24 Eylül 2024

Medeniyetin kalbinde: Depo No:4 ve Medeniyet Kur/an Şehir

Konya, yüzyıllar boyunca halı dokumacılığının köklü bir merkezi olmuş. Öyle ki, antik dünyanın ilk metropolü kabul edilen Çatalhöyük’te yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular, bölgedeki dokumacılık faaliyetlerinin M.Ö. 7. bin yılına kadar uzandığını gösteriyor

Babam tarih öğretmeniydi. Düzgün yapılı elleri damarlıydı -şimdi benimkilerin olduğu gibi- onun güçlü ellerinden tutup Konya “çarşı”ya doğru yürürken hatırlıyorum kendimi. En fazla 6 yaşında olmalıyım. O zaman şehir merkezlerine hep “çarşı” denirdi. Şimdi her köşenin ayrı bir adı var. Konya’da yürümek kolay, Yeditepeli İstanbul’da yürümeye benzemez çünkü düz. Dümdüz. Konyalıların tepe dedikleri yere İstanbullular ancak tümsek der. Konya’nın Alâeddîn Tepesi(!)ndeki Alâeddîn Camii’ndeyiz babamla… Küçüğüm ya, o taş-ahşap kokuları ve sütunların içinde kendimi devasa bir ormanda sanıyorum. Sütun ormanı… Kırmızı başlıklı kız gibi değil de kral babasıyla gezintiye çıkmış küçük prenses gibi… Babam sütunların üstündeki kocaman bir taşı gösteriyor ve ekliyor: “Unutma her yapı bir medeniyetin kapısını aralar ve her taşın anlatacak bir hikayesi vardır.” Muhtemelen yapı yerine bina demiş olmalı, o zaman yapı kelimesini bilmiyordum. Taşların hikayesi olduğuna hemen ikna oldum, bence de taşlar konuşabilirdi. Ama medeniyet neydi?

Konya, yüzyıllar boyunca Türk ve İslam coğrafyasının kalbinde yer almış, medreseleri, alimleri ve sanatçılarıyla ilim ve kültür merkezi olmuş bir şehir. İbn Arabi'nin derin tasavvuf düşünceleri, Sadreddin Konevi'nin felsefi yaklaşımları ve Goethe'den Nietzsche'ye pek çok batılı düşünürü etkileyen Mevlâna Celaleddin-i Rumi’nin evrensel mesajlarıyla bu şehir, insanlığın ortak değerlerine ışık tutuyor.

Kültürel miras ve günümüze yansımaları

Konya Büyükşehir Belediyesi, ‘Darülmülk İhya Projesi’ kapsamında şehrin kültürel rotasına yeni bir halka eklemiş: Depo No:4.

Alâeddîn Tepesi’nin yanı başındaki eski tekel binasının dönüşümüyle yeniden halka kazandırılan bu mekân, fiziksel dönüşümün ötesinde, medeniyetimizin biriktirdiği değerleri depolayan ve yeniden yorumlayan bir sanat galerisi olarak karşımıza çıkıyor. Mekâna ilk adım attığımda, ünlü düşünür Walter Benjamin'in tarihi bir süreç olarak değil, geçmiş ile şimdi arasında sürekli bir etkileşim olarak ele aldığı şu sözü aklıma geldi: "Tarih, geçmişle şimdi arasında kesintisiz bir diyalogdur." Depo No:4 bu diyaloğun somutlaştığı bir mekân… Mekânın ilk sergisi, "Medeniyet Kur/an Şehir" ise, Konya'nın medeniyet birikimini geleceğe taşıyan modern anlatıyla sanatseverleri karşılıyor.

Medeniyet Kur/an Şehir sergisinden bir kare

Gelenek ve modernite arasında bir köprü: "Medeniyet Kur/an Şehir"

Konya’nın merkezi kabul edebileceğimiz lokasyondaki sarı binadan içeri girdiğimizde, karşımıza çıkan taş basamaklara konumlandırılmış dijital bir veri hattı bizleri karşılıyor. Geçmişin taş basamakları üzerindeki dijital enstalasyonun adı Anakart. Bir an gideceğimiz yolu gösteren bir harita, dijital bir yol gösterici hissi uyansa da daha çok üzerimde bıraktığı his; hali hazırda dışarıda akan hayatın kodlarını çıkarıyor, işliyor ve üst kattaki sergi odalarına aktarıyordu… Sanki yukarıdaki eserler bu yeni verilerle değişiverecek, güncellenecekmiş gibi…

Anakart

Üst kata ulaştığımızda bu dijital hattın, serginin merkezinde bulunan Zengi Düğümü’ne kavuştuğunu görüyoruz. Karşımıza çıkan İnce Minareli Medrese'deki Zengi Düğümü’nün bir enstalasyonu.

