18. ay… 78. hafta… 548. gün… Roboski hâlâ ADALET bekliyor…
Roboskili aileler asla vazgeçmeden, tek bir gün bile unutmadan, yüreklerindeki ateş bir an bile soğumadan 548 gündür ‘adalet’ talep ediyor ve bekliyorlar…
Peki onlar beklerken neler oluyor?
Katliamın 500. gününde, öldürülen çocuklarını ‘sıfır noktası’ndaki, katliam yerinde karanfillerle anmak isteyen aileler sınır ihlali yaptıkları gerekçesiyle cezaya çarptırılıyorlar. Her birine 3 bin TL idari para cezası kesiliyor.
Devlet, anmaya katılan aynı aileden altı kişiye birden ayrı ayrı para ceza kesiyor ve çoluk çocuk hepsini ifade vermeye çağırıyor.
Yanıt olarak "34 kişinin failleri belli olduğunda ifademizi veririz" diyor Roboskili aileler.
İfadeye çağrılanlardan biri on iki yaşındaki Züleyha Encü. Katliamda ölen Serhat Encü’nün kız kardeşi. Anma gününde elinde bulunan pankartta “Failleri Tanıyor, ADALET İSTİYORUZ” yazıyor.
Katliamda oğlunu kaybeden bir baba: "Devlet, katliamda kullandığı bombaların parasını bizden tahsil etmek istiyor," diyerek bu duruma isyan ediyor.
BDP'nin "Roboski yeniden araştırılsın," diye verdiği önerge yine reddediliyor.
Diyarbakır Cumhuriyet Başsavcılığı 'görevsizlik' kararı vererek dosyayı Askeri Savcılığı sevk ediyor. Aileler avukatları aracılığı ile bu karara itiraz ediyor.
Önceki gün, yani 26.06.2013 tarihinde Başsavcılık 34 kişinin öldüğü ‘hava operasyonu soruşturması’nda verilen görevsizlik kararına yapılan itirazı reddediyor.
Ferhat Encü… Roboski katliamında öldürülen Serhat Encü’nün ağabeyi. Kardeşiyle birlikte 11 yakın akrabasını kaybetti. Aynı köyde doğup büyüdüğü, her gün yüzlerine baktığı 34 tane insanın cenazeleri köye getirildiğinde oradaydı. Kardeşinin cansız bedenine ilk o dokundu. O gün, o mahşer yerinde ailenin en büyük çocuğu olarak, annesine, kardeşlerine ve diğer tüm acılı ailelere destek olmak ona düştü. Acısını ve gözyaşlarını yüreğine gömdü. O günden bu yana adaletin sağlanması için mücadele ediyor. Bu süreçte defalarca göz altına alındı…
Önceki gün, görevsizlik kararına yapılan itirazın reddedilmesi basına yansıyınca ilk isyan eden de yine o oldu:
Ferhat sen, Roboski davasında kendi ailenle birlikte diğer ailelerin de sözcüsü oldun. Orada yaşananları Türkiye geneline, bizlere taşıyan, anlatan insan oldun. Bu son gelişmeden sonra “Roboski’de, çocukları katledilen ailelere bedel ödetmek söz konusu olduğunda yargı süreci o kadar hızlı işliyor ki her gün yeni bir cezalandırma, bastırma ve yıldırma yöntemi ile karşılaşıyoruz,” diyerek isyan ettin. Bugün katliamın 548’inci gününde neler oluyor, neler yaşanıyor bize tekrar özetleyebilir misin?
Katliamdan iki gün sonra Başbakan’ın yaptığı açıklama, aslında katliama bundan sonraki süreçte nasıl bakacaklarını ortaya koyuyordu. "Genelkurmayıma göstermiş oldukları hassasiyetlerinden dolayı teşekkür ederim…" diyordu. Bu teşekkür, Roboski katliamı ile ilgili tutumlarını açıkça ifşa ediyordu.
Sonraki süreçlerde de bu tutumu devam ettirdiler. Dönemin İçişleri Bakanı, ölen insanlarımıza hakaretler yağdırarak "Ölmeseydiler yargılanacaklardı..." sözleri ile vicdanları yaraladı.
