31 Ocak 2020

Ekrem Abi'ye mektup

Böyle düşünen İstanbullu hemşehrilerinizin gözünde, kayak tatilinin bir önemi yok, bilesiniz...

Ekrem Abi merhaba. Abi diyorum ama, siz yaşça benden küçüksünüz. Biz sevdiğimize Abi diye hitap ederiz öyle de olsa. Nevizade'de meyhaneci Kadir vardı, Krepen Pasajı'ndan gelme. O bana Talat Abi derdi, ben ona Kadir Abi. Nur içinde yatsın güzel meyhaneciydi, ağzına içki koymazdı.

Ekrem Abi, ben eski İstanbulluyum. Bu şehrin en eski hastanesinde doğdum, Süleymaniye Doğumevi'nde. Annem de Bakırköy doğumludur. Babamsa 40'lı yıllarda gelmiş bu şehre. Ortaokulu ve liseyi İstanbul Erkek Lisesi'nde, üniversiteyi İstanbul Üniversitesi'nde okudum. Hep İstanbul yani. Hayatımdaki en büyük onur da İstanbul Tıp Fakültesi'nde hocalık yapmış olmaktır.

Ekrem Abi çocukluğum, ilk gençliğim ve sonraki "gençliğim" bu şehirde geçti, geçmekte. Süleymaniye Cami'siyle, Ayasofya'nın arasında dolaşarak büyüdük. Şu dünyada kaç kişiye nasip olmuştur? Bizim Liseden çıkıp rahmetli babamın dükkanının olduğu Yeşildirek'ten aşağı indiğinizde, Sultanhamam meydanına ulaşırsınız. Oradan sola döndüğünüzde Tahtakale, ilerde envai çeşit eşyanın satıldığı Telefon Sokak, Mısır Çarşısı, Çiçek Pazarı, ardından Mercan yokuşundan yukarı doğru Vezneciler, Süleymaniye ve İstanbul Üniversitesi önünden dönüp Beyazıt meydanından sahaflara giriş. Sonra da koca Kapalıçarşı. Çemberlitaştan aşağı doğru, Ayasofya, Sultanahmet Camisi, Dikilitaşlar ve Topkapı Sarayı. Bu bölge ortaokuldan başlayıp, üniversite boyunca hayatımın aktığı sokaklardır. İstanbul’un sesleri, renkleri, kokuları ve yüzyıllara yayılmış müthiş enerjisinin "rengâhenk" cıvıl cıvıl göğe yükseldiği mekanlar. Bu şehirde, aşık olduğumuzda Boğaz vardı, Adalar vardı, Dilenci Vapurlarımız vardı yanıbaşımızda. Hüzünlendiğimizde ya da içimiz kabardığında Çiçek Pasajımız, Asmalı Mescidimiz, Nevizademiz. Vardı diyorum, çok şükür hala varlar, oralarda mis kokan bir meyve ağacı gibi büyüyen hayatımı düşünüyorum da yazıyorum size.

Ekrem Abi canımız sıkılıyor, mutlu değiliz. Geziden sonra yüzümüz üç kere güldü desem yalan olmaz. Biri Adalet Yürüyüşünde, öbürü ilk seçildiğinizde, diğeri de ikinci seferinde. Memleket iyi yönetilmiyor, adalet duygumuz öylesine zedelendi ki, benim yaşam dilimimde düzelir mi kuşkuluyum. Gün geçmiyor kötü bir haber almayalım. Kadın cinayetleri, bir buzdağı gibi suyun altında devasa duran ensest vakaları, çoçuk tecavüzleri. Daha yeni garibe gurabaya el uzatmasını beklediğimiz Kızılay'ın, çocuk istismarıyla anılan bir vakfa 8 milyon dolar verdiğini duyduk. İstanbul'a, Ankara'ya harcanması gereken vergilerimizin, bizim yani halkın parasının yandaş vakıflara nasıl dağıtıldığını öğreniyoruz. Nasıl bitmek bilmeyen bir iştahı varmış bu arkadaşların, yola, metroya, temizliğe, suya, altyapıya, üstyapıya harcanacak paraları, ham hum şaralop vakıflarına kabul etmişler.

