İstanbul yedi tepeli bir kent. Tepelerinden ve martı açılarından boğazı ve Haliç'i görmek ve hissetmek her daim inanılmaz keyif vermiştir. Teraslar bu konuda şanslı İstanbullulara harika görsel panoramalar ve duygular sunar. Favori teraslarım; Sur balık, Lebiderya, The Marmara Pera ve Armada oteldir.
Teraslardan bakmak bana yükseklik duygusu verir. Yükseklik duygusu, garip bir duygudur. Hem hakimiyet hem de korkuyu eş zamanlı besleyen bir duygudur. Tramplenin en üst katından suya balıklama atlamak gibi. Suya değdiğin anda olay biter. O an korkudan arınıp, zafer duygusuyla ıslandığınız andır. Martılarla yükseklerde buluşmak da çok keyiflidir. Önce bir yüksekten çekinirsiniz ama martıların dost çığlıklarının ve İstanbul panoramasının sizi büyüleyip kucaklaması fazla zaman almaz.
Sur Balık Arnavutköy 4.katta barın her zamanki sol köşesinde Arnavutköy iskelesine yaklaşan Beşiktaş vapurunun üzerinde uçuşan martılarla birlikte Galatasaray Adası'nın üzerinden hafifçe yükselerek ulaşacağım Boğaz Köprüsü'nü tam kucaklayan bir açıdan balon kadehin içindeki buruk kırmızı şarap eşliğinde günü finalize etmeye başlıyorum. Balon kadehi bar masasının üzerinde durdukça içine sokulan tekne ve gemileri yakalayıp deklanşöre basmak oldukça keyifli... Bugün bereketli bir gün onlarca tekne ve gemim oldu... Karşıdan büyükçe ve yüklüce bir şilep yükünü boşaltacağı limana doğru hızlı bir dümenle yol alıyor. Köprünün üzerinde artık hafifçe kararan havaya karşılık sürücülerini bir an önce evlerine ulaştırma gayretine giren zaman zaman da fren lambaları ile birlikte kırmızı ateş böceklerine dönüşerek sıralı tespih gibi uzamaya başlayan arabalara takılıyor gözlerim. Hava tam kararıyor ve köprü üzerindeki arabaların iç içe geçmiş yoğun hali ile köprü baştan sona evini bulmaya çalışan bir kızıl yılanın akışına sahne oluyor. Bu arada sevgili köprümüz gece showuna başlıyor. Parliament mavi gerdanlığından başlayarak farklı renklerde turkuaz, pembe, yeşil, mor, kırmızı pırlanta gerdanlıklarını sırasıyla denemeye başlıyor ve su üzerinde yarattığı ışık oyunlarıyla dünyanın en güzel kraliçesi benim mesajını insanlara ulaştırmak konusundaki coşkusunu tüm seyredenleriyle paylaşıyor. Evet şimdide diğer kraliçe kuleli lisesi karşıdan uyanıyor. Beyaz parlak ışıklı zarif kulelerinin yanında yer alan turuncuya çalan ışıkları ile iki kraliçe arasında birazdan bir güzellik müsabakası ve çekişmesinin başlamasına biz fanilerin tanık olacağız duygusunu yerleştiriyor içimize. Bu arada Arnavutköy iskelesi de ışık oyunlarına ortak olmaya başladı bile. Artık her taraf su ve ışık... Vapur ve motorlar da artık ışıklarını açarak nazlı kuğular gibi su üzerinde ışıltılar saçarak geçmeye başladılar.
Tanrım tam ortasından deniz gecen bir kent, su ve ışık imparatorluğunun tam ortasında bir tabure değil de ne kadar keyifli bir taht koltuk sunmuşsun bana, bir dünyalı olarak bu görkemli kente gönüllü tutsak olmak ve bu muhteşem görüntüye âşık olmak dışında başka bir aşka veya seçeneğe gerek kalır mı acaba? Bir tarafta karşı yakadan Kuleli'nin su üzerinden bana doğru uzattığı ışıklar bir elimden tutarken diğer tarafta da Boğaz'ın kraliçesinin bana kadar uzanan ışıkları diğer elimden yakalıyor. Bu iki elin uzanarak tuttuğu ellerim ve büyüleyen güzelliğiyle seninle aşk bir başka güzel demek istiyorum ey güzel İstanbul!
Başka bir terastayım. Lebi Derya'da rüyalarımda üzerinde uçtuğum binaları anımsatan iç içe geçmiş kaotik, dağınık, çarpık bir kent panoraması ve uzakta sizi ferahlatacak havuz gibi bekleyen masmavi bir deniz. Mavi su nelere kadirsin. Çirkinlikle muhteşemliği buluşturan bir salıncak üzerinden bakıyormuş duygusu yaratıyor. Martılar tepemde uçuşurken, gemiler uzakta Deniz'in üzerinde farklı yönlere doğru yol almaya çalışırken benim yolum hep sana doğru çıkıyor nedense ey aziz İstanbul..
Martılarla çak çak yapasımın olduğu bir akşam. The Marmara Pera'nın çatı terasındayız. Hava kararmadan önce kızıllaşan altın boynuz Haliç'te gün batarken karşı yakadan mavi gökyüzünde belli belirsiz beyaz bir ay görünüyor. Bu nasıl muazzam bir görüntü? Hava kararmadan da kenti görmeye çalışan kıskanç bir Ay birazdan sanki farklı bir dünyaya ışık tutmaya hazırlanmayacakmış gibi solumuzdan hızla yükselmeye devam ediyor. Çok uzaklardaki adalar bile adeta rölyef sanatı gibi çok yakındaymışçasına manzarayı bütünleyip tabloya düşen görselliği eşsiz kılıyor. Etrafımızda uçuşan martılar mücevher odasına girişimizi ve dünyanın hazineleri ile buluşmamızı coşkuyla kutluyor. Kimler yok kimler. Solunda Boğaz'ın kraliçesi farklı renklerdeki gerdanlıklarına kuşanmaya hazırlanırken biraz önünde kentin estetik güzeli ve romantizm simgesi kız kulesi ve görkemli Haydarpaşa, tam önümüzde Cenevizli Galata ve depremi gözlerken yorgun düşen gözlerine karşı tanrının bir lütfu olan muhteşem konumlanması ile Kandilli Rasathanesi, sağınızda Süleymaniye tüm heybetiyle dikilirken, Galata Köprüsü'nün üzerinden ışık seli akmakta. Tarihi çeyrek İstanbul silueti ışıkları ile görkem de zirveyi artık zorlamakta...
Son terasımız Armada oteli. Tarihi surların yanı başında, şehrin kalabalığı ve gürültüsünden uzakta, kafanızı ve İstanbul’u dinleyerek keyif edeceğiniz bir teras. Bir tarafta Marmara Denizi, Kadıköy ve Adalar, diğer tarafta Sultanahmet Camii ve Ayasofya manzarası ile çevrili Teras’tan, geceleri de ışıklandırılmış İstanbul siluetini doyasıya seyretmek mümkün. Ahşap platform üzerinde, dört tarafı açık, üzeri beyaz yelken kumaşı kaplı Teras Bar’ın geniş beyaz keten minderli oturma alanları, beyaz ışıklı sütunları ve gökyüzündeki yıldızlar özellikle hava karardıktan sonra, masalımsı bir teknede seyahat ettiğiniz duygusu yaratacaktır. Özellikle kutsal bilge Ayasofya'nın ışıklandırıldıktan sonra etrafınızda uçuşacak martılar ise çok farklı duygularla dolmanızı ve size en derinlerinizde yaşadığınızı anımsatacaktır..