27 Ocak 2025

İki mühendis, bir orkestra ve çok sesli büyük bir aile: Olten Filarmoni Orkestrası

Fatma Olten: Ağustos böceği misali; ‘Yolunda öldü’ derler

Fatma Olten

Bir orkestra hayal edin… Kurucuları, ne konservatuvar mezunu sanatçılar ne müzik akademisyenleri ne bir belediye ne de koskoca bir holding... Bu orkestraların kurucuları profesyonel anlamda sporla ilgilenmiş birer mühendis. Klasik müzik tutkusu ortak paydasında birleşen Fatma ve Ceyhan Olten çifti, sanatı günlük hayatın ortasına taşımaya kararlı. Bir fabrika düşünün; sendromlu pazartesi diye yerden yere vurduğumuz o haftanın ilk günü fabrika çalışanları bazen bir kuyruklu piyanonun bazen bir nefeslinin etrafında toplanarak konser dinliyor.

Olten çiftinin 2013 yılında kurduğu Olten Filarmoni Orkestrası’nın sesleri artık Avrupa’dan duyuluyor. “askıda bilet” uygulamasıyla İzmirli üniversite öğrencilerini konserlere çekiyorlar; konser sonunda sanatçıya çiçek vermek yerine onlar adına zeytin ağacı dikiyorlar…

Mühendislikten klasik müziğe, sanattan sürdürülebilirliğe uzanan bu yolculuğu Olten Filarmoni Orkestrası kurucularından Fatma Olten ile konuştuk.

Fatma Olten

- Sizin çocukluğunuzu merak ediyorum. Klasik müzik ilk kulağınıza ne zaman değdi?

Olten: Ben klasik müzikle doğdum diyebilirim. Bizim evde üç tür müzik dinlenirdi: Klasik müzik, Türk sanat müziği ve klasik pop-caz türünden Frank Sinatra. Babam Frank Sinatra hayranıydı, annem ise sanat müziği dinlerdi. Ancak evin ortak noktası klasik müzikti. Bu yüzden, ablamla birlikte bu üç tür müzikle büyüdük.

Eşim Ceyhan Olten ise evde türkülerle büyümüş. O üniversitede klasik müzikle tanışanlardan. Ben lise yıllarımdan itibaren Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası konserlerine gitmeye başlamıştım. Orta Doğu Teknik Üniversitesi’ni kazandıktan sonra da bu alışkanlığımı sürdürdüm. Annemle birlikte her cuma akşamı klasik müzik konserlerine giderdik.

Arkadaşlarım dışarıda vakit geçirirken ben hep konseri tercih ederdim. Başka zaman gezebilirim ama ruhumu doyurmak için konserleri aksatmamam gerek gibi gelirdi. Klasik müzik sevgimiz gerçekten derin. Eşim ve ben farklı yollardan bu dünyaya adım atsak da sonunda ortak noktamız klasik müzik oldu. Üniversiteyi ayrı şehirlerde okuduk. O, Atatürk Kültür Merkezi’nde (AKM), ben Cumhurbaşkanlığı Senfoni Orkestrası’nda (CSO) klasik müziği çok etkili bir şekilde dinledik. Daha sonra bir araya geldiğimizde ortak noktamız klasik müzik oldu.

“Kendimi ifade etmek için hiçbir zaman mühendislik terimleri bana yardımcı olmadı. Her zaman sanat yardımcı oldu.”

Ceyhan Olten

Fatma ve Ceyhan Olten

- Matematiğin fiziksel gerçekliği öğreten yapısıyla sanatın soyutu somutlaştıran doğası arasındaki bu ilişki, gençlerin eğitimine nasıl yansıtılabilir?

Olten: Matematik ve sanat, göründüğünden çok daha fazla birbiriyle örtüşüyor. Eşim Ceyhan Olten’in bu konuda söylediği bir söz var: “Kendimi ifade etmek için hiçbir zaman mühendislik terimleri bana yardımcı olmadı. Her zaman sanat yardımcı oldu.” Sanat, soyutu somutlaştırırken; matematik bize fiziksel gerçekliği öğretiyor. Bu ikisinin birleşimi, dünyayı algılama ve anlamlandırma biçimimizi inanılmaz zenginleştiriyor.

