21 Aralık 2023

Yeni yıl neydi?

"Kadim öğretiler, inançlar ve mitler geçmişin bilgisini geri getirerek doğadan ve doğasından uzaklaşmış insan için yeniden özüne dönme olanağı sağlıyor. Bu tür öğretilere olan ilgi, bir “anlam arayışı”ndan öte kendi köklerine dönüşü, kapitalist toplumun getirdiği anlamsızlıklara karşı bir tepkiyi de içinde barındırıyor"

Yeryüzünde yaşanan türlü savaşlara, ekonomik krizlere, soykırımlara, adaletsizliklere, iklimsel felaketlere rağmen; 2024’e sayılı günler kala, yeni yıl heyecanı içimizin bir yerine minik telaşlarla geldi oturdu. Kimileri umutsuzca, kimileri tutunacak bir dal ararcasına, kimileri ise dünyadan ümidini kesmeden inadına bir neşeyle 2023’ten geriye sayıyor.

Yeni yıl yeni heyecanlar, yeni umutlar demek değil miydi?

Sahi, yeni yıl dediğimiz şey neydi?

Araştırmacı-yazar Erhan Altunay ile bu konuda bir sohbete adım atmak istedik. Nükleer enerji mühendisliği mezunu olan ve dış ticaretle uğraşan Altunay, kaleme aldığı kitapları ve çok satan romanı Masalcı ile aynı zamanda bir yazar. Altunay, şu sıralar okuyucuların yoğun ilgi gösterdiği Destek Yayınları Mitoloji Serisi’nin editörlüğünü de üstleniyor.

Erhan Altunay, sohbetimizde kuantum öğrendikçe doğaya ilgisinin arttığından, paganizmi anlamak için fizik okuduğundan, eskiden ilkbahara denk gelen yılbaşından, Roma döneminde yeni yılda günlük yaşamın tersine döndüğünden -öyle ki kölelere dahi hizmet edildiğinden-, Saturnalia şenliklerinde bugünün Milli Piyango’sunun atası olan türlü talih oyunları oynandığından, Noel Baba ile Ayaz Ata’dan ve son olarak modern insanın anlam arayışından kısaca bahsetti.

O zaman başlayalım.

Araştırmacı-yazar Erhan Altunay

“Paganizmi anlamak için fizik çalıştım”

-Nükleer ve kuantum fiziği gibi bilimsel bir alanda uzmanlaşmış biri olarak, mitoloji ve paganizme olan ilginizi nasıl açıklarsınız?

Aslında nükleer fizik ya da kuantum fiziğini yaşamdan çok ayrı görmemek gerek. İnsan Doğa içinde yaşayan bir varlık. İnsanın dili, sembolleri, benzetmeleri, ifadeleri, düşünme biçimini hep Doğa üzerinden belirleniyor.

Klasik fizik gördüğümüz dünyayı tanımlarken, modern fizikte ise; görmediğimiz, anlamaya çalıştığımız farklı bir doğa var. Yaşama sadece daha farklı bakış sağlıyor. O nedenle bu kavramlar paganizm ve mitolojik ifade biçimlerinden soyutlanmaz.

Kuantum fiziği ise insana, doğanın daha önce hiç bilinmeyen kurallarını, biçimlerini anlatıyor. Bunu öğrendikçe insan doğaya daha büyük saygı ve ilgi duyuyor. Kişi kuantum öğrendikçe bu konulara ilgisi de artıyor. Paganizmi anlamak için ne kadar antropoloji, mitoloji, arkeoloji üzerine yazılmış kitap okuduysam bir o kadar da fizik çalışmışımdır.

-Bilim ve mitoloji arasındaki ilişkiyi nasıl görüyorsunuz?

Mitoloji aslında kadim bilgi dediğimiz, insanlığa ait bütün bir bilginin aktarılma biçimidir. Toplumlar geleneklerini olduğu kadar bütün diğer bilgilerini de mitoloji yoluyla aktardılar. Eski insanlar belki “bilimsel” açıklama yapmıyorlardı ya da bizim kullandığımız “bilinçdışı” gibi terimleri kullanmıyorlardı ama belli bir bilgiyi de gelecek nesillere aktarıyorlardı. İçine bilimin de dâhil olduğu kültür kurumları sonuçta belli üretim ilişkilerinin üstyapıda gözlemlenin görüntüleri. Sonuçta aralarındaki bağlantı kaçınılmaz.