Biz bir açıklama, bir özür beklerken Başbakan’ın altı ay sonra söylediği "Her kürtaj bir Uludere'dir" sözleri, zaten acılarımızı ne denli küçümsediklerini ve ölülerimize bile saygı duymadıklarını çok net anlatıyordu. Onlar öldürdükleri insanları, kardeşlerimizi çoktan terörist ilan etmişlerdi. Yani onlara göre ölenler zaten ‘terörist ya da kaçakçılar’dı ve üstünde durulmayacak kadar değersizdiler.
Sonrasında Başbakan, katliamdan sorumlu bir kurmayına ‘üstün hizmetlerinden dolayı’ şeref madalyası takarak, biz Roboskili ailelerin içini parçaladı. Adalete olan inancımızı zedeledi.
Bu güne kadar geçen süreçte de bu tutmunu devam ettirdi AKP hükümeti. Başbakan eşini Roboski'ye göndererek aslında bizleri umutlandırmıştı. Ama orada, analarımızla birlikte göz yaşı döken, acılarımıza ortak gibi görünen Emine Erdoğan köyden ayrıldıktan sonra Roboski ile ilgili tek bir kelime bile etmeyerek bütün umutlarımızı söndürdü.
Oraya sadece ‘gösteri’ amaçlı geldiklerini çok geçmeden anladık. Evin etrafında bazı pankartlar vardı: "Emine Anne Hoş geldin," yazıyordu. Onlar kesinlikle bizlere ait değildi. Öncesinde Başbakan'ın eşi gelecek diye duyuruldu ve o pankartlar Emine Erdoğan’ın geldiği gün, birden bire ortaya çıktı. Medya da her nedense yalnızca onlara yer verdi! O ‘hoşgeldin’ ile birlikte 9 maddelik istekler sıralanmıştı bizim adımıza. Oysa bizim öncelikli olarak tek isteğimiz vardı: Bu katliamı yapanların makamı, koltuğu, dini, dili, kültürü ne olursa olsun, hangi siyasi partiden olursa olsun, faillerin derhal açığa çıkarılması ve adaletin önünde hesap vermeleri…
O gün Emine Erdoğan ile görüşen tüm anneler "Senin eşin bizim çocuklarımızı katletti, tazminat diyorsan eğer, izin ver de kızının bir parmağını keselim. Karşılığında senin bize teklif ettiğin tazminatın iki katını biz sana verelim. İmkânımız yok, ama toplayıp sana verelim…" dediler. 34 canın bedeline karşılık, onun kızının bir parmağı...
Ne demek istediklerini anlayabiliyor musunuz? Oraya gelerek bize ‘kan parası’ teklif eden ve böylece bizleri susturmak isteyenlere şunu söyledik: “Biz kan parası istemiyoruz. Bugün sizin çocuklarınızın bir parmağına taş değse aklınız çıkar. Ama siz bizim çocuklarımızı öldürdünüz! Nedenini bilmek istiyoruz. Özür dilemenizi de istemiyoruz. Hesap vermenizi istiyoruz!..”
Daha sonra biz Roboskili aileler, TBMM ile görüşmeler yaptık, acımızı ve adalet talebimizi dile getirdik. Ancak görüştüğümüz AKP üyeleri bizleri azarladı ve rencide ederek katliama bakış açılarını açık bir şekilde ortaya koydu.
Başbakandan ve Cumhurbaşkanından randevu talep etmemize rağmen herhangi bir cevap alamadık.
Uzun bir aradan sonra hazırlamış oldukları raporu kamuoyu ile paylaşarak, katliamın kasıtlı olmadığını, ‘koordinasyon hatası’ olduğunu söyleyerek katilleri akladılar.
İyi ama neydi bu ‘koordinasyon hatası’? Nasıl gerçekleşmişti? “Vur!” emrini kim vermişti? Siz o bölgede yaşayanlar, aileler bunca zaman sonra içinden çıkabildiniz mi? Ne düşünüyorsunuz?
Biz bu katliamları yapanların devletin en üst düzeyindeki kişiler olduğunu biliyoruz.
Biz ailelere göre bu katliamın sorumluları, bugün hâlâ katliamın üstünü örtmeye çalışan ve bizlerin acılarını ve adalet taleplerini küçümseyen AKP hükumeti ve dolaysıyla onun başı olan Başbakan’dır…
Diğer bir sorumlusu da Roboski'de bulunan komutandan tutun bu konuda karar veren tüm askeri yetkililer ve hepsinin başı olan Genelkurmay Başkanı’dır.
