09 Nisan 2024

Eurovison rekortmeni Salvador Sobral ile İstanbul'da bir gün ve söyleşi: Sanatçıların inandıkları şeyler hakkında bir duruş sergilemeleri gerektiğini düşünüyorum

"Her şey hakkında her zaman çok iyimserim, bu yüzden yapay zekânın asla insan duygularının yerini alamayacağına inanmak istiyorum. Belki de yanılıyorumdur. Ancak, insan sesi o kadar güçlü ve gerçek ki, bir robotun bu samimiyetin yerini alacağını düşünmek istemiyorum"

Salvador Sobral

Yaşı kırkın üzerindekiler içinden cevaplayabilir mi?

"Eurovision" dendiğinde aklınıza ne geliyor?

Tüm tartışmalar, kavgalar, "katıldı", "katılayazdı", "katılmadı"ların ötesinde bence hepimizin yüzünde bir gülümseme oluşuyor.

Zihnimdeki ilk Eurovison şarkısı Petr-Oil (Petrol). Henüz emzikli denecek yaştayken Ajda Pekkan'ı koyu renk saçlarıyla hatırladığımı sanıyorum -Televizyon siyah-beyaz olduğu için başka türkü hatırlama şansım yoktu muhtemelen-. Bu cümleleri yazarken Petrol şarkısının sözleri zihin çekmecemden fırladı. Aman Yarabbi! Yoğun kıvamda, koyu renkli, arıtılmamış, kendisine özgü kokusu olan, yer altından çıkarılmış doğal yanıcı mineral yağa böylesi flörtöz sözler yazmış başka bir ülke var mı acaba?  

Eurovision ciddi bir milli meseleydi ama bir o kadar da keyifti. Hepimizin ülkemiz temsilcisi dışında sempati duyduğu bir isim veya bir komşu ülke mutlaka olurdu. Yarışma akşamı her evde maaile "Eurovision izleme milli etkinliği"ne ilgiyi şimdiki nesle hangi örnekle anlatabileceğimi düşünüyorum.  Bir milli maç olabilirdi belki, fakat böyle durumda ekran önü daha çok erkeklere rezerve oluyor. İçinden henüz geçtiğimiz atmosferde seçim akşamlarıyla kıyaslamayı düşünüyorum. Seçim yasaklarının bitip de sandıkların sayılmaya başlaması ve sonucun belli olmasına kadar geçen o süre… Orada da politik küskünler ve çocuklar ekran dışı kalıyor. Sanırım geçmişin Eurovision heyecanını anlatabilecek bir örnek bulamayacağım. Her şeyden önce ona olan ilginin alametifarikalarından biri de "az ekranlı" günlere denk gelmiş olmasında yatıyor.

2003'te Sertap Erener'in Everyway That I Can şarkısıyla birinci olduğumuzda yaşanılan gurur Kanuni Viyana kapılarına dayandığında da hissedilmiş miydi? Erener o yıl jürilerden 167 puan alarak birinci olmuştu.

Türkiye olarak Eurovision maceramız 2012 yılında Can Bonomo'nun ardından sona erdi. -Bu kesinlikle Bonoma'nın suçu değildi. :) Sadece ona denk geldi işte- O yıl 26 ülke finalde yarıştı. Bonomo ülkemizi sözleri ve müziği kendisine ait olan "Love Me Back" (Sen de Beni Sev) şarkısıyla temsil etti ve 112 puan alarak yedinci oldu.

2013'ten bu yana Eurovision'da olmadık. TRT politik oylamaları sebep gösterdi ve son yıllarda "katılabiliriz" söylenceleri dolaşsa da, 11 Mayıs 2024'te gerçekleşecek yarışmada olmayacağız. Bu yıl katılmayacağını açıklayan pek çok ülke var. Kimilerinin katılmama sebebi ise vatandaşlarının artık yarışmaya ilgi göstermemesi. Eurovision'un, Baby Boomer, x ve belki biraz da y kuşaklarının anılarında özel bir yeri olduğu gerçeğini yadsıyamayız.

Bu kadar uzun bir girişe gerek yoktu… Amacım, 2017 Eurovision birincisi Salvador Sobral'ın İstanbul'da konser vereceğini duyduğumda hissettiğim tatlı sevincin nedeninin geçmişte yattığını üç kısa cümle ile açıklamaktı.