Bu şehrin insanları seni sevdi Ekrem Abi. Türbanlısı da sevdi, mini eteklisi de... Senin güleryüzünü sevdik, kavgadan uzak, kucaklayan dilini, samimiyetini. Bize yalan söylemeyeceğine inandık. Verdiğin sözleri tutacağına. Hazreti Ömer adaletiyle yöneteceğine bu şehri, ödediğimiz vergilerin yine bizim için, İstanbul için harcanacağına. Onun için şehrimizin emini yaptık seni.

Bunları neden yazıyorum biliyor musun Ekrem Abi. Bugün İstanbul'da yürüyordum. Hem yürür hem de fotoğraf çekerim. Hep önünden geçilen ama dikkat edilmeyen kareleri bulmaya çalışırım. Şehrin sokaklarını, duvarlarını, apartman aralarını tarar gözlerim. Duvar yazılarını, grafitileri, şiir sokakta dizelerini, sokak hayvanlarını, mahzun bitkilerini, elektrik kutularına falan yapıştırılmış küçük ilanları, şehre dair ufak tefek ama aynı zamanda kocaman kocaman işaretlerdir bütün bunlar.

Öylece fotoğraf çekerek yürürken bir duvarda senin bir resmin ilişti gözüme. Taa seçim zamanından kalmaydı belki de, "Her şey çok güzel olacak" yazıyordu altında. Ne çok sevdik bu sloganı. Son günlerde, deprem bölgesi ziyaretiniz sonrasında ailenizle Erzurumda bir iki gün geçirip kayak yapmanız çok konuşuldu. Her iki mahallede de sizi eleştiren yazarlar oldu. Sosyal medya zaten bir bataklık böyle durumlarda. Elazığ'daki depremden sonra, İstanbul Belediye Başkanı olarak ziyaretinizi yapıp, ardından da ailenizle birlikte tatil yapmanızın ne gibi bir sakıncası olduğunu ben anlayamadım. Elbetteki eşinizle, evlatlarınızla vakit geçirmek en doğal hakkınız. Bir beyin cerrahı olarak kızına yeterli vakit ayıramamış olmanın vicdan azabını hayat boyu taşımış biri olarak, İstanbul Belediye Başkanı'nın ne kadar yoğun olabileceğini ve çocuklarına ne kadar az zaman ayırabileceğini tahmin edebiliyorum.

Ekrem Abi, bu coğrafyada, bu topraklarda acı bitmez. Her gün ağlasak, ağlayacak neden var, ne yüreğimiz dayanır, ne göz pınarlarımız. Önemli olan acıları azaltmak için, ne yapıp ettiğimizdir. Sorumlu mevkidekilerden, siyasetçilerden beklenen küçük bir zümrenin değil halkın yararına çalışmalarıdır. Deprem için toplanan vergilerin nereye gittiğidir mesele. Zorunlu deprem sigortası yaraları saracak mı, kim takip edecek bunu? Depremle ilgili bilim insanlarının çırpınıp durdukları, dillerinde tüy biten bilimsel gerçeklere kim kulak verecek? Bu bilimsel veriler ışığında kentlerimiz nasıl korunacak? Timsah gözyaşı döken çok siyasetçi gördük, "zaten yoktular". Sizin onlardan olmamanız iyi bir şey. Dürüstçe, çocuklarınızla tatil yaptığınızı ve bunun yanlış olmadığını ifade etmeniz değerlidir.

Ekrem Abi seçildiğinizden beri yapıp ettikleriniz umut veriyor, sanki her şey daha güzele doğru gidiyor. Böyle düşünen İstanbullu hemşehrilerinizin gözünde, kayak tatilinin bir önemi yok, bilesiniz.

Yazarın Diğer Yazıları

Endülüs’te Solan Bahçe

Her şey Flamenko’nun ezgilerinde kalsaydı, kalabilseydi keşke. Ama bizzat flamenko da böyle bir şeydi. O huzurun, sükunetin müziği değildi

Seçimden seçmeler saçmalar

Enteresan ülkeyiz vesselam, biri kendini devletin sahibi sanır, diğeri bir yüzyıldır falan kendinden başka bu ülkede vatansever olmadığını iddia eder

Bir devlet görevlisiyle bir vatandaşın diyaloğu

"Yok Can Atalay, yok Osman Kavala, yok Selahattin Demirtaş... Onlar ne isterse, nasıl isterse öyle oluyor, olacak"