Çocukların bu iki alanı bir arada öğrenerek büyümelerini sağlamamız gerekiyor. Klasik müzik buna harika bir örnek. Biz klasik müziği sevdiğimiz ve çok sesli müziğin adeta bir demokrasi modeli olduğuna inandığımız için tercih ettik. Aynı zamanda klasik müzik, insanın subjektif dünyasını zenginleştiren çok güçlü bir araç. Ancak bu illa klasik müzik olmak zorunda değil; sanatın herhangi bir dalı, matematik eğitiminin yanında yer aldığında çocukların hem matematik zekâsını hem de dünyayı algılama biçimini geliştiriyor. Dahası, sanatı içselleştiren bireyler daha mutlu oluyorlar.

Uluslararası eğitim modellerinde de birçok teori ve uygulama var bu konuda. Yani, matematik ve sanatın bir arada sunulması, çocukların hem analitik hem de estetik yönlerini besleyen bir yol olabilir. Biz de kendi yolumuzda bu iki disiplini iç içe geçirmeye çalışıyoruz.

Fatma Olten

- Bir enstrüman çalma deneyiminiz oldu mu?

Olten: Eşimle benim böyle bir deneyimimiz yok, ancak iyi bir dinleyiciyiz. Sanatçı olmayı istemişiz demek ki olamamışız ama sanatı destekleyerek katkıda bulunmaya çalıştık. Aslında ikimiz de sporcuyuz; ben millî yüzücüyüm, eşim ise gençliğinde profesyonel basketbolcuydu.

İki mühendisin büyük hayali: Orkestra kurmak!

- Sanatla bu kadar iç içe bir ailenin spor kökenli olması ilginç bir detay. Peki, klasik müzikle bir bağ kurmanız nasıl oldu?

Olten: Bu hikâye, iki mühendisin toplumda farkındalık yaratma amacıyla yola çıkışını anlatıyor. Önce İzmir Devlet Senfoni Orkestrası’na elektrik şirketimizle sponsor olduk. Daha sonra bir orkestra kurma fikri doğdu.

- Peki bu fikir nasıl gelişti?

Olten: O dönemde konservatuvar mezunu gençler ciddi bir işsizlik problemiyle karşı karşıyaydı. Örneğin, orkestramızın ikinci kemanı olan Günce arkadaşımız, okulunu ve yüksek lisansını birincilikle bitirmesine rağmen 7 yıl boyunca bir sınav açılmasını beklemişti. Bir enstrümanı 11 yaşından itibaren çalıyorsunuz, adeta bir uzvunuz haline geliyor ancak bir devlet orkestrasında sınav açılmadıkça iş bulamıyorsunuz. Bu soruna dikkat çekmek ve çözüm üretmek istedik.

İzmir'de metro duraklarında çalan gençler 200 lira kazanmak için abilerinden, ablalarından izin alarak performans sergiliyordu. Çok zor günlerdi. Neyse ki zamanla devlet sınavlar açmaya ve gençler orkestralarda yer bulmaya başladı. Ancak hâlâ bir işsizlik problemi mevcut. Biz de bir mekanizma kurarak 12 ay boyunca maaşlı ve sigortalı bir iş imkânı yarattık. İzmir’de açtığımız iki ayrı müzik okulunda 0 yaşından 70 yaşına kadar herkese klasik müziği sevdirmek amacıyla enstrüman ve şan dersleri veriliyor. Ayrıca bu okullarda korolar, grup dersleri ve her türlü orkestral enstrüman eğitimi de mevcut. Böylece oradan bir fon yaratılıyor. Onun dışında destekçilerimiz ve ailemizin etkilediği ciddi bir fon var. Bunlar sayesinde, 11. yılımızda her ay bir konser vermeyi taahhüt edip başladık.

“Pandemi bile durduramadı: Ev konserleri ve bağışlar”

- Covid döneminde de durmadınız sanırım.

Olten: Covid döneminde elbette bizler de konserlere ara vermek zorunda kaldık. Ancak o süreçte de sanatçılarımıza Instagram üzerinden ev konserleri düzenlettik ve bağış toplayarak destek olmaya çalıştık. Maalesef tüm sorunları çözemedik ama en azından yaralara bir nebze merhem olmaya çalıştık.