Mitoloji, bütün bilginin ve geleneğin gelecek kuşaklara sembolik bir aktarımı olduğu gibi, bu kütür yapılarının da taşıyıcısı.

Mitoloji aynı zamanda bilinçdışı ile olan ilgisinden dolayı 20. yüzyılda gelişen psikanaliz akımlarının da gözdesi olmuştu.

Bugün ayrıca, arkeolojik keşiflerin sayısının artmasıyla, içine dinler tarihi ve mitolojiyi de alacak multidisipliner çalışmaların önemi açık.

Aslında olması gereken, mitolojiyi “geçmişten gelen uydurma öyküler” olmaktan çıkartıp, kadim bilginin aktarımı ve bilinçdışı süreçler bağlamında olması gereken yere koymak.

-Antik inanç sistemleri günümüz insanına ne öğretiyor?

Antik inanç sistemleri kökende pagan inançlara dayanır. Pagan inançlarında amaç doğanın ritmi ile bir olmak, o akışa bir katkıda bulunmak. İnsanın var oluşu ancak bu düzene ayak uydurmasıyla olanaklı. Burada en önemli olay da kaçınılmaz olarak tarım döngüsü ve takvimi.

Pagan inançlarının büyük bölümünde tarım takviminin etkisi var. Gün dönümleri, ekinokslar ya da mevsim ile ilgili günler ilk bayramları da oluşturuyor. Bu yaşam biçimi ayrıca çok düzenli ve özenli bir doğa gözlemi gerektirir.

Günümüzde artık doğa ile olan bu bağlantımızı koparttık. Doğa artık tatillerde ve hafta sonlarında tatil için gidilen ancak “modern” yaşamdan da fedakârlık edilmeyen bir yer.

İnsan doğanın ritmi ile olan bağlantısını kaybetti; artık mevsimler bizi çok ilgilendirmiyor, ancak tatil zamanları için mevsimlerle ilgileniyoruz ya da okulların açılış kapanış tarihleri açısından mevsimler ilgimizi çekiyor. 

İnsan doğadan ayrı kaldıkça, sahte bir hayatı yaşadıkça ruhsal ve fiziksel sağlığı tehlikeye giriyor.

İşte antik inançlar ve mitler insana unuttuğu doğayı ve kendi doğasını anımsatır; orada olması gerektiğini ve ne yapması gerektiğini anımsatan yegâne araçlardır mitler ve inançlar… Bize unutulmuş bir gerçekliği, bir başka dünyanın mümkün olduğunu anlatırlar. Belki de bu kapitalizm virüsünden kurtulmaya en güzel araçlardır.   

Eşik Tanrısı Janus

Bir yüzü eskiye, bir yüzü yeniye bakıyor: İkiyüzlü Eşik Tanrısı Janus’dan gelen January

-Tarım takvimi dedik, bildiğim kadarıyla yeni yıl kavramı da bu takvimle ilgili.  Antik dönemlerdeki yeni yıl ritüellerinin günümüzdeki kutlamalar üzerindeki etkileri neler?

Öncelikle bizim “yılbaşı” dediğimiz güne bakalım. Yılbaşı kavramımız, Batı takviminden Cumhuriyet döneminde alınmış olsa da Osmanlı döneminde gayrimüslimlerin etkisinde kutlanıyordu. Noel ile bir hafta ara ile kutlanan yılbaşı Türklerin de ilgisini çekiyor, Osmanlı ileri gelenleri kutlamalara gidiyordu.

Bizim bugün kullandığımız takvim Roma takviminin değiştirilmiş bir şekli. Bu takvimin kökenleri çok eskilere uzansa da Roma kültürü ile şekillenmiş, kilise ile son şeklini almıştır.

Roma takviminde eskiden ilkbahara gelen yılbaşı daha sonra bugün kabul edilmiş tarihe gelmiş. Aslında bu tarihe gelmesi de tesadüf değildir; 21 Aralık’taki Kış Gün Dönümü’nü takiben günlerin yeniden uzamaya başlaması aslında doğal olarak yeni yılın başlangıcı olarak kabul edilmiş ve takvimde gün dönümden hemen sonra gelen ayın ilk günü yılbaşı olarak kabul edilmiş. Zaten Batı dillerindeki January ya da Janvier sözcüğü de Roma’daki “Eşik Tanrısı” ikiyüzlü Janus’dan adını alıyor; Janus bir yüzünü eski yıla, bir yüzünü yeni yıla döner.