Konya İnce Minareli Medrese'deki Zengi Düğümü, Selçuklu dönemine ait sembolizm ve sanat anlayışının etkileyici bir örneği. Bu düğüm, adını Zengi Türk hükümdarlarından almış ve özellikle sonsuzluk ile birlik anlamlarını taşıyan bir sembol olarak görülmüş. Zengi düğümü, düğümlerin çözülmeden birbirine geçmiş bir yapıda olmasıyla hem fiziksel hem de manevi dünyaların ayrılmaz bir şekilde iç içe olduğunu ifade ediyor. İslam sanatındaki geometrik süslemelerin yansıması olan bu düğüm, matematiksel inceliğiyle de dikkat çekiyor.

Zengi Düğümü üzerinde yer alan Yasin ve Fetih Sureleri ile ise onun hem sembolik hem de manevi derinliğini arttırmış. Yasin Suresi, Kur'an-ı Kerim'in kalbi olarak bilinir ve Allah'ın büyüklüğünü, ilahi kudreti, insanın yaratılışı ve ölüm sonrası hayatı anlatır. Zengi Düğümü ile birleştiğinde, Allah'ın sonsuz gücünü ve kâinatın sonsuz döngüsünü temsil eder. Fetih Suresi ise İslam'ın zaferini, barışı ve Allah'ın müminlere olan desteğini simgelerken, medresenin ilim, maneviyat ve kültürel fetih alanındaki üstünlüğünü yansıtır. Zengi Düğümü'nün bu surelerle birlikte kullanılması, Selçuklu medeniyetinin dini ve kültürel zaferini sembolize eden mimari anlayışını ortaya koyuyor.

Zengi Düğümü

Sergide dikkat çeken eserlerden bir diğeri ise "Piksel Dokuma" adlı dijital uygulama.

Konya, yüzyıllar boyunca halı dokumacılığının köklü bir merkezi olmuş. Öyle ki, antik dünyanın ilk metropolü kabul edilen Çatalhöyük’te yapılan arkeolojik kazılarda elde edilen bulgular, bölgedeki dokumacılık faaliyetlerinin M.Ö. 7. bin yılına kadar uzandığını gösteriyor. O döneme ait dokuma aletleri ve yün parçaları, dokumacılığın insan yaşamındaki köklü yerini kanıtlar nitelikte. Konya ve çevresinde, 13. ve 14. yüzyıllarda Selçuklu halıları, renk ve desen zenginliği ile dikkat çekmiş, bu halılar dünyanın dört bir yanına ihraç edilmiş. Özellikle geometrik motiflerin hâkim olduğu Selçuklu halılarındaki geniş bordürler üzerinde kufi yazılar o günkü medeniyetin sanatsal derinliğini gösteriyor.

Selçuklu döneminden itibaren Konya halıları, dünyanın en prestijli sanatçılarının eserlerinde kendine yer bulmuş, Avrupalı ressamların tablolarında sıkça görülmüş. Örneğin, 14. ve 15. yüzyıllarda Crivelli, Holbein ve Lotto gibi sanatçılar Türk halılarını eserlerinde kullanmış. Halılar aristokratik bir sembol olarak kabul görmüş. Modern dünyada da Konya halıları, geleneksel motifleriyle önemli bir yer tutmaya devam ediyor; özellikle mavi, kırmızı ve yeşil tonlarıyla dokunan halılar hem yerel hem de uluslararası pazarda değerini koruyor. Motiflerin her biri, geçmişin izlerini günümüze taşıyor.

Sergideki Piksel Dokuma önündeki tuşlarla dokumayı tamamlamak, motif ve renklerin anlamlarını öğrenmek mümkün.

 

Matrakçı Nasuh'un Konya minyatürü ise sergide “Şehir Kodları” ismiyle elektronik bir devreye dönüşmüş. Şehrin sokakları, caddeleri, binaları... Hepsi bir devre kartının parçaları gibi. Konya'nın tarihini teknolojiyle okumak şaşırtıcı ve etkileyici.

