Alarm zili gene çalmaya başladı. Uykunun en keyifli anında hem de. Yatağınızdan doğrulmak mümkün mü? Neyse doğruluyorsunuz, perdeleri açıyorsunuz. Arsız bir güneş doluyor içeri. Otobüsler, arabalar vızır vızır işlemeye, taksiler ortalığı sarıya boyamaya başlamış. Kendinizi evin dışına atıyorsunuz. Bir kafede dışarıda bir sandalye bulup oturuyorsunuz. Sıcak poğaçalar çıkmış fırından, dumanları tüten cam bardaklardan keyifli çaylar içiyorsunuz. Bakıyorsunuz şehir de sizle birlikte uyanmış tatlı uykusundan. İnsanlar bin bir telaşla yola revan olmuş koşturuyorlar, şehrin ritim duygusu gittikçe yükseliyor. Neyse siz de trafiğe karışıp işe varıyorsunuz tabi haliyle biraz gecikme olacak yöneticiniz neredeydin diye sorduğunda ''trafik'' diyorsunuz haliyle çalan alarm saatini kaç kez yastığın altına soktuğunuzu veya üzerine vurduğunuzu ayrıca yaşadığınız sabah keyfini anlatacak haliniz yok. Beyaz da olsa bir yalan o noktada iyi gider...
Tabi beyaz yalanlar çok büyük sorun değil.. Sorun her gün duyduğunuz, eğer hakikati bilseydiniz kariyeriniz, mesleğiniz, en yalın ilişkileriniz ve kişisel yaşamınızla ilgili kararlarınızı etkileyecek yalanlar. Bu yalanlar gerçekten tehlikelidir. Onları kaçırmak, ilerideki uçurumun uyarı levhasını kaçırmak gibidir...
Peki, nedir yalan?
Yalanı farklı tanımlayan alimler çıkmıştır. Bazılarına göre yalan; ''Birisinin aklını, bilgeliğini çalmaktır'', bazılarına göre de; ''söylediğimiz şeyle kalbimizin aynı olmadığı zaman'' yalan vardır. Modern zaman sosyal bilimcileri ise yalanın bir takım koşulları içermesi gerektiğini ifade ediyor. Bir yalanın düzmece bir ifade ve görüntü içermesini, bir alıcısının olmasını, aldatma niyeti bulunması ve hakikat bağlamı olması gerektiğinin altını çiziyorlar.
Araştırmalar ortalama günde iki yüz yalana maruz kaldığımızı ifade ediyor. Günde sekiz saat uyuduğumuzu düşünürsek saat başına yaklaşık on iki yalan tecrübe ediyor oluruz demektir.
En eski tarih kayıtları ve dinlerin ve uygarlıkların dayandırıldığı hikayeler de bile; yiyecek, seks ve güce ulaşmak için insanların birbirine söylediği sonsuz yalanlar silsilesini ortaya koyuyor.
Bulunan on binlerce yıllık tarihi bir mağara resminde; ren geyiği kılığına giren ve bu şekilde sürünün içine daha kolay sızmak için deriler ve boynuzlar kullanan bir avcı tasvirini, Yunan mitolojisinde, Hera'yı baştan çıkarmaya kararlı olan Zeus 'un guguk kuşuna dönüşürek kendi yarattığı bir fırtına sırasında onun kollarına uçarak tehlikedeymiş gibi yapması ve bu şekilde onun merhametini kazanmasını, Yaradılış kitabında ise Kabil' bir kıskançlık krizine girerek Habil'i öldürmesini ve kardeşinin nerede olduğu sorulduğunda Tanrı'ya yalan söylemesini anlatıyor.
Çocuklar bile dehşet verecek kadar erken bir yaşta yalan söylemeyi öğreniyorlar. Hiç bir sorun yokken bir kaç aylıkken bile ilgi çekmek için ağlayabiliyorlar. Ünlü bir araştırmada; üç yaş çocukları bir odada yalnız bırakıldıklarında ve bir oyuncağa bakmamaları söylediğinde gizli bir kamera çocukların yüzde doksanının göz attığını ve sorulduğunda ise sadece yüzde otuz sekizi kabul ettiği görülüyor. Aynı deney beş yaşındakilerle tekrarlandığında ise hilecilerden hiç biri oyuncağa göz attığını dahi kabul etmiyor.
Erkekler olduklarından daha güçlü, çekici ve başarılı görünme çabası ile ilgili olarak kendileri hakkında başkaları hakkında söylediklerinin sekiz katı kadar daha fazla yalan söyleme eğiliminde oldukları tespit edilmiş. Kadınlar ise başkalarının duygularını korumak ve diğer insanlara iyi hissettirmek için daha sık yalan söylemekteler.