Bize göre bu katliam planlı ve bilinçli bir şekilde yapıldı. O yolun köylüler tarafından kullanıldığını bildikleri halde bu katliamı yaptılar.
Otuz yıldan beri süren bir savaş var ve Roboski katliamı bunun bir sonucudur. Eğer bu savaş olmasaydı bu katliam gerçekleşmezdi.
Askerlerini o insanların önüne göndererek onların iki noktada birikmesini sağladılar ve arkasından da 45 dakika boyunca üzerlerine bomba yağdırdılar.
34 insanı bile bile katlettiler. Bizce nedeni fakir ve Kürt olmaları. Bu vesileyle bir yerlere mesaj vermek istediler… ve mesaj verirken de ‘kolayca’ gözden çıkarılabilecek, kurban edilebilecek insanları seçtiler. Bizim aracılığımız ile o coğrafyada yaşayan insanlara "Bakın, istediğimiz zaman üstünüze bomba yağdırır, sizleri katleder, yanınıza silah bırakır ve sizleri 'terörist' ilan ederiz ve bunun için de hiç bir şekilde hesap vermeyiz!" demek istediler.
Bir de istedikleri zaman bizi susturup, korkutup, gerekirse de satın alabileceklerini hesapladılar. Ama yanıldılar…
Nasıl?
AKP hükümeti bunu araştırmak, çözmek yerine öncelikle ailelere para vererek bu katliamın üstünü örtmeye çalıştı. Sürekli üzerimizde bir baskı kurmaya çalıştılar. Zaman zaman gözaltı ve tutuklamalarla bize göz dağı vermek istediler. Ama korkmadık!
Devlete olan öfkemizi katladılar sadece. Bizlere yaklaşımları küçümsemeye, şiddete ve hakarete dayalıydı, bunun ötesine gitmek istemediler. Her şeyin üstünü para ile örtebileceğini zanneden devlet, biz ailelere 123 bin TL tazminat ödemeyi ‘uygun buldu’. Daha sonra bu parayı almayacağımızı dillendirdiğimizde, evleri tek tek dolaşarak "Her aileden iki kişiye kadro vereceklerini" söylediler. Bizim istediğimiz ise yalnızca adaletin tecelli etmesiydi. Faillerin yargılanıp mahkûm olmasıydı.
Biz adalet talebimizde ısrarcı olmaya devam ettikçe, devlet bu sefer çevremizde bulunan insanlara korucu kadrolarını vererek bizleri ötekileştirmeye, bölmeye ve yalnızlaştırmaya çalıştı. Her seferindeki ‘adalet’ talep ve arayışlarımıza engel koyarak bizleri bu insani mücadeleden vazgeçirmeye çalıştı.
Kimi zaman kameralar önünde açıkça tehdit ederek kimi zaman da askeri alaya çağırarak: “Farz edin ki ben yaptım, ben devletim, ne yapacaksınız bana? Farz edin iki otobüs çarpıştı ve 34 insan öldü… Ne olacak? Bunun peşini bırakın!” sözlerini hiç çekinmeden sarfettiler. Devletin her kurumunda, her kademesinde bu katliam küçümsendi. Bizler bizzat askeri yetkililer tarafından da tehdit edildik. Biz bunları asla unutmayacağız…
Alınan kararlar ve gelişmeler ortada. Peki bu durumda aileler ne yapacak, nasıl bir yol izlenecek bundan sonrasında? Aileler arasında görüş ayrılığı var mı?
Evet dediğiniz gibi alınan kararlar ortada ama her ne olursa olsun biz Roboskili aileler bu mücadeleden vazgeçmeyeceğiz sonuna kadar adalet arayışımız devam edecek.
Her platformda bunu dillendireceğiz, iç hukuk yollarımızı tüketirlerse uluslararası kamu oyuna taşıyacağız, adaleti Uluslararası Ceza Mahkemesi ve AHİM’de arayacağız.
Aileler arasında görüş ayrılıkları var tabii, kimileri bu konuda daha radikal davranmamız gerektiğini söylüyor. Devlete tepki olarak köyü tamamen boşaltıp göç etmek isteyen,
Türkiye dışına çıkmak isteyenler de var.
Gençler arasında, "kendi adaletimizi kendimiz sağlayalım" diyenler de var. Devlete olan öfkelerini dağlara taşıma istekleri olanlar da…
Kimileri de bu radikal kararlar için henüz erken olduğunu, biraz daha bekleyip daha temkinli davranmamız gerektiğini söylüyor.
