Beyaz yakalının kariyerinin kaptanı olması fikri yeni dünyanın bir gerçeğidir.
Geçmiş dönemlerde insanlardan bir meslek, bir de kurum seçmeleri ve geri kalan çalışma hayatları boyunca bu kurumda kalarak emekli olmaları beklenirdi.
Kurumlar bir gemi, kurumun başındaki isim o geminin kaptanı ve diğer çalışanlar da yolcu olarak kabul edilirdi.
Ancak, teknoloji otobanında alınan yol, yükselen Y kuşağı, yeni dünyanın bir gerçeği olarak beyaz yakalıların çalışma sürelerinin kurumların faaliyet sürelerini aşması ve bugün işverenle çalışanlar arasındaki geçmiş dönemdeki psikolojik sözleşmelerin hızla erimesi nedenleriyle artık herkes dalgalı denizlerde yol alması ve kendi gemisinin kaptanı olması özendirilen bir durum haline gelmiştir.
Peki kaptan olmak kolay mı?
Tabi kolay değil!
Ancak, muhteşem azınlık diyebileceğimiz bazı kurumlar bu konuda imkansızı mümkün, mümkünü kolay, kolayı da zarif ve zevkli yapmanın yollarını bulabiliyor.
Kimler mi; anlatayım.
Geçen hafta beşinci kitabım olan "Harika Kariyer"i tanıtmak ve "Beyaz yakalının iş yaşamındaki farkındalık yolculuğu" konusunda bir söyleyişi yaparak, yeni kitabımı imzalamak için Deniz Akademi'ye davet edildim.
Deniz Tower'ın alt katında yer alan Deniz Akademi yaklaşık on beş adet denizcilerin rüzgar isimlerini taşıyan sınıfları, konferans salonu, geniş holü ve içerisindeki tutkulu öğrenme virüsü taşıyan insanların enerjisiyle hareketli bir tersane görüntüsü çiziyordu.
Akademinin kaptanı Yavuz Elkin yüzünden hiç eksiltmediği pozitif gülümsemeyle beni karşıladı ve söyleşi öncesinde açıldığı tarihten bugüne 500’den fazla denizcinin şube kaptanı olduğu "Bankacılık Okulu" olarak tanımladığı mekanı gezdirip biraz bilgi verdi.
Burada bir çok yazar, sanatcı, sporcu ve sektöründe fark yaratan kişilere ev sahipliği yapılarak sürekli dışarıdaki düşüncelerin ve trendlerin akademinin içine dolması ve çalışanların yeni fikir ve yaratıcı düşüncelerle tanışması amaçlandığını belirtti.
Akademide eş zamanlı olarak 1500 kişiye eğitim sunulabiliyor ve yılda bir milyon saat eğitim veriliyor. Beyaz yakalı başına verilen yıllık eğitim 60 saat gibi sektör ortalamasının üzerinde ve keza turn-over (işten çıkma) oranı da sektörün oldukça altında.
Çalışanlarının iş-özel yaşam dengesi adına tam donanımlı bir spor salonu ve hobi atölyeleri hizmete sunulmuş.
Delloitte'un 2015 Human Capital raporunda yer alan önerilerin çoğunun kağıt üzerinde değil, işlevsel anlamda hayata geçirildiğini görmek gerçekten etkileyiciydi. Koçluk, Mentorluk, Ters Mentorluk (gençlerin üst düzey yöneticilere rehberlik yapması), Y kuşağına dönük politikaların özenle belirlenerek uygulanması dikkat çekiciydi.
Söyleyişi esnasında katılımcıların en çok ilgisini çeken; ''Kendilerini akıllarıyla başkalarını kalpleriyle yönetmeleri, kalpten çıkan bir şeyin diğer kalpleri tutuşturduğu, insanların sadece kalplerinde taşıdığını gördüğünü, insanları kalplerinden yakalayamazsanız kayar gider elinizden anlamazsınız, ağ değil, bağ kurun, örümcekler ağ kurarak insanlar ise kalplere dokunarak bağ kurarak büyür, kalbinizle yaptığınız her şey bir gün size dönecektir, başarı güzeldir ama oyunun asıl amacı anlamdır, hayaliniz olsun, hayalleri olmayan insanlar hayalleri olanlar için yaşarlar, kendiniz olun, hayat başkası olmak için çok kısa!'' sözlerim oldu.
Bu arada belirtmeliyim denizciler İnterneti ve sosyal medyayı çok güçlü ve öncü bir şekilde kullanıyorlar. "Denizde" adını verdikleri mobil uygulama ile her hafta denizcilerin nabzını ölçerek iç iletişimi en yüksek frekanstan yakalayıp işveren markasını güçlendiriyorlar. Söyleşi esnasında salonda iki yüzün üzerinde katılımcı vardı ve aynı zamanda periskop üzerinden katılamayan banka çalışanlarına canlı yayın ile paylaşım sağlandı.
Söyleşi boyunca soru rekoru kırıldığı söylendi. Denizcilerin bu konudaki öğrenme tutkusu ve içlerindeki merak böceğinin yönelttiği doğru ve anlamlı soruların sayısı takdire şayandı.
Kurumun İnsan Kaynakları Birimi de tam kadro söyleyişi için oradaydı. "Bize ne önerirsiniz?" diye tüm katılımcıların arasında öneri isteyebilecek kadar özgüvenle doluydular.
"İnsan kaynaklarında çalışan kişilerin güvenilir-aktivist olmasının öneminin, çekirdek insan kaynakları çalışanı olmaktan ziyade sahada çalışıp iç ve dış müşteri deneyimi kazanmanın, telefonu kaldırdıklarında şubenin koridorlarında dolaşabilecek empatiyi kazandıracağının, çalışanların ruhunun kurum içerisinde tutulmasının her şeyden daha kritik olduğunun, giriş mülakatları kadar exit mülakatlarının yarattıkları iklimi test etmek için kritik başarı ve geri besleme faktörü olduğunun" altını çizmeye çalıştım.
İmza töreninden sonra Yavuz Elkin'e yılda iki bin beş yüz kişiyi işe aldıklarını; (yüzde altmışı yeni mezun) sektör oyuncularının aksine üniversite mezunlarının yanında lise ve yüksek okul mezunlarını istihdam etmelerinin arkasında yatan motifin ne olduğunu soruyorum.
"Biz karakteri işe alırız, yeteneği eğitiriz. Bizim için çalışanlar çok önemlidir. Biz çalışanları mutlu etmeye çalışırız. Onlar da müşterileri. Bizim varlık nedenimiz onlara kendilerini gerçekleştirecekleri iklimi yaratmak ve değer katmak. Biz sadece kuruma değil sektöre kaptan yetiştiriyoruz." cevabını alıyorum.
Bu etkileyici cevap sonrası dış kapıya kadar uğurlanıyorum. Arabaya binip dışarıda kararmaya başlayan gecenin içine doğru son derece pozitif duygularla yol alırken içimdeki ses "En büyük kurumların öz sermayesi en güçlü, teknolojisi en yüksek olanlar değil, insana en çok değer veren ve insanı merkezine alanlar olduğunu" düşünüyor.
Peki, siz ne düşünüyorsunuz?