Türkiye'nin en önemli sorunu ne diye soruyorum kendime sıkça. İlkiyle bağlantılı olarak bir de ikinci soru geliyor. Bu sorun çözüldüğünde Türkiye "muasır medeniyetler seviyesine" çıkar mı? Sonra fikir jimnastiği yapmaya başlıyorum kendim kendime. Hiç tehlikesi, derdi tasası yok, ne savcı duyar, ne bir trole denk gelir canınız sıkılır, ne birileriyle tartışmak zorunda kalırsınız. Çok şükür şimdilik insanların beyinlerini okuyamıyorlar. Sorulara verdiğim yanıtlar değişiyor ve biraz ordan, biraz burdan bakmaya çalışıyorum güzel ülkeme ve ülkemin güzel insanlarına.
Örneğin, ülkenin en önemli sorunu ilk ve orta eğitim düzeyindeki kalite düşüklüğü diye koyuyorum sorunu. Sonra bu mesele nasıl çözülüre kafa yoruyorum, önce en yüksek devlet memuru maaşını öğretmenlere vereceksin, yepyeni modern bir müfredat ve ev, alışveriş merkezi, duble yol yapmak yerine çağa uygun okullar. Teknoloji laboratuvarları, spor salonları, yüzme havuzları falan olan ve her ilde, ilçede halk çocuklarının gidebileceği okullar ve ücretsiz eğitim. Çocukların yeteneklerine göre müzikte, sporda, resimde, matematik, fen bilimlerinde gelişme imkanları, sekiz, on sene sonra gelsin olimpiyat madalyaları, Pisa testlerinde yüksek skorlar, dünyayı sarsan besteciler falan. Olur mu olur.
Başka bir gün tavşan kanı çayımı demlemişim, romanıma kaldığım yerden devam edeceğim. Köpeğim Dagu gelip başını yana eğerek bakıyor gözlerime, ben düşünmeye başlıyorum. Nedir arkadaş ülkedeki en önemli sorun, hallettiğimiz zaman her şeyin düzeleceği? Televizyonda da düzeysiz mi düzeysiz bir tartışma programı, siyasetçiler falan. Birden aklıma geliyor, belki de en önemli sorunumuz yerlerde sürünen siyaset düzeyi. Acaba yasaları değiştirsek, her düzeydeki siyasi pozisyon için bir ya da en fazla iki kereliğine seçilme hakkı tanısak ve siyasete girecek insanlara kürsü dokunulmazlığı dışında hiç bir ayrıcalık vermesek. Düşünsenize bir ülke için kısa sayılacak bir zaman dilimi içinde bugün aktif olan siyasetçilerin hepsi emekliliğe ayrılmış olacaklar ve bir daha asla siyasete dönmeyecekler, sadece halk için çalışan kendilerini zerre kadar düşünmeyen, ailelerine avanta sağlamayan, dobra dobra konuşan ve bu nedenle hapse atılmayan siyasetçiler. Şahane olmaz mı?
Benim fikir jimnastiklerim bitmez. Düşünür dururum böyle. Ve birdenbire geçen gün meseleyi çözdüm. Evet evet ülkedeki en önemli sorunu buldum. Yok şaka yapmıyorum, son derece ciddiyim. Üstelik çözülmesi de nispeten kolay. Yani şimdi hangi siyasetçi kendini siyasetten emekli edecek yasayı çıkartır ki. Eğitim desen umurlarında olsaydı perişan halde olmazdı. Ama birazdan anlatacağım sorunun çözümü daha kolay. Yani toplumun yüzde ellisi sağlam bir irade koysa, eksiksiz, amasız, önkoşulsuz bir araya gelse, önlerinde kimse duramaz. Zaten bu sorun da ağırlıklı olarak toplumun yüzde ellisini ilgilendiriyor.
Aklınıza farklı bir yüzde elii geliyor olabilir, ama ben KADIN lardan söz ediyorum. Ve bana göre Türkiye’nin en büyük sorunu da kadınlara erkekler tarafından uygulanan şiddet ve kadın cinayetleri. Evet aynen böyle düşünüyorum. Ne ekonomi, ne Kürt meselesi, ne Suriye, ne göçmenler, şu, bu. Ülkemizin en büyük sorunu budur ve iddia ediyorum bu sorunu çözebilirsek “muasır medeniyetler seviyesine” şıppadanak ulaşırız.
Sesinizi duyar gibiyim. Ya Hoca sen de safmışsın, hayatını ameliyathanelerde, insanların beynine bakarak geçirmişsin ama beş kuruş faydası olmamış. Kimin umurunda bu ülkede kadının yediği dayak, aile içi istismar, kadın cinayeti falan. Dayak zaten cennetten çıkma demiş atalarımız, kadının sırtından sopayı, karnından sıpayı eksik etmeyeceksin diye veciz deyimler yaratmışız. Toplumu yönlendiren, kimi kanaat önderleri, siyasetçiler kadın dediğin cinsi evin ikinci dereceden bir biblosu (birinci dereceden biblo salonda görünür yerde olur, ikinci dereceden biblo odada bir köşede durur) yerine yerleştirmiş, hiç sokağa çıkmasa, çıkacaksa da, mümkünse görünmez olsa kafasında. Adalet sistemimiz kadın cinayetlerini çok şükür özendirmiyor ama hakimlerimiz, mümkün her türlü indirimi bu kanlı katillere uygulamayı sanki Hukuk 101 temel ders olarak görmüşler, bünyelerine işlemiş. Böylece sürüp gidiyor.
Şimdi sorunu tespit ettim de, bir erkek olarak meseleye çözüm üretmeye kalkmak da zor. Kadınlar haklı olarak kardeş sen şöyle bir kenarda dur diyebilirler. Biz erkekler önce kendimizden başlamalıyız herhalde, eril dil kullanmayı bırakmalıyız. Aynı ortamda birlikte çalıştığımız kadın arkadaşlarımızı erkek arkadaşlarımızdan ayrı tutmamaya özen göstermeliyiz. Toplumun dönüşümünü kadınlar ve erkekler birlikte yapmalıyız.
Kadınların özgürleştiği ve eşitlendiği bir dünyada doğurdukları çocuklar, kız, erkek bambaşka bir dünyaya gözlerini açmış olacaklar ve o esas o annelerin çocukları dünyayı iyiye, güzele, doğruya doğru değiştirecekler.
8 Mart Dünya Kadınlar Günü kutlu olsun, emekçi diye belirtmedim, zaten çalışsın, çalışmasın hepsi emekçi.