04 Eylül 2022

"Provokatif eylem ve söylemlere aynen cevap veriyoruz…"

İki ülke arasındaki bu gerginliğin seçimlere doğru ilerleyen her iki hükümetin de işine yaradığına inanmaya başladım

ATİNA

Türkiye ile Yunanistan geçen hafta yine birbirini suçlayan açıklamalarla kendilerinin "ne kadar haklı olduklarını" kanıtlamaya çalıştılar.

İşin garip tarafı, her iki ülkenin de en üst seviyesindeki resmi ağızlardan yapılan açıklamalarında hep uluslararası hukuk kurallarına saygıdan, iyi komuşuluk ilişkilerinden söz etme yarışına giriyor olmaları. Uluslararası hukuku hep kendi çıkarlarına göre yorumlamaktalar ve karşı tarafı hukuk kurallarına aykırı davranmakla suçlamaktalar.

Madem uluslararası hukuka saygılılar, o zaman neden ayrı ayrı yorumluyorlar? Yoksa uluslararası hukukta belirsizlikler mi var?

Yunan uçaklarının ve S-300 hava savunma sisteminin Türk uçaklarına "radar kilidi atmasına" gerekçe olarak, Yunanistan "Türk uçaklarının Yunan hava sahasını sürekli ihlal etmesini" gösteriyor. Türkiye ise Yunan hava sahasının 10 değil, 6 mil olduğu ve arada kalan 4 millik hava sahasının uluslararası hava sahasında olduğunu ve kimseden izin almasına gerek olmadığını savunuyor. Yani, kısacası 50 yıllık terane aynen devam ediyor. İki ülke oturup bu meseleyi çözemiyor ya da çözmek istemiyor.

NATO ise "iki müttefik ülkenin oturup kendi aralarında anlaşmalı" diyerek topu taça atmayı ve mesafeli kalmayı tercih ediyor. Her zaman olduğu gibi...

Türkiye "Yunanistan'ın provokatif eylem ve söylemlerine mütekabiliyet esasına uygun olarak aynen cevap verdiğini ve vermeye devam edeceğini" açıklıyor. Yunanistan da aynı cümleleri kullanarak "Türkiye'nin provokatif eylem ve söylemlerine karşı aynı şekilde cevap veriyoruz" diyor!

Yunan TV kanalları "Türkiye" konusunda, Türk TV kanalları "Yunanistan" konusunda, reyting uğruna hemen her gün uzun uzadıya özel programlar yayınlıyorlar. Türk kanallarında ve gazetelerinde "Atina savaş istiyor", Yunan kanallarında ve gazetelerinde de "Ankara savaş istiyor" gibi başlıklı, gerçeklerden uzak sözde temaları işlemekle gerginliği sıcak tutmaya çalışıyorlar.

Oysa savaş mavaş isteyen yok. Halklar barış, huzur, refah istiyor. Hayat pahalılığı, enflasyon derken bir de "Bu kışı nasıl geçireceğiz" gibi yeni yeni dertlerle zaten gerilen halkları sanki daha fazla germekten haz duyuluyor.

Böylece "kontröllü" olduğunu temenni ettiğim iki ülke arasındaki bu gerginliğin seçimlere doğru ilerleyen her iki hükümetin de işine yaradığına inanmaya başladım. Yeter ki kontrol elden kaçmasın. Yoksa yabancı gözlemcilerin ve gazetecilerin "Türk - Yunan komedyasına" benzettiği bu durumun, hiç yoktan daha trajik boyutlara yol açabileceğini de unutmamak lazım.

Seçimler demişken...

Yunanistan'da telekulak skandalının siyasi çalkantıları devam ediyor. Buna rağmen nabız yoklamaları, iktidardaki muhafazakâr Yeni Demokrasi Partisi (YDP) lideri ve Başabakan Kiryakos Mitsotakis'in bu skandala rağmen pek fazla bir oy kaybına uğramadığını gösteriyor.