Ama ortak kanı bu insanların kanının yerde bırakılmayacağı, katillerin bulunup yargılanması gerektiği yönünde…
Bu süreçte muhalefet partilerinin tutumunu nasıl değerlendiriyorsunuz? Özellikle ana muhalefet partisi olan CHP ve Kürt halkını temsil eden BDP'nin tutumu sizce nasıldı?
CHP Genel Başkanının katliamdan sonraki günlerde Roboski’ye gelmesi bizleri sevindirdi. Tutumları samimi veya değil tartışmasına girmek istemem tabii bunu bilemeyiz ama bu katliamı çoğu kez dillendirdiler ve üstüne gittiler.
Özellikle Levent Gök bu konuda çok çaba harcadı diğer vekiller de öyle mesala Sezgin Tanrıkulu yine bu konuda duyarlı olmayı çalıştı. Fakat hükümet bunu kendilerine karşı bir koz olarak görmek istedi, sürekli manipüle edildi bu girişimleri.
Bu konuda yeterli ilgiyi gösterdiler mi diye sorarsan, ‘hayır’ derim tabii… Bir ana muhalefet partisinin böylesi bir katliam karşısında meclisi ‘kitlemesi’ gerekiyordu diye düşünüyorum. Ya da ben mi çok hayalperestim doğrusu bilmiyorum...
BDP'ye gelince katliamın olduğu günden beri yanımızda durmaya çalıştılar her platformda dillendirmeye çalıştılar, sayısız etkinlik ve eylemler de yaptılar. Ama işte eylemler ve sahiplenme yine AKP hükümeti tarafından sürekli manipüle edilerek siyaset malzemesi haline getirildi.
Bu son çözüm sürecinde “BDP Roboski’yi unuttu” havası yaratmaya çalıştılar, toplumda böyle bir algı oluşmuştu ki Sayın Sellahattin Demirtaş son grup toplantısı konuşmasında "Roboski bizim namus mesellemizdir," dedi. Bu da bizim yüreğimize su serpti. Roboski katliamının faillerinin açığa çıkarılmaması durumunda bu sürecin sağlıklı bir şekilde ilerlemeyeceğini bu sözlerle ifade etmiş oldu ve “Roboski unutuldu,” algısının kırılmasında etkili oldu.
Dediğim gibi bunların yeterli olduğunu düşünmüyorum daha fazla çabanın harcanması gerektiğini düşünüyorum… Mesala BDP Roboski için Diyarbakır'da 1 milyon insanı toplayabilir, İstanbul'da 200 bin insanı toplayabilir. Bence toplamalı da...
İktidar partisinde yer alan Kürt kökenli politikacıların tutumları nasıldı sizce?
İktidar partisinde bulunan Kürt politikacılar hepsi bu vicdan sınavında kaldılar. Hepsi geldikleri yerleri unuttular, kendi iktidar hedefleri için, kendi menfaatlerı için 34 insanın katledilişini yok saydılar.
Sadece görmezden gelmekle de yetinmediler. Içlerinden bazıları televizyona çıktıklarında ve birileri onlara Roboski’yi hatırlattığında “ama canım PKK’de şurada şunu yaptı” deme cürretinde bile bulundular.
Mesala Uludere alt komisyonuda 3-4 tane Kürt kökenli vekil vardı ama hepsi raporun geçmesi için el kaldırdılar. Bunların isimlerini hepsini biliyoruz ve asla bunları unutmayacağız. Kısacası bunlar kendi menfeatlarını koruyarak "Padişahım çok yaşa!" dediler.
Roboskili aileler bu 'barış müzakereleri' ve izlenen yol ile ilgili ne düşünüyor? Roboski çözülmeden, failleri açığa çıkartılıp cezalandırılmadan sağlıklı bir 'barış sürecini' tesis edilip, korunabilir mi?
Aillerin bu konudaki tutumları çok net. Bu katliamın Kürt toplumu üzerinde derin bir tıravma yarattığını, Kürtler için bir dönüm noktası olduğunu, zihinsel bölünmeye sebep olduğunu görmekte ve düşünmekteler.
Bizler Roboski katliamının failleri bulunmadığı sürece sağlıklı bir barışın inşa edilmeyeceğini düşünüyoruz. Hep tekrarladığımız bir söz vardır biz aillerin “Barışın yolu Roboski'den geçer!” Öyle olması da gerekiyor.