Avrupa’dan alkışlar: “Dünyada ilk kez bir aile kendi cebinden bir orkestra kurdu ve bu Türkiye’de, İzmir’de oldu”

- Bugüne kadar eminim pek çok gurur dolu an yaşadınız. Gururlanılmayacak gibi değil. Sizin için en özel anlardan birini bizimle paylaşır mısınız?

Olten: Bugün geldiğimiz noktada İzmir’in oldukça bilinen bir organizasyonu olduk ve Avrupa’da da bilinmeye başladık. Covid öncesinde -henüz üçüncü ya da dördüncü yılımızda- Almanya'da bir kültür programı bizimle bağlantı kurarak, bütün Orta Avrupa’da gösterilen 40 dakikalık bir program çekimi gerçekleştirdi. Program, “Dünyada ilk kez bir aile kendi cebinden bir orkestra kurdu ve bu Türkiye’de, İzmir’de oldu” diyerek bizi tanıttı. Avrupa’da da ses getiren bu program, bizim için büyük bir onurdu.

Yurt dışındaki ilk konserimizi Kanarya Adaları'ndaki bir opera festivalinde verdik. Daha sonra Hollanda’nın dünyaca ünlü Concertgebouw Konser Salonu’nda konser verme şansı bulduk. Tamamen kendi imkânlarımız ve İzmirli dostlarımızın destekleriyle 72 kişilik bir ekip olarak gittik. O salonda 2500 kişi 5 dakika boyunca bizi ayakta alkışladı. Uluslararası arenada tanınmanın gururunu yaşadık. O an, hani millî bir başarıya imza atarsınız, marşınız çalar, bayrağınız arkanızda dalgalanır, işte öyle bir his.

Olten Filarmoni Orkestrası

“Konser yolculuğumuz Anadolu’da başladı”

- Anadolu'da da konserler veriyorsunuz.

Olten: Evet. Özellikle Denizli bizim yan komşumuz gibi; oraya çok sık gidiyoruz. Denizli’de bizi davet eden, çok etkili bir entelektüel grup var. Orada sanat müziği ve halk müziğiyle iç içe çok keyifli buluşmalar gerçekleştiriyoruz. Bunun dışında Gaziantep’e de gidiyoruz. Ancak ilk konserimizi Aydın’ın Çine ilçesinde verdik. Hem de açık hava konseriydi, Kuva-yi Milliye Parkı’nda. Muhteşem bir atmosfer vardı. Yolculuğumuz adeta orada başladı diyebilirim.

“Deli misiniz? Borçla orkestra mı kurulur!”

- Herkesin bir hayali vardır mutlaka, ama bu hayalleri hayata geçirmek kolay değildir, cesaret ister. İş dünyasından gelen bir çift olarak size ‘Bu işin sırası mı?’ diyenler oldu mu?

Olten: Olmaz mı! Bu aslında eşimin hayaliydi. O, ailemizdeki vizyoner kişi. Ceyhan Olten elektrik mühendisi ve bu projeyi hayata geçirmek için inanılmaz bir kararlılık gösterdi. Ama yola çıktığımızda, elbette, "Deli misiniz? Borç almışsınız, böyle bir şey yapılır mı?" diyen çok oldu. Biz ise sıradan iki mühendis, el ele tutuşmuş, büyük bir hayalle yola çıkmıştık. Ve hep şöyle düşündük: Biz bunları yapabildiysek, herkes neler yapabilir!

Kuyruklu piyanolu fabrika ve işçilere her pazartesi konser!

- Fabrikanızda çalışanlar için bir konser düzenlediğinizi duydum. Her pazartesi bir piyano resitali mi veriliyor?

Olten: Aslında sadece piyano resitali değil. Piyano da zaman zaman yer alıyor ama programlarımız oldukça geniş: üflemeli çalgılar, yaylı çalgılar, klasik müzik eserleri veya bazen Türk eserleriyle çeşitlendiriyoruz. Yıllık bir program hazırlıyoruz ve her pazartesi, öğle yemeğinden sonra bu konserleri gerçekleştiriyoruz.

- Çalışanlarınız bu fikre nasıl tepki verdi?