Anakart ile bizi karşılayan sergide, Tamgalar, Şehir Kodları, Piksel Dokuma, Kurucular, Evren Şeması, İşlemek, Medrese, Kitabe, Yaymak isimli 10 eserin yanı sıra Söz, Yankı, Metin Kodları ve Zengi Düğümü enstalasyonlarını deneyimliyoruz.

Sanatın felsefi boyutu ve şehir hafızası

Sergideki eserler kimi zaman kısa, öz ifadeler olarak dursa da detaylarda derinlikli bir anlatım ve felsefi alt yapı barındırıyor. Medeniyete katkı sunan değerler, sergi mekânında bir araya gelerek kayıp kelimelerin oluşturduğu cümleyi tamamlıyor gibi…

Serginin başlığındaki medeniyet kavramını, hafıza ve mekân üzerinden yeniden düşünmemizi sağlıyor. Serginin küratörü Yasin Tütüncü’nün amacı da ziyaretçileri zihinlerinde yeni sorularla uğurlamak.

Depo No:4’ün sanat yönetmeni Hacer Yeğin bu ilk sergilerinin ziyaretçi üzerindeki etkisiyle ilgili olarak "Sanat hissettirir. O insanı dönüştürme amacı güder. Bunu da o insanı rahatsız etmeden, güzel bir atmosferde yumuşak bir geçişle yapar. Sezgisel bilgi sanatta daha ön plandadır" diyerek vurguluyor.

Konyalı olmak ve şehri yeniden keşfetmek

Bu kadim şehrin sadece Hz. Mevlâna ile tanınıyor olması sebebiyle ince bir hüzün hisseden Konyalı biri olarak sergiden çıktığımda ben de ne kadar az şey bildiğim gerçeğiyle yüz yüze geldim. Her taşını yeniden ama bu kez derinden keşfetme isteği… Ne demişti babam: “Her taşın bir hikayesi vardır.”

Ünlü tarihçi Fernand Braudel'in dediği gibi, "Medeniyetler, zamanın derin akışında yavaş yavaş oluşur ve gelişir." Konya da bu derin akışın içinde, medeniyetimizin kurucu şehirlerinden biri olarak, geçmişin birikimini geleceğe taşıyor.

Şehrin hafızasını, kültürel mirasını ve medeniyet birikimini analog ve dijital devreler üzerinden günümüzün diliyle ifade eden Medeniyet Kur/an Şehir sergisi Depo No4’te ziyaretçileri bekliyor.


Not: Sergi sonrası arkadaşlarınızla değerlendirme yapmak için Depo No4’ün kitap kafesinde otururken incirli veya balkabaklı muhallebisini denemenizi tavsiye ederim. Konya’da daha görülecek çok müze ve mekân var. Biraz tatlı enerjisi iyi gelebilir. : )

Sümeyra Gümrah kimdir?

Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu.

Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi.

2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.

Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Pacific Quintet: Biz sadece beş müzisyen değiliz, farklı kıtalardan insanlarız; farklılıkların birleştirebileceğini göstermeye çalışıyoruz

"Uzun İnce Bir Yoldayım'ı çok iyi biliyoruz. Türk ezgilerini seviyoruz, birini seçmek zor, en son 'Üsküdar'a Gider İken'i keşfettik ve çok seviyoruz!"

İstanbul mirası dijitalleşiyor: Çok sesli bir hafıza; Cemal Reşit Rey’in izinde

T. Volkan Aslan: Yaptığımız çalışmalarla hem geçmişin izlerini bugüne taşıyor hem de geleceğe daha sağlam bir kültür mirası bırakmayı hedefliyoruz. Bu arşiv, yalnızca Cemal Reşit Rey’i değil, İstanbul’un tüm seslerini içinde barındırıyor

Fado: Denizin Sakladığı Hikâyeler 18 Aralık’ta Deniz Müzesi’nde!

Teresinha Landeiro: Hayatımı fado aracılığıyla nasıl tanımlayacağımı bilmiyorum, ama hayatımda fado olmadan kendimi hatırlayamıyorum. Yıllardır fado söylüyorum. Ama hayatımı bir fado şarkısıyla anlatmam gerekseydi, bu mutlu ve hafif bir şarkı olurdu

"
"