03 Mart 2020

İstifa etmeyi düşünmez misiniz?

Milyonlar ağlarken, geceleri uyku tutmazken, adamın biri çıkıp devlet televizyonuna, ölen fidanlar için, insanlarımız için, gençlerimiz için "ne kaybı ya, kayıp falan yok, onlar yer değiştirdi" diyebiliyor

Sorun, söylenenlerin inandırıcı olmamasıdır. Sorun samimi olmamasıdır. Sorun attığınız adımların çelişkilerle dolu olmasıdır. Sorun vatan sevgisini yalnız kendi tekelinizde görmenizdir. Sorun ne söylerseniz söyleyin size hak verecek şekilde konsolide ettiğiniz kitlenin, medyanın dışındakileri yok saymanızdır, onlara kulak tıkamanızdır, onların içtenlikle yaptıkları eleştirileri, düşmanca yapmışlar gibi algılamanızdır.

İnsan haklarından söz edecekseniz, katil Esat halkına zulmediyor diyecekseniz, asgari tutarlılığa sahip olmak zorundasınız. O zaman Sudan da halkını katleden Ömer Beşir'i ayağının altına kırmızı halı serip karşılamayacaksınız. Dünyada insan hakları sicilinin en kötü olduğu ülkelerden, Suudi Arabistan'ın 90 küsür yaşında ölen kralı için, bizim al bayrağımızı üç gün yarıya indirtmeyeceksiniz. İnsan haklarından söz ediyorsanız önce kendi ülkenizde insanların adalete güvenini temin edeceksiniz. Sevmediğiniz, sizi eleştiren insanları ömür boyu içerde tutmak için hukukla ilgisi olmayan vicdanları yaralayan kararların siyasi otoritenin etkisiyle alındığı izlenimini vermeyeceksiniz. Beğenmediğiniz kararları veren yargıçlara soruşturma açtırmayacaksınız. Bu ülkede hapisteki insan, Trump telefon edince çıkar, Merkel alo deyince salıverilir, ama yurdum insanıysa kalır zindanda gibi, bir adalet sisteminin içinde yaşatmayacaksınız bizi. Siz, Amerikalı Barkey ile görüşüp fikir alışverişinde bulunacaksınız ve adam size partinizi kapatacaklar dikkat edin diye nasihat verecek, o zaman buna "eyvallah, sağol" diyeceksiniz. Onlarca gazeteci, siyasetçi değişik zamanlarda bu adamla fikir alışverişinde bulunacak sorun olmayacak, sonra adamın telefonu Osman Kavala'nın telefonuyla aynı saatte aynı baz istasyonundan sinyal verdi diye, Kavala'yı tekrar içeri atacaksınız ve biz de adalete güveneceğiz.

Tutarlı olmak önemlidir, hele ki siyasetçilerde aranması gereken en önemli özelliklerdendir. Libya'da meşru hükümet bizi çağırıyor gideriz, Suriye de halk bizi çağırıyor gireriz olmaz. Hem de bunları aynı anda yapmak. Anlaşılabilir gibi değil. Hafter neden terörist de, ÖSO neden kahraman? Bizim bu soruları sormaya hakkımız yok mu? Evlatlarımız, canlarımız ölüyor, onlarcası birden ölüyor, doğru düzgün haber alamıyoruz, devlet tekeline girmiş basın dışında yegane haber kaynağımız sosyal medyayı engelliyorsunuz, ne olup bittiğini devletin yereldeki yetkilisi açıklıyor ancak, öyle fikir sahibi oluyoruz, onun da doğruluğundan şüpheye düşüyoruz. Elbette milyonlarca Suriyeli göçmen sınırımıza dayanmasın, elbette bunun için tedbir alalım ama Suriye'nin meşru ordusuna saldıran cihatçılara neden topçu ateşiyle destek veriyoruz da çocuklarımızın üzerine bombalar yağıyor? Bunları sormayalım mı?

Taaa en baştan beri Suriye de yanlış politikalar izlendi eleştirisine neden kulaklarınızı tıkıyorsunuz? Neden istişare etmiyorsunuz sizden farklı düşünenlerle, muhalefetle? Suriyenin içinde sınırımıza pek de uzak olmayan bir bölgede, Çinden gelmiş cihatçılar emirlik kurmuş, Çeçen savaşçılar kabile kabile orada. Suriye'nin toprak bütünlüğüne saygılıysak, Suriyeliler bu adamları ülkesinden atmak istemekte haksız mı? Hem bu adamlar yarın savaş bittiğinde ne olacaklar? Tümen tümen katil sürüsü kapımıza dayanınca ne yapacağız ve bu adamlardan bize ne? Olayları objektif olarak değerlendirmeye çalıştığımızda bizim gördüğümüz, Suriye'de kendi ideolojinize yakın gruplara destek olduğunuzdur. Gencecik fidanlarımız "bu ülkenin vatan kılınması mücadelesinde ölmüyor". Bize saldıran kimse yok. Böyle bir savaşa dahil olma mecburiyetini anlayamayan milyonlarca insan var bu ülkede. Bunu söylemek, iktidarı uyarmak, esas vatanseverlik bu değil midir?

Bu işi bilenler günlerce söylediler. Hava savunması olmadan kara birliklerini oraya gönderirseniz, ölüme davetiye çıkarırsınız. Hava savunması olmadan kara birlikleri bir şey yapamaz, hedef olurlar, heder olurlar diye ve şimdi 34 şehit. Bunları sormayalım mı size? Neden dinlemiyorsunuz, çok haklısınız, ne yapsanız, ne etseniz doğrudur diyenlerden başkasını?