Olten: İlk başlarda özellikle mavi yaka çalışanlarımız çok ilgi göstermiyordu, hatta kaçıyorlardı. Ama zamanla onların da ilgi göstermeye başladığını gördük. Hatta konser düzenlemediğimiz haftalarda “Bu hafta konser olmayacak mı?” diye sormaya başladılar. Bu, bizim için çok güzel bir geri bildirim oldu. Şimdi her pazartesi düzenli olarak bu etkinliği gerçekleştiriyoruz.

- Fabrikanızda bir kuyruklu piyano bulunduğunu duydum. Sıra dışı bir detay!

Olten: Evet, kuyruklu bir piyanomuz var. İbrahim Yazıcı bir gün fabrikada konser verecekti ve elektronik piyanoyla çalması gündeme geldi. Ancak eşim Ceyhan Bey, bu duruma çok üzüldü ve fabrikamıza kuyruklu bir piyano hediye etti. Sanırım böyle bir mühendislik fabrikasında kuyruklu piyano bulundurmak pek yaygın değil!

Kesinlikle, çok farklı bir deneyim. Bunun yanında bir de okullarımızda konser evimiz var. Orada da klasik bir kuyruklu piyano bulunuyor. O salonda sanatçılar ve seyirciler tamamen ücretsiz bir araya geliyor. Sanatçının da eğer daha sonra bir yerde konseri varsa, onun öncesinde prova yapmış oluyor. Herkes için hoş ve güzel bir ortam oluşuyor.

Olten Filarmoni Orkestrası

Gelecek nesillerin müzik kültürü: Türkiye’nin dört bir yanına dağılacak öğrencilere öncelikli askıda bilet uygulaması

- Gençleri klasik müzik konserlerine çekmek kolay değil. Ekonomik şartlar da göz önüne alındığında bu daha da zorlaşıyor. Siz bu konuda neler yapıyorsunuz?

Olten: Evet, gençleri klasik müzikle tanıştırmak bizim için çok önemli. Çünkü bugün Avrupa’da veya Amerika’da da görüyoruz ki klasik müzik izleyicisi yaşlanıyor. Biz de gençleri klasik müziğin zarafetiyle tanıştırmak için bir altyapı oluşturduk ve askıda bilet uygulamasını başlattık. Üniversiteli hocalarımızla gönüllü bir network kurduk ve her konser için öğrencilere kontenjan ayırıyoruz. Örneğin, bir konserimizde 150 kişilik bir kontenjan ayırdık, bazen bu sayı 300’e çıkabiliyor.

- Askıda bilet uygulaması tam olarak nasıl işliyor?

Olten: Askıda biletle bağış yapan izleyicilerimizin destekleriyle üniversite öğrencilerini konserlerimize davet ediyoruz. Bağışlar küçük miktarlarda olsa da geri kalan kısmı vakfımız yani OLTEN Sanat Vakfı karşılıyor. Öğrenciler mail yoluyla öğrenci belgelerini gönderip bize başvurabiliyorlar ve biz mutlaka onlara bir yer buluyoruz.

Özellikle eğitim fakültesi, tıp fakültesi, mimarlık ve mühendislik fakültelerindeki öğrencilerle çalışıyoruz. Çünkü bu öğrenciler ileride Türkiye’nin her yerine öğretmen, doktor, mühendis ya da mimar olarak dağılacaklar. Klasik müzikle tanışan bu gençlerin, gittikleri yerlere de bu kültürü taşıyabileceklerini düşünüyoruz. Örneğin, Ağrı’dan, Muş’tan, Erzurum’dan İzmir’e okumaya gelen pek çok öğrenciyle tanıştık. Hayatlarında ilk kez bir klasik müzik konserine katılan bu gençler için bu deneyim unutulmaz bir başlangıç oluyor.

- İnternet sitenize kendime bilet almaya girdiğimde bir de askıda alabiliyorum o halde?

Olten: Alabilirsiniz. Kendinize koltuk seçiyorsunuz. Hemen yanında askıda bilet bağış butonu var. İsterseniz yarım öğrenci için, isterseniz on öğrenci için bağış verebilirsiniz. Yarım öğrenci biletini siz karşılarsınız, diğer yarısını başka biri karşılar ve bir öğrenci bileti tamamlanır.

