşim yoktu, Grönland'da ise kitapçısı olmayan küçük bir İnuit köyünden kanoyla vahşi doğaya açıldım. Oraların dışında, dilini konuşamadığım ülkeler dahil olmak üzere hep bir kitapçı arayıp buldum.

Kitapçıların o rengarenk vitrinlerinden içeri süzülüp, rafların, masaların arasında kaybolmak, ruhuma deniz kenarında çay ısmarlamak gibi bir duygu verir bana. Bazılarının içi loştur, eski bir havası vardır. Biraz derinlerdeki bir rafı kurcalasanız, kadim bir cilde rastlayacak gibisinizdir. Bazıları ise ışıl ışıl. Fırından taze çıkmış bir ekmek gibi durur orta masada yeni çıkan kitaplar. Şöyle içini açar mis gibi koklar insan.

Ben Cağaloğlu yokuşu ve Beyazıt'taki Sahaflar Çarşısı'nda yetiştim. Şimdiki gibi test kitapları ve dini ağırlıklı kitaplar satılmazdı o zaman. Has kitapçılar vardı. Okuldan trene yürürken İnkilap'tan (hâlâ yerinde duruyor) bir kitap alıp tren boyunca keyfini çıkartırdım ya da Beyazıt Sahaflar Çarşısı'ndaki Elif Kitabevi'nin tezgahına uzun uzun bakıp edindiğim kitapla çınar altındaki kahvede püfür püfür çayımı içerken sayfaları karıştırmak, bir maceraya atılmanın ilk dakikaları gibi olurdu. Heyecanlanırdı ilk gençlik ruhum. İstiklal Caddesi'nde Sander Kitabevi, Bakırköy'de İstanbul Caddesi'nde Tuncer Kitabevi, ilerki yıllarda Beyaz Adam. Sonraki yıllarda İstiklal Caddesi'nde Robinson, Pandora, Mephisto ve tabii Denizler Kitabevi. Üst katına çıktığınızda, kitabevinin sahibi Turgay Kaptan'ın bir çayını içerken, raflardan çektiği kitap, Gutenberg'in ilk bastığı kitaptan birkaç yıl sonra basılmış ama sanki dün matbaadan çıkmış gibi pırıl pırıldır. Sonrasında kağıdının özellikleri ve kitap hakkındaki öyküyü dinlersiniz. Bir de tabii Simurg ve Aslıhan Pasajı'ndaki sahaflar. İstanbul'daki yürüyüş güzergahımın nişaneleri. Hayatımın kim bilir kaç günü buralarda geçti?

Yurtdışında keşfettiğim kitapçılar ayrı bir bölümüdür hayatımın. En muhteşemi Venedik'teki Libreria Aqua Alta'dır. İçeride eski bir gondolda ya da bir banyo küvetinde sergilenir kimi kitaplar. İçeri doğru yürüdüğünüzde tahta kepenkleri açık pencereden bir kanal gözükür. Kitapçıdaki gondoldan başınızı kaldırdığınızda, pencereden başka bir gondol geçer. Sağda solda duvarlara dayalı ahşap tekne dümenleri vardır. Tavanda asılı kanoya rastlamak şaşırtmaz sizi. Kanallar şehrindesinizdir. Küçük bir terasa çıktığınızda üst üste konmuş kalın ciltlerin oluşturduğu duvarların arasından, ilerlersiniz ve karşıda bir yazı: "Kitaplardan oluşan basamakları tırmanın." Tırmanırsınız ve başka bir kanal karşınızda uzanır. Libreria Aqua Alta'yı görmeden Venedik'ten ayrılmışsanız, bu şehri görmüş sayılmazsınız. Bir daha gidin ve bulun mutlaka. Corto Maltese'in öykülerini anlatan çizgi romanlar ayrı bir yer tutar o kitapçıda. Bir de tabii ki tamamı Venedik'te geçen Donna Leon polisiyeleri.

Libreria Aqua Alta

Shakespeare and Company kitapçısı, düşündüğünüz gibi İngiltere'de değil, Paris'in göbeğinde İngilizce kitaplar satan bir kitapçıdır. Pont Neuf'ü yani Neuf Köprüsü'nü güneye doğru yürüyerek geçin ve sola dönün. Durun dönmeyin, önce köprünün üzerinde durup uzun uzun Paris'i izleyin ve "Köprü üstü aşıkları" filmini hatırlayın. Filmin ve şehrin büyüsüne kendinizi kaptırdıktan sonra köprüyü geçince sola dönebilirsiniz. Seine Nehri boyunca ilerleyin, gün öğleye kavuşmamışsa bir kahve, güneş gölgeleri uzatmaya başladıysa bir beyaz şarap yuvarlayın onlaca kafenin birinde. Artık kitapçıya girmeye hazırsınızdır. Notre Dame katedralinin çaprazında kalır. Ben bu kitapçıyı hiç huzur içinde dolaşamadım. Hep bir kuyruk, hep bir insan seli. Son gidişimde "Ask an Ocean Explorer-Bir Okyanus Kaşifine Sor " isimli kitaba kalabalık arasından plonjon yapıp almayı başarmıştım. Kitabevinin kurucusu George Whitman şöyle yazmıştır kitabeviyle ilgili olarak: "Bu kitabevini, bir adamın bir romanı yazması gibi yarattım. Her oda bir bölüm gibidir. İnsanların bir kitabı açıp, o kitabın onları hayal gücünün büyülü dünyasına götürmesi gibi, kitapla dolu odaların kapılarını açmalarını istedim." Gerçekten de odadan odaya geçerken, aslında çıktığınız büyülü bir yolculuktur.