Üçüncü büyük parti durumundaki sosyalist PASOK lideri Nikos Androulakis'in Avrupa parlamenteri iken telefonun kimlerin talimatıyla Yunan istihbaratı EYP tarafından dinlendiği henüz açıklığa kavuşmuş değil.

Mitsotakis yemin billah "Benim haberim yoktu" diyor. Parlamento içinde oluşturulan heyete ifade veren EYP'nin istifa eden Başkanı "talimatı kimlerin verdiğini güvenlik nedenleriyle açıklayamayacağını ve Başabakan'ın bu dinleme olayından habersiz olduğunu" söylemekle kuşkuları daha da artırıyor.

Yeri gelmişken ve haddim olmaksızın burada bir benzetme yapmaya çalışacağım. Yunanistan'daki PASOK partisi konumu ve gücü itibariyle, Türkiye'deki HDP'nin konumu ve gücüne benziyor.

Şöyle ki, Yunanistan'daki muhafazakâr iktidar partisi YDP ile ana muhalefet radikal sol partisi SYRİZA, 2023 seçimlerinde iktidar olabilmeleri için PASOK'un desteğine muhtaç oldukları gibi; Türkiye'de de gerek iktidar gerekse muhalefet partilerinin HDP'nin desteğine muhtaç olacağa benziyor.

Oy potansiyeli açısından "Yunanistan'ın HDP'si" olarak gördüğüm PASOK ise şimdilik ne YDP'ye ne de SYRİZA'ya yanaşıyor. Aynı, oy potansiyeli açısından "Türkiye'nin PASOK'u" olarak gördüğüm HDP'nin büyük partilere şimdilik yanaşmadığı gibi.

Bir iki de iyi haber...

* Gerçek haberlerden birine göre yıllarca konuşulan ancak bir türlü hayata geçirilemeyen Selanik - İstanbul - Selanik feribot seferlerinin ay sonu itibariyle başlaması söz konusu. Göreceğiz.

Sıra, 10 yıl önce Yunanistan'daki ekonomik kriz nedeniyle iptal edilen Selanik - İstanbul - Selanik tren seferlerinin yeniden başlatılması için atılacak adımlarda.

* Trabzonspor'da oynayan iki Yunan oyuncuya (Bakasetas ve Siopis) ek olarak bir üçüncüsünün (Masouras) katılacağı haberleri Yunan spor basınında geniş yer buluyor.

* Aslında bu yolu, yani sporcu alışverişini, ünlü basketbolcu İbrahim Kutluay açmıştı. 2000'li yılların başında Yunan AEK takımında oynamakla en çok sevilen basketçi unvanlı Türk sporcuyu, futbolcu Tümer Metin izlemiş, Yunan Larissa takımında elde ettiği üstün başarılarıyla Larissalıların gönlüne taht kurmuştu.

Hükümetlerin de halkların ve sporcuların yolunda ilerlemesi dileklerimle.

Yazarın Diğer Yazıları

2024 Paris Olimpiyat Oyunları'nın hayali...

Mesela tüm dünya liderliği kadınların eline geçse. Devlet ve hükümet başkanlarının hepsi; bakanların yarısından çoğu kadın olsa... Dünya yönetimine bir "kadın eli" değse... Zamanımızın kanlı savaşları, sınır çatışmaları, din kavgaları, hırs, aç gözlülük sona erer miydi? "İmagine"de hayal edilen "bütün insanlığın tek bir gökyüzü altında kardeşçe yaşamasını" sağlar mıydı?

Bizanslıların gözüyle fetih

Orhan Pamuk’un bir konferansta, “İstanbul’un fethinde binlerce insan ölmüştü. Bu nedenle İstanbul’un fethi kutlanmaz, anılır” dediğini hatırlıyorum

İstanbul izlenimleri

Kadına karşı şiddet, hayvanlara eziyet, her iki ülkede de büyük bir sorun haline gelmiş durumda. Kadın cinayetleri hemen her hafta haber bültenlerinden yayınlanıyor. Şiddete maruz kalan kadınların, polise şikayetleri çoğu zaman dikkate alınmıyor

"
"