Bizim bu devlete ve AKP hükümetine en ufak bir güvenimiz yok, biz bu sürecin şu ana kadar tek taraflı yürütüldüğünü görüyoruz. Bu hükümetin, çözüm süreci konusunda samimi olduğuna inanmıyoruz, samimi olduklarına dair bir işaret, bir veri de yok elimizde.
Ama işte bizler de izliyoruz, bekliyoruz. Bu sürecin tek taraflı yürütülmeyeceğini herkes biliyor sonuçta. İlerlemesini istiyorlarsa derhal somut adımların atılması gerekiyor, aksi taktirde bu süreç sekteye uğrayabilir.
Mesela somut ve samimi bir adım atmaya Roboski’den başlayabilirler...
Roboskili aileler, Reyhanlı katliamı ile ilgili ne hissettiler, ne düşünüyorlar?
Daha önceki bir söyleşimde “Bu devlet, bugün bu katliamları yapanları koruma altına alırsa, yarın öbür gün başka yerde bir katliam gerçekleştiğinde kimse bunun hesabını soramayacaktır. Gerçekten ne olup bittiğini de asla öğrenemeyecektir. Biz aslında devletin Kürt sorununa yönelik bakış açısının bu katliam ile birlikte değişmesini istiyoruz. Ancak devlet bu katliamın üzerini örtmek için elinden geleni yapıyor…” demiştim.
Bu sefer katledilenler Kürtler değildi… Ancak, bu coğrafyanın neresinde olursa olsun sivil insanların hayatlarını kaybetmeleri, hele de bunun bu devletin yanlış politikaları sonucu meydana gelmesi kabul edilemez. Biz, katliamları gerçekleştirenler kim olurlarsa olsunlar maruz görülmemeliler diye düşünüyoruz. Orada korkunç bir katliam gerçekleştirildi ve bizim bu konuda tavrımız net; insanlığa karşı her türlü şiddeti reddediyoruz!
Biz bu katliamın AKP hükümetinin izlemiş olduğu hatalı dış politikalar ile ilgili olduğunu ve dolayısyla bu konuda AKP hükümetinin sorumlu olduğunu düşünüyoruz.
Eğer sen orada belli bir kesimi kendi çıkarların için koruyup, desteklersen, halkların arasına nifak sokarsan, kardeşin kardeşi öldürmesine göz yumarsan, aracı olursan birileri de çıkıp sana bunu yapar ama olan masum vatandaşa oluyor maalesef.
Bu katliamı da diğer katliamlar gibi AKP manipüle edip üzerini örtmeye çalıştı, aileleri susturdu. Roboski'de ilk günlerde yaptıkları gibi orada da Medyaya yasak koyarak gerçeklerin tüm çıplağı ile ortaya çıkmasını daha ilk günden engellediler. Her zaman yaptıkları gibi o katliamı da kendi çıkarları doğrultusunda 'aydınlatmaya' çalışıyorlar.
Biz Roboskili aileler, Reyhanlı katliamını kınıyoruz, yakınlarını kaybeden ailelerin acılarını yürekten paylaşıyoruz, faillerin yargılanıp cezalandırmasını talep ediyoruz.
Ama gerçek faillerin!..
Roboskili aileler, 'Gezi Parkı' protestoları ile başlayan ve tüm yurda yayılan 'direniş' eylemleri ile ilgili ne düşünüyor? Nasıl değerlendiriyor? Ne bekliyor?
Direnişin ilk günlerinde “Keşke Kürdistan'da da bir Gezi Parkı olsa!” diye bir tweet atmıştım... Bu duyarlılık maalesef Kürdistan'da gösterilmiyor. Kürdistan’da, yani devletin deyimi ile Doğu ve Güneydoğu Anadolu bölgesinde HES'ler, barajlar ve doğa katliamı yapılırken kimse çıkıp doğru düzgün tepki göstermiyor.
Açık söyleyeyim ilk başta ben de diğer Kürtler gibi mesafeli yaklaştım. Roboski katliamı yaşanırken yılbaşında o parkta sabaha kadar içki içip dans edenler, eğlenenler olmuştu… Hiç bir şey olmamış gibi davranmışlardı… O yüzden ilk günlerde temkinli yaklaşmaya çalıştık.