Ege’ye yakışır bir sürdürülebilirlik: Çiçek yerine zeytin ağacı

- Dünyada sürdürülebilirlik politikalarına uyum şimdilik liderlere göre değişiyor gibi görünse de kurumsal ve kişisel çabalar neyse ki devam ediyor. Sizin de böyle bir çabanız var ve konserlerinizin bilet işlemleri de bu sebeple sadece QR'lı sanırım.

Olten: QR'lı, evet. Çünkü baktık ki konser programları, el broşürleri derken yıllarca çok şey basmışız. Onlar kalıyor. Biri anı olarak eve götürse de sonra atılıyor. Bu sadece basılı materyaller için de geçerli değil. Örneğin konser bitiminde sanatçıya çiçek verilir. Ama çoğu sanatçı zaten onu alıp götüremez. Biz de onun yerine sanatçı adına zeytin ağacı dikmeye karar verdik. Bu konuda da Sürdürülebilir Yaşam Derneği (SUYADER) ile iş birliği halindeyiz. Her konser sonrası solistimiz ve şefimiz adına beşer tane zeytin ağacı dikiyoruz, belki seneye on tane dikeriz.

- SUYADER ile iş birliğinizden bahsettiniz. Başka kimlerle iş birlikleriniz var? Kimlerle iş birliği yapmayı umarsınız?

Olten: Biz hiç kimseden hiçbir şey ummayacağımız kararıyla yola çıkmıştık. Bir dostumuz elini uzatırsa onun elini tutacağız, asla bırakmayacağız ama hiç kimseye gidip özellikle bir şey istemeyeceğiz dedik. Yapabildiğimiz kadar… O yüzden de biz hiç kimseden bir şey istemedik. Ne devlet yardımı aldık ne başka bir şey. Ama Avrupa Birliği fonuyla özel bir proje yaptık. Covid döneminde Rotterdam Gençlik Orkestrası ve bizim orkestramızla aynı anda, aynı eserleri, dünyanın dört bir yanından izlenecek şekilde bir televizyon projesi gerçekleştirdik. 15 Ocak’taki konserimizin şefi ve solistlerinden biri Hollandalı olduğu için Hollanda Krallığı da destek oldu. Bu gibi iş birliklerimiz oldu fakat nunların hiçbiri bizim gidip “lütfen bize destek verin” dediğimiz projeler değil.

“Kemal ile Latife: Tarihi anlatıdan büyüleyici bir sahne gösterisine”

- İzmir’e geldiğimden beri herkes “Kemal ile Latife”yi mutlaka izlemelisin diyor. Bu projenizden bahsedebilir misiniz? İzleyenler çok etkilenmiş.

Olten: Evet, “Kemal ile Latife”yi hayata geçirdik ve şubat ayında yeniden sahneleyeceğiz. Proje, tarihi bir anlatımı dokümantasyon niteliğinde sunuyor. Çocuk korosu ve orkestra sahnede yer alıyor, ayrıca balerin ve baletlerle danslı bir anlatım da mevcut. Kostümlerle birlikte çok yönlü ve etkileyici bir eser oldu. Projeyi Kültür Yolu Festivali’ne sunduk. Eğer kabul edilirse, bu eseri tüm Türkiye’de sahnelemek istiyoruz. 

“Flamenko varsa halk danslarımız neden olmasın?”

- Projeniz, farklı sanat dallarını bir araya getirme konusunda özel bir örnek gibi görünüyor. Başka böyle projeleriniz var mı?

Olten: Evet, bu konuda başka hayallerimiz de var. Örneğin, Türk halk danslarıyla klasik müziği bir araya getirdiğimiz bir proje hazırlamak istiyoruz. Türkiye’yi gezmek ve bu projeyi yurt dışına da götürmek en büyük hayallerimizden biri. İspanyolların flamenkosu varsa, bizim de Türk halk danslarımız var. Neden bunları klasik müzikle, örneğin bir Mozart eserinin ardından kendi türkülerimizle eşleştirmeyelim? Böyle projeler üzerinde çalışıyoruz.

“Ağustos böceği misali; ‘Yolunda öldü’ derler”

- Son olarak tekrar müzik okullarınıza dönmek istiyorum. Onları bir konservatuvara dönüştürme planınız var mı?