Nasıl bir dış politika izliyoruz? Bir Rus uçağını düşürüyoruz, ardından ülkemize emanet edilmiş Rus büyükelçisi öldürülüyor Ankara’da, bir süre sonra Rusyayla can ciğer kuzu sarması oluyoruz, iki buçuk milyar dolara S-400 füzesi alıyoruz, nükleer santral temel atmasında, doğal gaz hatlarının açılışında kolkola görüntüler. Bir kaç gün önce, Rus uçağı tankımızı vuruyor, iki askerimiz şehit oluyor, tıs yok. Üstelik de açıkça biz vurduk diyorlar. 34 askerimiz ölüyor, Rus yetkililer açıklama yapıyor, olmamanız gereken yerdeydiniz, biz cevap veriyoruz, iyi de sizin orda ne işiniz var? Üs falan mı kurmak istiyorsunuz, kurun o zaman da başka şeye karışmayın. 1971'den, Sovyetler Birliği zamanından beri, orada üsleri var, 1980 den beri de askeri işbirliği antlaşması (1992'de de önceden Sovyetlerle yapılmış olan antlaşmada Rusya, Sovyetlerin yasal halefi olarak tanınmış). Ben bu bilgileri tek tıkla öğrenebiliyorum. Siz en üst düzeyde, Ruslara soruyorsunuz, "Orada üs kurmak mı istiyorsunuz diye?" Çocuklarımız ölüyor, böyle dış politika olur mu?

Fetöcüler darbe yapmaya kalkıştı, darbe teşebbüsünün arkasında Amerika'nın olduğunu keşfettik. Günaydın, baştan beri Türkiyedeki her darbenin içinde oldular zaten. Solcular biçilirken, Kissingergiller yeşil kuşak projeleriyle her yerde ılımlı islam projesini planlarken de oradaydılar. Komünizmle mücadele derneklerinde "ağlak vaiz" gibilerini yetiştirirken de. 6.Filo'ya yürüyen solcu gençler bunu öngörüyorlardı siz onları karşılamaya giderken. Rahmetli Uğur Mumcu ciltler dolusu yazdı, anlattı bunları. Ama biz Amerikayla stratejik ortak olduk, beraber uçak üretme projeleri yaptık, sonra da papaz olduk. Cumhurbaşkanımıza aptallık etme diye mektup yazdı başkanları. Sizi bilmem ama biz utandık, kızdık, aşağılanmış hissettik. Mektubu elden iade edip tekrar dost oluverdik. Sonra Trump’la konuşurken bize Patriot göndersene, bu Ruslar Kamışlı'nın ordaki petrolün peşinde falan. Bunu söylediğin Trump, daha bir süre önce biz Deyr Zor’daki petrolün üstüne çöktük, her şey kontrolümüzde dememiş gibi? Ruslar, Amerikalılar petrolün peşinde olabilir, Ortadoğu da vekalet savaşları yapabilirler, AMA BİZİM ÇOCUKLARIMIZ ORDA NEDEN ÖLÜYOR, bunların bizimle ne alakası var, neden neden, NEDEN ? Silah atmadan dik durmayı becerecek "monşer" kalmadı mı Dışişlerinde? Bu mülteci akınında sizin yanlış dış politikalarınızın hiç mi rolü yok? Bunları sormayalım mı? Ölenlerin hakkı helal olur mu sanıyorsunuz bunları sormazsak?

Bu ülkede neler oluyor farkında mısınız? Milyonlar ağlarken, geceleri uyku tutmazken, yastan, kederden, adamın biri çıkıp devlet televizyonuna, ölen fidanlar için, insanlarımız için, gençlerimiz için "ne kaybı ya, kayıp falan yok, onlar yer değiştirdi" diyebiliyor ve acılı bir evde, bir çocuk sonsuza kadar yitirdiği babasının nefesini, küçük mavi bir balonda saklamaya çalışıyor. İstifa etmeyi düşünmez misiniz?

Yazarın Diğer Yazıları

Neden susuyorsunuz?

Devlet işi gücü bırakmış kocaman bir sopa olmuş, dövecek muhalif arıyor. RTÜK diye bir kurum var, sopalıktan önce elektrikli şok tabancalığına, şimdilerde de ateşli silahlığa terfi etmiş. İktidarın, dayatılan siyasal İslam ideolojisinin hoşuna gitmeyecek yayın gördü mü indiririm aşağı diyor

Bir sabah metroda

Metrodan iniyorum. Etrafımdaki gençlere daha bir farklı bakıyor gözlerim. Çok da uzak olmayan bir gelecekte daha güzel günler göreceğiz diye geçiriyorum içimden

Ronda Ramirez'in ortadan kayboluşu

Eylül ayının dolunay öyküsü uzak yıllardan ve yakında yapılan bir Ronda seyahatinden damıtıldı. Yıllar önce bir boğa güreşi tutkunuydum, İspanyolların deyimiyle Aficionado. Başta Hemingway, boğa güreşine dair her yazılanı okuyordum. Sonra Madrid'de, Barcelona'da o müthiş atmosferde izledim boğa güreşlerini. Hatta Zaragoza'nın bir köyünde antrenman boğalarıyla dövüşmüşlüğüm bile vardır. Boğa güreşi flamenkoyla birlikte, ölümle kalım arasında gidip gelen sarkacın salınımları arasındaki estetiğin, tutkunun dile gelişidir. Sonraları ama boğaların, bu muhteşem hayvanların arenada acı çekmeleri, öldürülmeleri kabul edemeyeceğim bir şey haline geldi. Başka bir canlıyı öldürmenin estetiği olamazdı. İşte bu öykü Aficionado yıllarımın özeleştirisidir de bir bakıma...

"
"