Salvador Sobral, 2017'de Ukrayna'nın başkenti Kiev'de bu yıl 62'ncisi düzenlenen Eurovision Şarkı Yarışması'nda kız kardeşi Luísa Sobral'in yaptığı Amar Pelos Dois (İkimiz İçin Aşk) adlı şarkısıyla 758 puan alarak birinci olmuştu. -Bu şarkı dijital müzik platformalarında hâlâ en çok dinlenen şarkılar arasında yer alıyor.- Sobral, caz-pop türündeki bu şarkısıyla sadece birinci olmamış, bir önceki sene Eurovision tarihinin en yüksek puanını alan Ukraynalı Jamala'nın 524 puan ile kırdığı rekoru altüst etmişti. O günden bugüne de Sobral'ın rekorunu geçebilen olmadı.

"Amar Pelos Dois" Portekizcede İkimiz için sevmek anlamını taşıyor. Bir kişinin hem kendisi hem de sevdiği kişi adına hissettiği sevgiyi anlatıyor. Şarkı, duygusal yoğunluğu ve sade müzikal düzenlemesi ile dikkat çekiyor ama onu öne çıkaran nokta Salvador Sobral'ın düz, samimi, içten, duru yorumu olduğunu düşünüyorum.

Sobral, geçtiğimiz hafta İstanbul Büyükşehir Belediyesi (İBB) Cemal Reşit Rey (CRR) Konser Salonu'nda konser verdi. Konser sabahı onun ve ekibinin İBB Kültür Dairesi Başkanlığı ve Visit İstanbul organizasyonuyla Tarihi Yarımada'da çıktığı kısa İstanbul turuna katılma imkânım oldu. Onun şarkısını dinlediğinizde insana geçen tüm samimi, doğal, yapmacıksız, gerçek her ne -olumlu- his size geçiyorsa o hislerinizi önce on ile çarpıp ardından bulduğunuz sayının iki katını alın derim.

Salvador Sobral

Her ne kadar şaşaalı organizasyonların peşinden sürükleniyor gözüksek de, kalpten ve samimiyetle anlatılan bir hikâye hangi dilde olursa olsun dinleyenin içine işlemeyi beceriyor olmalı ki Sobral 61 yıllık Eurovision rekorunu elinde aldı.

Sobral'ın yarım günlük İstanbul turundan kısa videoyu buradan paylaşmak isterim: Salvador Sobral İstanbul'da

Turnede olduğu için çok zamanı yoktu ama olsaydı Yerebatan Sarnıcı ziyarete kapalıyken sarnıca girip çıplak ses ile sarnıçtaki yankıyı tecrübe etmek istediğini biliyorum.

Onunla gerçekleştirdiğimiz kısa söyleşiyi aşağıda bulabilirsiniz.


Salvador Sobral ile İstanbul gezisi

- "Timbre", dördüncü albümünüz. İlk albümünüzden bu yana Salvador, hem müzikal hem de kişisel olarak nasıl değişti?

Müzik oluştururken, beste yaparken basitleştirmeye çalıştığımı hissediyorum, müzikte sadece esas olanı bırakmaya çalışıyorum. Örneğin, TIMBRE'den önceki albüm olan "bpm", aynı anda birçok öğenin olduğu çok yoğun bir albüm. Nefes almaya ya da en önemli şeylere pek fazla zaman ya da alan bırakmıyor. Mesela sesime, "TINI"ma olduğu gibi.

- Kız kardeşinizle güçlü bir bağınız var... Her şeyin kötüye gittiği ve insanların yalnızlaştığı bu zamanlarda bu güçlü bağın devamlılığını nasıl açıklarsınız?

Kısa kariyerim boyunca her zaman benim rehberim oldu. Bana verdiği her tavsiyeyi ciddiye alıyorum. Ve elbette, küçüklüğümüzden beri birlikte şarkı söylüyoruz. Bu yüzden aramızda inkâr edilemez bir sanatsal bağ var. Umarım her albümümde o da yer alır.

- Yapay zekâ ve müzik prodüksiyonu hakkında ne düşünüyorsunuz? Bu konuda endişeleriniz var mı?

Her şey hakkında her zaman çok iyimserim, bu yüzden yapay zekânın asla insan duygularının yerini alamayacağına inanmak istiyorum. Belki de yanılıyorumdur. Ancak, insan sesi o kadar güçlü ve gerçek ki, bir robotun bu samimiyetin yerini alacağını düşünmek istemiyorum.

- Ülkemizde Eurovision, ulusal bir mesele olarak görülür, herkes ekran başına kilitlenirdi. Ülkenizde durum nasıl? İlgi devam ediyor mu?