Çalışmalar insanların eşleriyle on etkileşimden birinde yalan söylediklerini, oysa evli olmayan çiftlerin üç etkileşimden birinde yalan söylediklerini ortaya koymakla birlikte en büyük yalanların da eşler arasında söylendiği belirlenmiş.
Çoğu insanın iş arkadaşlarına yalan söyleme olasılığı yabancılara yalan söyleme olasılığından önemli ölçüde daha yüksek, zira işyerinde insanlar daha maskeli davranıyorlar, yolculukta karşılaştığı bir yabancıyı ise bir daha görmeyeceklerini düşünüyorlar.
En büyük yalanlarda kendimize sakladığımız yalanlardır. Her yalancının bir bahanesi vardır. Yalanıyla yaşayabilmek için kendine anlattığı bir hikaye.
En çok yalan telefonda ve yüz yüze olan görüşmelerde (yüzde altmış beş) geri kalan yalanları ise kanıt niteliği taşıyabileceği kaygısıyla mesaj ve mail üzerinden insanlar birbirine söylüyorlar.
Türkiye'de bu konuda detaylı araştırmalar bulunmamakla Amerika'daki araştırmalara bakarak durumun ciddiyetinin önemli boyutta olabileceğini tahmin etmek mümkün.
Aslında doğanın özünde yalan var. Yırtıcı bir hayvan avlanmak veya gizlenmek için kendini denizin dibine veya ormanın zeminine monte edebiliyor.Örümcekler fark edilmemek için kendi modellerini yapıyor. Maymunlar ve yunusların hile ve kurnazlık konusundaki ustalıkları, yaratıcı oyunları zaten dillere destan.
Aslında yalan bitkilerde bile var... Orkide Ophyrs Speculum polenlerini saçabilmek için için erkek eşek arılarını heyecanlandırarak dişi bir eşek arısıyla çiftleştiğini zannetsinler diye salgı (feromon) ve renk kullanarak amacına ulaşabiliyor.
Amerika'da yapılan farklı araştırmalarda ulaşılan bulgulara göre;
- Dört Amerikalı’dan biri bir sigortacıya yalan söylemenin sorun olmadığına inanıyor.
- Bütün özgeçmişlerin üçte biri yanlış bilgi içeriyor.
- Beş çalışandan biri işyerinde dolandırıcılığın farkında olduğunu söylüyor.
- Yalanların dörtte üçünden fazlası fark edilmeden kalıyor.
- Hile iş yerlerine yıllık yaklaşık bir trilyon dolara mal oluyor, kabaca yıllık gelirin yüzde yedisi...
- Birleşik devletlerde e-dolandırıcılıklar sonucu mağdurlara çıkan fatura yaklaşık 3.5 milyar dolara mal oluyor.
Yalan söyleyemeyen veya yalanları yakalayamayan insanlar sosyal açıdan dezavantajlı durumdadırlar. İster TV'de ''Lie to me'' dizisinin üç sezonunu soluksuz ve keyifle izleyin, isterseniz bu konuda kitaplar okuyun, eğitimler alın ama ne yaparsanız yapın bir şekilde yalan yakalama becerinizi arttırın. Bu konuda sağlayacağınız ufacık bir artışın bile size sayısız mali, psikolojik ve hatta duygusal fayda sağladığını göreceksiniz.
Bu kurumlar için de böyledir. Düşünsenize bir bankada batık bir krediye dönüşecek kredi müşterisini veya suiniyeti olan bir çalışanı yalanlarından yakalamanız mümkün olsa zaman ve paradan nasıl inanılmaz tasarruf edebilirsiniz.
Bir yalanın gücü; dile getirilmesindeki beceride değildir. Bir insanın yalana inanmayı kabul etmesinde yatar. Bazılarına göre yalan söylemek kötü değildir. Kötü olan doğruları yanlış kişilere söylemektir.
Satırların yazarı olarak, yalanı sigara içmeye benzetiyorum. Kutusunun üzerinde her ne kadar tehlikeli ve zararlı olduğu yazsa da, çevremizde sebep olduğu olumsuz sonuçlar hafızamızda ve bilincimizde kayıtlıda olsa bir şekilde ihtiyaç duyar ve bu sıkıntılardan sanki bizi arındıracakmış gibi zaman zaman içer bazen de abartıp alışkanlık haline getiririz. Herhangi bir dertten veya sıkıntıdan kurtardığı su ana kadar uzun vadede görülmemiş olsa da alışkanlık haline getirince bırakması çok zordur bu nedenle en iyisi belki de hiç başlamamaktır.
Dürüstlük en iyi politikaysa ''En iyi ikinci politikanın; yalan söylemek'' olduğu bir dünyada masumiyet müzelerinin sayısını giderek arttırmamız gerekecek bu gidişle...