15 Ocak 2021

Karda ayak izlerin senin

Dolunay öyküleri...

Bu bembeyaz memlekette, sen başlangıçta yalnızca kardaki izlerdin benim için, hâlâ da öylesin ya...

O sabah, ya da akşam mı demeli, birdenbire uyanıp pencerenin karşısındaki koltuğa oturmamdan yarım saat kadar sonra farkettim onları. Solgun ışıklar doğudaki -batıdaki miydi yoksa- tepeyi henüz aşmıştı ki tozlu bir çizgi halinde belirdi kardaki izler. Hava çok soğuktu, çok beyazdı ve ilk anda güneye göç etmekte gecikmiş bir karınca kafilesi olmalı diye düşündüm, ufuktan gelen -ya da ufuğa doğru giden- bu gri-siyah çizgiyi. Bu yanılsamam, bugüne kadar olanlardan ya da bundan sonra olacaklardan daha anlamsız değildi.

Pencerenin ötesinde, şimdi tamamen karla kaplı bir çayırlık, onun bittiği yerde de yeşil birer toplu iğne başı gibi yeryüzüne saplanmış bir çam ormanı var. Ormanın sonunda da ışığın görünüp kaybolduğu tepe. İzleri ilk fark ettiğim nokta tepeye tırmanırken -ya da inerken- geçilen yamaç. Zaman ilerledikçe yavaş yavaş aşağı doğru belirmeye başladı izlerin devamı.

Koltukta kıpırdamadan oturuyorum. Dışarıdan bakan birisi uyuyorum ya da öldüm sanabilir. Oysa gözlerim tek tek izlerin üstünde. İz sürerken tuhaf, adlandıramadığım bir heyecan kaplamaya başlıyor bedenimi. Tepenin bittiği yerde izleri yitiriyorum ve yeniden ancak ormanla çayırlığın birleştiği noktada ortaya çıkıyorlar. Bu anda görüntüdeki boşluğu kafamda tamamlamaya çalışıyorum. Acaba izler yamacı inip o hızla ormana girmiş ve kestirmeden mi gelmişti; yoksa zaman kazanmak belki de heyecanını yenmek için ormanın kıyısından mı dolaşmıştı?

Sonra evin önünde karlarla kaplı çayırlığa doğru her şey hızlanmaya başlıyor. Yaklaştıkça bunların ayak izi olduğundan kuşkum kalmıyor. Dahası, dahası senin ayak izlerin. Çayırlığın ortasında izler çizgisel özelliğini yitiriyor. Bir ileri bir geri gidilmişçesine karmakarışık bir hâl alıyor.

Demek bahçeye girmeden, uzakta, pencerenin henüz göründüğü bir yerlerde bir tereddüt anı geçirmiştin. Sessizliği bozmak ya da bozmamak. En güçlü duygularını rastlantının ondalık olasılıklarına terk etmek veya her şeye rağmen içinden geldiği gibi davranmak. Belli ki bu iç mücadelesi uzun sürmemişti. Küçük bir esinti, belki bir sabah kuşunun ötüşü, başlangıçtaki kararlılığını sarsar gibi olmuş ama yine de devam etmiştin.

Bahçeye vardığında zaman aniden durmuştu. Son birkaç izde, sanki bütün geçmiş ve bütün gelecek sana bağlıymışçasına, karların derinlerine kök salmış gibisin. Pencerenin önünde son bulmadan önce kardaki izler, artık ayaklarının değil, ruhunun. Dışarıdaki o soğuk beyazlığa dikilmiş gözlerime ve o buzdan dünyaya eklenmiş varlığıma rağmen, giderek daha fazla heyecanlanmamdan, orada bir yerlerde ruhunun durduğunu, bana baktığını, beni gözlediğini hissediyorum. Koltukta kımıltısız oturuyorum hâlâ.

Kuşkusuz aşağıya inip bakmayacaksın. Baksan izlerin ahşap duvardan pencerene doğru tırmandığını, sessizce odana süzülüp yatağına ulaştığını ve sabahın bu saatinde -gece mi yoksa- seni uyandıranın da aynı izlerin sahibi olduğunu anlayacaksın. Ama bunun için aşağıya inmene de gerek yok. Vücudunda devam ettiğini biliyorsun izlerin. Bunca yılı bırakıp çok uzaklardan geldiğini, belki de bir daha içine yerleştiği yerden hiç ayrılmayacağını biliyorsun. Ellerin vücudundaki izleri takip ediyor. Ellerinin bittiği yerde kalbin var. Kalbinde hissediyorsun izleri. Eskiden açmış oldukları yaraların üzerinde dolaşıyor, özenle yerleşiyorlar oraya. Ne yeni izler eskiyecek kalbinde, ne eskileri tazeliğini yitirmiş. Sen buna rağmen kıpırdamadan oturuyorsun koltuğunda.

Lapa lapa kar yağmaya başlıyor. Işıklar tekrar soluyor. Birazdan karşıdaki tepenin üzerinde yitip gidecek, belki de canlanacak. Birdenbire sanki hiçbir zaman geç kalınmaz gibi, sanki, sanki birkaç dakika sonra ölecekmişim ama yine de son bir an için bile olsa izlerin peşinden gidip yakalayabilirmişim gibi, fırlayıp çıkıyorum kendi içimden dışarı. Koltukta soğuk bedenim kalıyor, senin peşinden koşup giden kendime bakarken. Gözlerim izlerde, izlerin sahibi yüreğimde, bakıyorum onun gözlerinin bütün güzelliğiyle. İzlerken, izlerken, izler gözbebeklerinken, kalbim deliler gibi çarpıyor kalbine, bütün mümkün geçmiş ve mümkün geleceklerimde…

Yazarın Diğer Yazıları

Vendée Globe 2024 bugün başlıyor, selametle…

Vendée Globe Yarışı yalnızca bir yelken yarışı değildir. Dünyanın en zor müsabakasında üç ay boyunca her gün hayatlarını riske atarak mücadele ederken, aynı zamanda dünyayı daha iyiye doğru değiştirmek isteyen insanların da yarışıdır

Neden susuyorsunuz?

Devlet işi gücü bırakmış kocaman bir sopa olmuş, dövecek muhalif arıyor. RTÜK diye bir kurum var, sopalıktan önce elektrikli şok tabancalığına, şimdilerde de ateşli silahlığa terfi etmiş. İktidarın, dayatılan siyasal İslam ideolojisinin hoşuna gitmeyecek yayın gördü mü indiririm aşağı diyor

Bir sabah metroda

Metrodan iniyorum. Etrafımdaki gençlere daha bir farklı bakıyor gözlerim. Çok da uzak olmayan bir gelecekte daha güzel günler göreceğiz diye geçiriyorum içimden

"
"