Türkiye batı takvimine geçmesiyle birlikte, yılbaşı adetlerini de uygulamaya başladı ancak bu kez Batı’nın Noel adetlerini de yılbaşı ile beraber almış oldu; “Yılbaşı Çamı”, Noel Baba’nın gelmesi, ışıklı süslemeler de bize yılbaşı kutlamaları ile gelmiş oldu.

Öte yandan kuzey ülkelerinin adetleri de Batı’da olduğu gibi bize de yayıldı, “Yılbaşı kütüğü” gibi adetleri de almış olduk ya da kartpostallara yansıyan kış manzaraları evlerimize girdi.

Batı’ya öykünmenin son noktası kavramlar

-Her yıl benzer senaryolarla gösterime giren yeni yıl yapımlarında Noel Baba'nın varlığı üzerinden keyifli filmler izliyoruz. Ancak bu son yıllarda tarihi bir anlatı olarak eski Türklerde de olduğu ve hatta Noel Baba söylencelerinin çıkışının da eski Türklerden geldiği konuşulur oldu? Siz aynı fikirde değilsiniz sanırım(?)

Batı’nın yılbaşı adetlerinin bütün kültürlere yayılması ile birlikte Türk toplumları da bundan nasibini aldı. Bir anda Türki Cumhuriyetlerde de batı usulü yılbaşı kutlamaları oldu.

Son zamanlara Nardoğan adı ile Türklere mal edilmeye çalışılan bu bayrama bir de Noel Baba kılıklı bir Ayaz Ata eklendi. Bunları ciddi ciddi anlatanlar oldu. Birincisi bu tür kutlamalar hiçbir zaman bütün Türk toplumlarına mal olmamış, yılbaşına benzeyen bir Nardoğan ya da Noel Baba’ya benzeyen Ayaz Ata gibi kavramlar önemli araştırmacılar tarafından tespit edilememiştir. Nardoğan ya da Nardugan daha çok Moğollarla daha yoğun ilişkileri olan Türk kavimlerinde Kış Gün Dönümü bağlamında rastlanılan bir ifade olmakla birlikte, bazı Özbek, Kırgız ve Kazak boylarında görülen Ayaz Ata çok geç dönemlere Batı’nın etkisiyle Noel Baba’ya benzer bir konum almış. Batı’ya öykünmenin son noktası olan bu kavramların literatürde bu şekli ile yeri olmamıştır. Bunlar özel kaynaklardan derlenmiş modern yılbaşı ve Noel Baba figürleridir. Çok itibar edilmemesi gerekir.

Antik kutlamalar

Işığın karanlığa karşı savaşından galip çıkması ve yenilmez güneşin doğum günü

-Bu kutlamaların tarihine ve değişik kültürlerde nasıl yer bulduğuna biraz daha ayrıntılı bakalım… Birçok kültürde görüyoruz.

Türk kültüründe olduğu gibi, birçok kültürde görmemiz çok doğal, bizim yaşadığımız yarım kürede, 21 Aralık kış gün dönümü ve bunu takip eden günlerde geceler kısalmaya günler uzamaya başlıyor, yani yeni bir döngü başlıyor. Yılbaşı Türklerden geldi demek ne kadar yanlışsa, başka bir kültüre de mal etmek o kadar yanlış; bu Kuzey Yarım Küre’nin bir özelliği.

Mezopotamya’da Babil Tanrısı Marduk ile ilgili kült vardır. Bu, Mezopotamya yeni yıl kutlamaları ile alakalı bir külttür ve 12 gün süren törenlerde Marduk’un ölmesi ve yeniden dirilmesi büyük bir yer tutar. Aynı şekilde başka Mezopotamya kültlerinde de yeni yıl kutlamaları vardır.

Mısır’da da yılbaşı kutlamaları Osiris’in yeniden doğuş kültü ile birliktelik gösterir.

Yunan kültüründe kış gün dönümü bayramı, Kronos şenlikleri adı altında kutlanmaktaydı. Yunan kültüründeki, en neşeli bayramlardan biri olan bu bayram sırasında Kronos ile Zeus’un savaşı canlandırılır, herkes, kölelerle birlikte yemek yerdi.

