09 Mart 2021

İsmiyle yaşayamayan cadde: İstiklal Caddesi

Bak kardeşim, sen bitmiş bir hikâyenin kalın kalemle konmuş noktasısın, noktalı virgül olmak için debelenip durma bitti, son, the end. Boşuna yorma bizi, görüntü kirliliği yaratma sokaklarda

Aşağıdaki yazıyı 31 Mayıs 2019'da sosyal medyada yazmışım. Yine İstiklal Caddesi, Taksim kapatılmıştı. Tıpkı bugünki gibi.

Bugün 8 Mart Dünya Emekçi Kadınlar Günü ya, kadınlar caddede yürümeye niyetlenir, kadın haklarını dile getirecek bir gösteri, basın açıklaması yapmaya kalkar, anayasal haklarını kullanır diye, yine tüm giriş çıkışlar kapalı. Her gün bir kadın sokak ortasında dövülüyor, öldürülüyor ya, "İstanbul Sözleşmesi", "Yaşamak istiyoruz" gibi laflar edebilirler. Öyle ya "İnsan Hakları Eylem Planı" falan açıklandı, gerçek zanneden olabilir. 

Yine, evime her gün gittiğim yoldan gidemedim. Genç polis kibardı, "Valla az evvel bir vatandaş e-devletten adresini gösterdi, şurada oturuyormuş, onu da geçiremedik kusura bakmayın" derken az ötedeki polis arabasının hoparlöründen sert bir ses yükseldi: "Caddeye giriş yasak, evinize gidin." Eh biz de gitmeye çalışıyorduk zaten. 

İstiklal Caddesi'nde, Taksim'de tarih bu kadar sık ve sürekli aynı şekilde mi tekerrür eder?

8 Mart 2021, Fotoğraf: Candan Yıldız

İşte, yukarıda sözünü ettiğim yazım…

"Ben kendimi bildiğimden beri, 50 yılı aşkındır sağcı iktidarlar yönetiyor bu ülkeyi. Ve Taksim'i hiç sevmediler. Taksim'den hep korktular. 1 Mayıs'lardan korkarken başlarına Gezi geldi, Cumartesi Anneleri hiç pes etmedi.

Hayallerimiz zaten bütün köşe başlarını tutmuştu. Onların sivilleri, simitçiler, kestaneciler, bizim hayallerimiz, umutlarımız. Onların TOMA'ları, bizim şarkılarımız, onların gaz kapsülleri, bizim sloganlarımız, onların silahı, topu, tüfeği, bizim yüreğimiz vardı. Hep korktular, şimdi daha da korkuyorlar.

31 Mayıs 2019, Fotoğraf: Talat Kırış

Demin İstiklal'e çıkmaya çalıştım, evimin önü, sokağım sayılır, yine caddede TOMA'lar, ara sokaklar çevrilmiş, çelik yelekli, otomatik tüfekli polisler, sivil sayısı on katına çıkmış. Ne çok korkuyorlar, evlatlarını kaybetmiş annelerden, genç kız ve erkeklerden, şarkılardan, türkülerden ve sakalını umutlarıyla ağartmışlardan. Ne çok korkuyorlar hayallerimizden, özgürlük tutkumuzdan, bu gezegeni ve ülkemizi, onların parayı, iktidarı, gücü sevdiğinden daha çok sevmemizden. Ama haklısınız korkmakta, kan döktünüz, göz çıkardınız, işkence ettiniz, evladını yitirmiş acılı anneleri yerlerde sürüklediniz, genç kızları dövdünüz. Acımasız olursak, aman vermezsek, yasaklarsak, işkence edersek, öldürürsek korkarlar, sinerler dediniz. Ama biz korkmadık, çoğaldık, çoğalıyoruz.

Taksim meydanına çıkan ara sokaklar, kadim cadde, martılar, sokak köpekleri, kediler ve bizler korkmadık. Ne yaparsanız yapın, "kahrolsun faşizm" diye kalkan yumruklar olacak, sizi teşhir eden kitaplar yazılacak, satılacak caddenin kitapçılarında, daha çok özgürlük, daha çok demokrasi isteyen gençler çıkacak Gezi'ye. Biz hayal kuracağız, şarkı söyleyeceğiz, siz Duran Adamdan, Piyano Çalan Adamdan, Kırmızı Elbise Giyen Kadından, Mini Etek Giyen Genç Kızdan, Cumartesi Anneleri'nden, LGBTİ+ bireylerinden korkacaksınız, tırsacaksınız. Siz bize saldıracaksınız, biz sizle dalga geçeceğiz, siz bizi döveceksiniz, ters kelepçe takacaksınız, biz sizin karikatürünüzü çizeceğiz, siz acımasızlaştıkça, bizim gülen, gülümseyen gözlerimize çarpacaksınız. Kahkahalarımız dengenizi bozacak. Acılarımızı umuda çevireceğiz.