Portekiz'de insanlar, insanlar Eurovision'un kendisinden çok, bizi Eurovision'da kimin temsil edeceğini seçen ulusal festivalle "Festival da Canção" ile ilgileniyor. Bu festival, yeni yetenekli sanatçıların yeteneklerini sergilemeleri ve görülmeleri için harika bir yol sağlıyor.

- Emir Nohonoviç yönetiminde, Saraybosna Filarmoni Orkestrası 1994'te Boşnak Savaşı sırasında yıkılan Saraybosna Ulusal Kütüphanesi'nde bir konser verdi ve sessiz Batı dünyasını baskıya karşı harekete geçmeye zorladı, konuk şef olarak Zubin Mehta ile... 30 yıl sonra, Gazze'de bir soykırım oluyor... Müziğin ve müzisyenlerin bu durum hakkında bir şeyler yapabileceğini düşünüyor musunuz?

Sanatçıların kesinlikle inandıkları şeyler hakkında bir duruş sergilemeleri gerektiğini düşünüyorum. Live Aid'den "Heal the World" şarkısına kadar, sanatçıların sosyal alanda yer almasının pratik etkilerini gördük. Ben de inançlarım hakkında açık konuşmaya çalışıyorum. (İsrail'de çalmam için defalarca teklif aldım ve her zaman reddettim.) Ayrıca Portekiz'de komünist parti tarafından düzenlenen bir festival var ve ona da katılmayı her zaman reddettim...

- Bizde "bir kişinin kalbi dokunulduğunda" karakter değişikliği yaşandığı söylenir. Siz Eurovision'un ardından bir kalp nakli oldunuz. Önceki Sobral ve şimdiki arasında fark var mı? 

Kalbim sadece dokunulmakla kalmadı, değişti de. Ve bu, kesinlikle birinin hayata, aşka ve ilişkilere bakış açısını değiştiriyor. Daha minnettar, daha affedici ve genel olarak daha mutlu oldum. Elbette, nakledilen bir organa sahip olmak aynı zamanda kronik bir hastalık olduğu için beni son derece tevazulu tutuyor. 

Akşam CRR'de gerçekleşen konserinde dinleyiciyle iletişimi, konser sonrası CRR koridorlarında devam eden mini konserlerini yazıp uzatmayacağım.

Birinin "kalbi" değişmiş olsa da ruhundan yaydığı güzel his hiç değişmiyor olsa gerek…

Sümeyra Gümrah kimdir?

Sümeyra Gümrah Marmara Üniversitesi İletişim Fakültesi Radyo-TV ve Sinema Bölümü'nden mezun oldu.

Öğrenim süreci boyunca Kanal D bünyesindeki radyolarda görev aldı. Yönetmen yardımcısı olarak başladığı kariyerini, kültür sanat sektöründe basın danışmanlığı yaparak devam ettirdi.

2006 - 2013 yılları arası Cemal Reşit Rey Konser Salonu'nda görev yaptı.

Fatma Berber ile kaleme aldığı Destek Yayınları'ndan Bir Pera Masalı isimli gezi kitabı ve Pink Floyd - Kilidi Açamazsan Kır Kapıyı isimli biyografi kitabı; Ayrıntı Yayınları Düşbaş Kitapları'ndan Bir Porsiyon Sanat isimli kitapları bulunuyor.

Yazarın Diğer Yazıları

Bir mumun alevinde ‘an’larda yolculuk: "Işık. Gölge. Sahneler"

Çağatay Odabaş: Mum çok etkileyici hatta yaşayan bir obje. Yani, tıpkı insanlar gibi bir döngüyü tamamlıyor. Bu sergi konseptini oluştururken mumun bu zamansız özelliği beni çok etkiledi. Bu filmin oyuncuları da mumlar oldu

Pavarotti’nin mirasçısı Pati: Mevlâna’nın “Gel, kim olursan ol yine gel” çağrısının, disiplinli bir Katolik metni olan Requiem ile birleştirilmesi cesur bir ifade!

"Her dilin kendine has renkleri ve şarkı söyleme tarzı var. Köprü kurmaya gerek yok. Asıl güzellik, dillerin kendine özgü yönlerini tanımakta. Her dilin kendine özgü lezzetlerini anlamak..."

Ey Yare Man

İran müziği, eski dostun vuslatı gibi kulaklarımızda… Dinleyici, makamdan makama gezinirken Tebriz’in rüzgârı, Şiraz’ın gül kokuları, İsfahan’ın bahçelerinin miskleri nağmelerle içimize sızar…

"
"