Kış dönümü bayramı olan Saturnalia, Saturn adına kutlanan en önemli Roma bayramıdır. Yunan Kronos bayramına benzer. Bu bayram Roma çağında 17 Aralık’ta başlamakta ve yedi gün sürmekteydi. Bu bayram sırasında günlük yaşam her haliyle tersine döner, hatta kölelere dahi hizmet edilirdi. Roma’da Saturnalia, büyük kitleler tarafında coşkuyla kutlanmaktaydı. Bu bayramın son günleri ise mumların yakıldığı, hediyelerin verildiği şenliklere dönüşürdü. Roma Hristiyanlaşınca Saturnalia kutlanmamaya başlanmış ancak, Saturnalia’nın sonunu, yani en kısa günü temsil eden Brumaila uzun sure kutlanmaya devam etmiştir. Ayrıca bu şenliklerde türlü talih oyunları oynanırdı, hatta hediyeler verilirdi. Tarihsel süreklilik, bu oyunlardan Milli Piyango’nun yılbaşı çekilişine kadar gelmiştir.

Bu tarihe denk gelen bir başka Roma bayramı ise Sol Invictus (Yenilmez Güneş) adına kutlanan, Dies Natalis Invicti Solis’tir. (Yenilmez Güneş’in doğum günü.)

25 Aralık tarihine denk düşen günlerde kutlanan bu bayram aslında Roma’ya Suriye’den Baal tapımından geçmiştir. Bu tarih aynı zamanda Mitra kültü ile de ilişkilendirilmiş. Birçok Doğu inancının karıştığı bugün aslında ışığın karanlığa karşı savaşından galip çıkması olarak da kutlanmaktaydı.

Başka pek çok kültürlerde de bu günlere denk gelen bayramlar bulunuyor.

Çinlilerin Dong Zhi bayramı da Yin’den Yang’a geçişi anlatmakta ve diğer kültürlerde olduğu gibi, şölenlerle aile toplantıları ile kutlanmaktaydı. Aynı şekilde Japon Tuji bayramı da bu dönemde kutlanıyordu. Ukrayna’daki Dazh Boh ve Rusya’daki Sviatki bayramlarını da buna örnek gösterebiliriz.

-Mitolojik ögeler üzerinden tanımlamaların ve pagan ritüellere olan ilginin özellikle son yıllarda arttığını gözlemleyebiliyoruz. Sizce bunun sebebi ne? V. E. Frankl'in kitabının ismi gibi "İnsanın Anlam Arayışı"mı?

Biraz önce de konuştuğumuz gibi, kadim öğretiler, inançlar ve mitler geçmişin bilgisini geri getirerek doğadan ve doğasından uzaklaşmış insan için yeniden özüne dönme olanağı sağlıyor. Bu tür öğretilere olan ilgi, bir “anlam arayışı”ndan öte kendi köklerine dönüşü, kapitalist toplumun getirdiği anlamsızlıklara karşı bir tepkiyi de içinde barındırıyor.

Bugün Avrupa’nın birçok yerinde ve Amerika’da pagan bazlı inançların bu kadar ilgi görmesinin de nedeni budur.

Aslında kişinin inancı ne olursa olsun, dinden ve inançlardan bağımsız olarak doğaya ve doğasına dönmesi, “modern” toplumun ve modernitenin getirdiği yapaylıktan uzak durması yaşamını sürdürmesinin en önemi ön koşuludur.

Sümeyra Gümrah kimdir?

Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu.

Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi.

2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.

Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir mumun alevinde ‘an’larda yolculuk: "Işık. Gölge. Sahneler"

Çağatay Odabaş: Mum çok etkileyici hatta yaşayan bir obje. Yani, tıpkı insanlar gibi bir döngüyü tamamlıyor. Bu sergi konseptini oluştururken mumun bu zamansız özelliği beni çok etkiledi. Bu filmin oyuncuları da mumlar oldu

Pavarotti’nin mirasçısı Pati: Mevlâna’nın “Gel, kim olursan ol yine gel” çağrısının, disiplinli bir Katolik metni olan Requiem ile birleştirilmesi cesur bir ifade!

"Her dilin kendine has renkleri ve şarkı söyleme tarzı var. Köprü kurmaya gerek yok. Asıl güzellik, dillerin kendine özgü yönlerini tanımakta. Her dilin kendine özgü lezzetlerini anlamak..."

Ey Yare Man

İran müziği, eski dostun vuslatı gibi kulaklarımızda… Dinleyici, makamdan makama gezinirken Tebriz’in rüzgârı, Şiraz’ın gül kokuları, İsfahan’ın bahçelerinin miskleri nağmelerle içimize sızar…

"
"