Biz dalgaların sahile vurması gibi geleceğiz, geri çekilsek de yine geleceğiz. Siz boşuna "Denizlerin dalgasına" saldıracaksınız. Taksim'de akıttığınız kan şimdi uykularınızda size karabasan, Taksim'de çıkarttığınız gözler, yalnız kaldığınızda size bakıyor olacak. Kulaklarınız sağır olana kadar Cumartesi Anneleri'nin feryatlarını duyacaksınız. 1 Mayıs'ta vurulanların, Gezi'de ölenlerin... Siz kaybettiniz. Yenildiniz. Tükendiniz. Bittiniz. Kaçamayacaksınız, hayallerimizden, kahkahalarımızdan, şarkılarımızdan, türkülerimizden, kaçamayacaksınız. Biz sizi esprilerimizle döveceğiz, siz bize orantısız şiddet, biz size orantısız zeka kullanacağız.

8 Mart 2021

Ben Taksim'de oturuyorum yıllardır. Bıktım valla, 1 Mayıs'larda, 8 Mart'larda, Gezi'nin yıldönümünde, cumartesileri, herhangi bir hak arayışı gündeme geldiğinde, ortalığın, TOMA'ya, üniformalıya, sivile, silahlıya, külahlıya kesmesinden. Bak kardeşim, biz demokrasi istiyoruz, özgürlük, adalet istiyoruz. Biz kardeşlik, dostluk, barış istiyoruz. Biz kadınlar öldürülmesin, faili meçhuller olmasın, insanlar hayatlarını kimseye zarar vermeden özgürce yaşayabilsin istiyoruz. Görüyorsunuz elli yıldır, kan döktünüz, dövdünüz, işkence ettiniz, göz çıkardınız olmuyor. Bak kardeşim, bırak senin çocukların da bizimkiler gibi şarkı söylesin, bırak hayal kursunlar, öfke, kin olmasın içlerinde. Bak kardeşim, sen bitmiş bir hikâyenin kalın kalemle konmuş noktasısın, noktalı virgül olmak için debelenip durma bitti, son, the end. Boşuna yorma bizi, görüntü kirliliği yaratma sokaklarda. Çek TOMA'larını, akreplerini falan. Nasıl olsa bir gün o TOMA'lara ağaçlar, çiçekler dikilecek, süs olacak caddenin kenarlarında, su toplarıyla çocuklar çiçekleri sulayacak. Hadi uzatma olur mu?

Yazarın Diğer Yazıları

Neden susuyorsunuz?

Devlet işi gücü bırakmış kocaman bir sopa olmuş, dövecek muhalif arıyor. RTÜK diye bir kurum var, sopalıktan önce elektrikli şok tabancalığına, şimdilerde de ateşli silahlığa terfi etmiş. İktidarın, dayatılan siyasal İslam ideolojisinin hoşuna gitmeyecek yayın gördü mü indiririm aşağı diyor

Bir sabah metroda

Metrodan iniyorum. Etrafımdaki gençlere daha bir farklı bakıyor gözlerim. Çok da uzak olmayan bir gelecekte daha güzel günler göreceğiz diye geçiriyorum içimden

Ronda Ramirez'in ortadan kayboluşu

Eylül ayının dolunay öyküsü uzak yıllardan ve yakında yapılan bir Ronda seyahatinden damıtıldı. Yıllar önce bir boğa güreşi tutkunuydum, İspanyolların deyimiyle Aficionado. Başta Hemingway, boğa güreşine dair her yazılanı okuyordum. Sonra Madrid'de, Barcelona'da o müthiş atmosferde izledim boğa güreşlerini. Hatta Zaragoza'nın bir köyünde antrenman boğalarıyla dövüşmüşlüğüm bile vardır. Boğa güreşi flamenkoyla birlikte, ölümle kalım arasında gidip gelen sarkacın salınımları arasındaki estetiğin, tutkunun dile gelişidir. Sonraları ama boğaların, bu muhteşem hayvanların arenada acı çekmeleri, öldürülmeleri kabul edemeyeceğim bir şey haline geldi. Başka bir canlıyı öldürmenin estetiği olamazdı. İşte bu öykü Aficionado yıllarımın özeleştirisidir de bir bakıma...

"
"