Londra'da onca kitabevi varken ben deniz kitaplarının peşinde, tekne malzemeleri satan küçük bir dükkan olan Arthur Beale'nin peşine düşerim. Covent Garden yakınlarındadır. 400 yıl önce bir halat imalathanesi olarak kurulmuştur. Alt katta küçücük mekanda, usturmaçadan halata, bıçaktan barometreye, can yeleğinden tekne boyasına her şeyi bulabilirsiniz. Ama esas hazine üst kattadır. Bir dünya paraya kıyıp ömrünüzün sonuna kadar eskimeden giyme garantisi olan denizci gömlekleri, kazakları ve berelerin olduğu bu katta, bir duvar, deniz kitaplarına özellikle de yüksek enlemlerde, yani kutup taraflarında seyir yapan denizcilerin kitaplarına ayrılmıştır. Dünyanın hiçbir yerinde bu konuyla ilgili bu kadar çok kitabı bir arada bulamazsınız. Ben size gerçek bir hazinedir diyeyim, siz yolunuz düşerse bizzat keşfedin.

Deniz kitapları deyince liman şehri Hamburg'daki HafenFuchs (Liman Tilkisi) Kitabevini anmadan geçmek olmaz. Bir ucundan denizle ilgili bir insansanız, saatlerinizi burada geçirebilirsiniz. Denize, denizciliğe, rüzgarlara, teknelere dair en ince ayrıntıların olduğu, detaylı uzmanlık kitaplarının hepsini burada bulmak mümkündür. Çocuklar için deniz kitapları da rengarenk çizimlerle ayrı bir bölüm teşkil eder. Burası denizciler için cennetten bir köşedir. Soğuk mu soğuk Hamburg günlerinde sıcak bir yuva gibi sizi bağrına basar. Ordan deniz demini almış bir ruh haliyle çıktığınızda, limanda bağlı tekneniz yoksa, soğuk bir birayla hayallere dalmak için çok sayıda kneipe (bar) bulabilirsiniz liman taraflarında.

Öyle çok kitapçı var ki anlatmak istediğim, ama o kadar yerim yok. Son kitapçı yine Almanya'dan küçük bir Ortaçağ kenti olan Regensburg'dan olsun. Freytag ve Berndt kitapçısının merkezi Viyana'daymış. Regensburg Üniversitesi'yle ortak çalışmalarımız olduğu için sık gittiğim bu şehirdeki şubesiyle tanıdım ben onları. Esas işleri haritacılık. Mesela kaya tırmanışına meraklısınız. Dünyadaki kaya tırmanış rotalarıyla ilgili en detaylı haritaları burada bulabilirsiniz. Bir diğer uzmanlık alanları da seyahat kitapları ve atlaslar. Seyahat deyince akla gelebilecek her tür kitap ve değişik boylarda dünya atlasları. Freytag ve Berndt benim Regensburg'daki karargahlarımdan biridir. Bana mektup yazmak isterseniz, oraya gönderebilirsiniz, eninde sonunda elime geçer.

Bütün bunları, dün Nişantaşı'ndaki Kitap Koala'yı gezerken düşündüm. Amacı sokak hayvanlarının tedavisini finanse etmek olan bir kitapçı. Geniş bir alana yayılmış özlenen bir kitap mekanı. Oya Baydar'ın "Hiçbiryer'e Dönüş" isimli kitabını sormak için girmiştim. Ellerinde varmış ama satmışlar, yarın getirtiriz dediler. Beklerim tabii yarını. Kitapçıdan kitap almanın mutluluğu, kazandibini bol tarçınla muhallebicide yemek gibidir. İnternetten kazandibi ısmarlarsanız aynı keyfi alamazsınız. Kitapçıdan elim boş çıkacak değildim, hem de işin ucunda sokak hayvanlarının tedavisi varken. Tom Robbins'in, Ayrıntı'dan çıkmış, "Kovboy Kızlar da Hüzünlenir" isimli kitabını aldım. Acayip güzel bir çay verdiler pencere kenarına iliştiğimde. Kitabın ilk sayfasını açtım, ama okuyamadım. Etraftaki kitaplar başımı döndürdü. Bu pandemi günlerinde, hafızamın dehlizlerinde bir yolculuğa çıktım. Oturdum bu yazıyı yazdım…

Yazarın Diğer Yazıları

Endülüs’te Solan Bahçe

Her şey Flamenko’nun ezgilerinde kalsaydı, kalabilseydi keşke. Ama bizzat flamenko da böyle bir şeydi. O huzurun, sükunetin müziği değildi

Seçimden seçmeler saçmalar

Enteresan ülkeyiz vesselam, biri kendini devletin sahibi sanır, diğeri bir yüzyıldır falan kendinden başka bu ülkede vatansever olmadığını iddia eder

Bir devlet görevlisiyle bir vatandaşın diyaloğu

"Yok Can Atalay, yok Osman Kavala, yok Selahattin Demirtaş... Onlar ne isterse, nasıl isterse öyle oluyor, olacak"