Fakat sonrasında yaşanan olaylar, polisin uyguladığı akıl almaz şiddet ve AKP hükümetinin tavrı bu işin ağaç meselesinden çıkıp tamamen demokratik haklar üzerinden yürüdüğünü, bunun bir demokratik hak mücadelesi olduğunu hepimize gösterdi. Biz, hükümetin bu tavrını doğru bulmadığımızı söyledik ve direnişe destek verdik kendi çapımızda.
Bu konuda bu olayı farklı yönlere çekmek isteyenlerin olduğunu da gördük. Orduyu göreve çağıranları, o hevesle yaşayanları da gördük. Ama biz 'diktatörlük' ve 'zorbalık' ile halkı sindirmeye çalışma hangi yapıdan gelirse gelsin ister ordu, ister sivil diktatörlük bunları asla kabul etmedik ve etmeyeceğiz.
Orada gerçekten insan hakları ve demoktasi için; özgür, eşit ve adaletli bir dünya için mücadele eden binlerce insan vardı, onları takdir ettik bu mücadelenin onlar üzerinde yürümesini istedik.
Ama biz "Mustafa Kemal'in askerleriyiz!" deyip sokaklarda yürüyen zihniyetin de Kürdistan'ı görmesini isterdik…
Son olarak eklemek istediğin bir şey var mı?
Daha önce onlarca kez söyledim yine tekrar edeyim. Roboski bir ‘vicdan’ meselesidir. Roboski bu coğrafyada yaşayan, hatta yeryüzünde yaşayan her bir bireyin ‘vicdan’ sorunudur. Bu bir inanıp-inanmama meselesi değildir. Hayatta neye ve kime inanıyorsanız inanın, vicdanlı olmaya hepimizin ihtiyacı var. Yoksa hayat cehenneme döner.
Vicdanı olan herkesin buradaki insanlık suçunu görmesi gerekiyor. Ben bu halkın vicdanına sesleniyorum. Ben bu ülkede gerçekten vicdan sahibi olan insanları görüyorum ve onlarla bir arada yaşamaktan mutluluk duyuyorum. Ama bu yalnızca bizim ve bu bir avuç insanın sorunu değil. Roboski, bu coğrafyada yaşayan tüm halkların vicdan sorunu.
Bugün meydanlarda vicdandan, adaletten, inançtan ve ahiretten bahseden bir AKP iktidarı tarafından yönetiliyoruz. Ama eğer biz iman eden insanlar olarak ahiretten bahsediyorsak, gerçek adaletin öbür dünyada, cennet ve cehennemde olduğunu düşünüyorsak, onlar için en büyük kabir azabı ve en büyük adalet orada gösterilecek ve o gün bunu görmezden gelemeyecekler. Bugün onların ne kadar Müslüman oldukları ortada ama eğer biz kendimizi böyle tanımlıyorsak, Allah'ın huzuruna çıplak çıktıkları zaman, 34 parçalanmış beden gelip de, onların yüzüne baktığı zaman onların diyecek sözleri olmayacaktır.
Ben bu inancı taşıyorum ve onların ebedi cehennemde yanacaklarını düşünüyorum. Eğer insanlıktan bahsediliyorsa, ille de Müslümanlık olması gerekmez, hangi inanç olursa olsun bir karşılığı vardır, olması lazım…
‘Akil insanların’ Başbakan'la yapacağı her toplantıdan önce en çok merak ettiğim konu Roboski için Başbakan'a ne söyleyecekleri oluyor. En son sundukları Güneydoğu raporundaki Roboski ile ilgili bölüm beni tatmin etmedi. Onları tatmin etti mi acaba?
Ve son olarak sormak istiyorum:
Gerçekten Başbakan’ın karşısına çıkıp, Roboski’nin hesabını sorabilecek cesaretleri oldu mu hiç?
Basbakan “Dersim olaylarinda CHP iktidardaydı…” diyor. Peki Roboski katliamında iktidarda kim vardı? diye de kendisine sormak istiyorum…
Ve yine sormak istiyorum:
Meydanlarda gururla “Gezi icin polise emri ben verdim!” diyen Başbakan’a:
Peki Sayın Başbakan “Roboski emrini kim verdi?”
Bugün 548. gün ve biz size her gün bıkıp usanmadan aynı soruyu soruyoruz:
“Kardeşlerimizi öldürme emrini kim verdi?”