Olten: Belki ileride okulumuz bir konservatuvara dönüşebilir, bilmiyorum. Ama bu gerçekleşmese bile, biz çıktığımız bu yolda elimizden geleni yapmaya kararlıyız. Tıpkı ağustos böceği hikâyesindeki gibi: “Nereye gidiyorsun?” diye sormuşlar, “Mekke’ye gidiyorum,” demiş. “Nasıl gideceksin bu hâlinle?” demişler. “Yolunda öldü derler,” demiş. Biz de bu yola çıktık ve nereye kadar gidebilirsek gideceğiz.

- Zaman ayırdığınız için teşekkür ederiz.

*Olten Filarmoni Orkestrası’nın sezon konserlerini takip edebilmek ve dilerseniz askıda bilet alabilmek için: www.oltenfilarmoni.com

Olten Sanat hakkında

Olten Filarmoni Orkestrası, Aralık 2013’te Fatma ve Ceyhan Olten’in sanata duyduğu tutku ve farkındalık yaratma isteğiyle kuruldu. İlk resmi sezonunu 2014-2015 yıllarında gerçekleştiren orkestra, İzmirli sanatseverlerin desteğiyle büyüdü ve klasik müziği geniş kitlelerle buluşturmayı hedefledi.

Olten Filarmoni, genç konservatuvar mezunlarına sahnede deneyim kazandırarak sanatta yeni nesillere istihdam sağlamayı amaçlıyor. Orkestra, düzenli konserlerin yanı sıra özel etkinlikler ve ücretsiz konserlerle, müziğin evrensel dilini yaymayı misyon edindi. Olten Sanat Okulu, her yaştan öğrenciyi çok sesli müzikle tanıştırırken, Olten Konser Evi de sanatçılar ve izleyiciler için buluşma noktası oldu.

2019 yılında kurulan Olten Sanat Vakfı, müziği sevdirmek ve daha geniş kitlelere ulaşmak için projelerini özveriyle sürdürüyor. Ulusal ve uluslararası etkinliklerle sanatın hayatın her alanına nüfuz etmesini sağlama çabasında olan Olten Sanat, İzmir’den yola çıkarak kalıcı bir etki bırakmayı hedefliyor.


Sümeyra Gümrah kimdir?

Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu.

Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi.

2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.

Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

Fırat Devecioğlu, değişimin iki bin yıllık hikâyesini anlattı: Usulüne göre gömülmeyen her şey hortlar

"Tarihi Lazarus, ölümden dört gün sonra dirilir, hayata yeni bir başlangıç yapar. Kitaptaki Lazarus ise metaforik bir diriliş yaşayarak kendi içindeki karanlıklarla yüzleşir ve değişir. İki hikâyeyi düşündüğümüzde, farklı çağlar ve bağlamlar içinde, yeniden doğuş̧ ve dönüşümün temsilcisi olduklarını söyleyebiliriz"

Orkestra şefi Murat Cem Orhan: Müzik; çevresel, sosyal ve kültürel meseleleri gündeme taşımanın en etkili yollarından biridir

"Müzik, insanın varoluşuna dair en temel sorulara hem bir ayna tutar hem de cevaplar sunar. İnsanın "Neden buradayım?", "Hayatın anlamı nedir?" gibi sorularına cevap ararken hem bir rehber hem de bir yol arkadaşıdır"

Modern dünyada kadim bir yürüyüş: “Ritüellerin Şifreleri”

M. Reyhan: Hepimizin kendisine şu soruları sorması çok önemli. "Bu öneri ya da fikir benim gerçekten ihtiyacım olan bir şeyi mi karşılıyor, yoksa yalnızca kalabalıkların yöneldiği bir akıma mı kapılıyorum? Bu seçim benim iradem mi, yoksa manipülatif bir stratejinin sonucu mu?" Kalabalıkların gittiği yöne gitmek ilk bakışta güvenli gibi görünebilir, ancak bu durum insanın kendi iradesini ve bireysel farkındalığını devre dışı bırakabilir. Ritüellerin bireysel ve toplumsal anlamda bir dönüşüm aracı olduğunu unutmayarak, her bir ritüelin ve alışkanlığın neyi temsil ettiğini ve hayatımıza nasıl bir katkı sağladığını sorgulamak gerekir. Kitabımın okuyuculara, bu soruları sormaları ve kendi içsel yolculuklarını şekillendirmeleri için bir pencere açmasını diliyorum

"
"