2022’de Türkiye ekonomisinin nasıl bir seyir izleyeceği büyük merak konusuydu. Geçen yıl GSYH’de yüzde 11 gibi olağanüstü yüksek bir artış gerçekleşmişti. 2018-2020 döneminde üç yıl boyunca ekonomik büyüme ortalamada yüzde 2’ye bile ulaşamamış, bu düşük büyüme sonucunda istihdamda büyük kayıplar yaşanırken, zaten az olmayan işsizlik de (dar tanımlı) neredeyse 1,5 katına yükselmişti. İş bulmanın iyice zorlaştığı bu koşullarda işgücünden kitlesel çıkışlar başlamış, çalışmayı arzulayan ama iş aramayan kişi sayısı 5 milyonu bulmuş, geniş tanımlı işsizlik oranı da yüzde 25’lere dayanmıştı.
İktidarın iyimserliği
Tüm bu olumsuzluklara bir de enflasyonda, özellikle de gıda fiyatlarında yüksek artışlar eklenince yoksullaşma vahim düzeylere tırmanmıştı. Seçim anketleri iktidar bloğunun (AKP ve MHP) oylarında büyük kayıpların ortaya çıktığını gösteriyordu. 2021 yılında gerçekleşen yüksek büyüme iktidar için büyük bir iyimserlik kaynağı oldu. İstihdam artışa, işsizlik düşüşe geçmişti. Gerçi enflasyonda hızlı bir artış vardı ama bu geçiciydi. İktidara ekonomi politikaları konusunda tavsiyelerde bulunan ve Ekim 2021’de kaleme alındığı anlaşılan bir raporun sonuç bölümünden aynen aktarıyorum: “Düşük faiz yüksek kur politikasına devam edilmesi durumunda ülkemizdeki tüm ekonomik parametreler en geç 2022 Haziran'ında düzelecektir”.
Raporun yazarına göre düşük değerli TL ihracatı hızla artırmakta, ithalatı ise düşürmekteydi. Türkiye ekonomisi ihracat çekişli büyüme patikasına girmişti. Turizm de toparlanıyordu. Cari işlemler fazlası ortaya çıkacak, döviz bollaşacak, kur dizginlenecek, bir yandan üretim arttığından diğer yandan da TL değerleneceğinden enflasyon da baş aşağı gitmeye başlayacaktı. Kısacası, Haziran 2023 seçimleri için endişe etmeye gerek yoktu. Seçimlere kadar tüm mevcut olumsuzluklar geçmişte kalmış olacaktı. Bu iyimser bakış daha sonra “Yeni Ekonomi Programı” adı altında iktidar tarafından kamuoyu ile paylaşıldı.
Elbette benim “ekonomist” sıfatını yakıştırabileceğim tüm meslektaşlarım bu beklentiyi “pembe rüya” olarak görüyordu. Ama önemli olan söz ettiğim raporda “mandacı” olarak adlandırılan ekonomistlerin ne düşündüğü değil fiiliyatta ne olacağı idi. İşte bu nedenle 2022’nin ilk çeyreğinde büyüme ve işgücü istatistikleri merakla bekleniyordu.
Ekonomik büyüme yavaşlıyor
TÜİK bu yılın ilk üç ayı için yıllık büyüme rakamını yüzde 7,3 olarak açıkladı. Hiç de az değil. Ama altını biraz kazıyınca sorunlu ve kalitesiz olduğu hemen fark ediliyor. Yüksek büyümenin, özel tüketimde görülen istisnai artış (yüzde 19,5) -buna enflasyondan kaçış güdüsü de diyebiliriz- ile yüksek ihracat-düşük ithâlât artışından (yüzde 16,8 ve 2,3) kaynaklandığı görülüyor. Birazdan bu iki kaynağın da günümüzde tamamen kurumuş olduğunu göstereceğim. Bu arada dayanıklı tüketim malı talebinin büyük ölçüde üretim artışından değil stoklardan karşılanmış olduğunu da (stok değişimi yüzde -8,6) not edelim (Betam, Büyüme değerlendirmesi 2022 1'inci çeyrek). Buna karşılık yatırımlar bir yılda ancak yüzde 1,1 artmış. Kamu tüketim harcamasında bir yıllık artış ise yüzde 0,9’dan ibaret.
Ekonomik gidişata dair gerçekçi bir fikir edinilmek isteniyorsa yıllık büyümeye değil üç aydan üç aya büyümeye bakmak gerekir. Geçen yılın son çeyreğinden bu yılın ilk çeyreğine büyüme oranı yüzde 1,2. Bundan böyle her üç ayda bir Türkiye ekonomisi bu kadar büyüse 2022 yılında büyüme yüzde 5 olur. İktidarın beklentilerinin altında bir büyüme olur. İşsizliği ve yoksulluğu gelecek seçimlere kadar arzulanan ölçüde azaltmaya yetmez ama idare edebilir. Peki, bu mümkün mü?
Çeyrekten çeyreğe büyümenin ayrıntıları mercek altına alındığında durum hiç de parlak görünmüyor. Bir kere çeyrekten çeyreğe büyüme giderek yavaşlıyor. Çok geriye gitmeye gerek yok, 2021’in 3'üncü çeyreğinden 4'üncü çeyreğine büyüme yüzde 1,5 olmuştu şimdi yüzde 1,2. Kaynaklarına bakıldığında büyümenin yavaşlamaya devam edeceği ortaya çıkıyor. Özel tüketim üç ayda yüzde 2,8, ihracat yüzde 3,2 azalmış. Yıllık büyümenin yüksek debili iki pınarı tamamen kurumuş. Gerçi ithalat da yüzde 5,6 azaldığından net ihracat katkısı yine pozitif ama bu sağlıklı bir tablo değil. Yatırımlarda bir miktar kıpırdanma var. Üç ayda artış yüzde 2. Kamu tüketim harcamaları ise yerinde saymış. Seçim ekonomisine esas katkı yapacak pınarın da kuruduğu görülüyor.
Çalışanların pasta payı gittikçe azalıyor
Bu tabloya baktığımda çeyrekten çeyreğe büyüme oranının giderek azalacağını ve 2022’de büyümenin en iyi ihtimalle yüzde 4 civarında kalacağını tahmin ediyorum. Bu büyüme işsizliği azaltmaya yetmeyeceği gibi yoksulluğu azaltmaya hiç yetmez. Pasta bir miktar büyüse de çalışanların dilimleri değişmeyebilir hatta küçülüyor olabilir. Milli gelir bölüşüm rakamları ne yazık ki tam da böyle olduğunu gösteriyor.
“İşgücü ödemelerinin” yani ücretli emekçilerin milli gelirden aldıkları pay iki yıl önce (2020 1.Çeyrek yüzde 39’du. Bu pay 2021 1.Çeyrekte yüzde 35,5’e inmişti. 2022’inin ilk üç ayında yüzde 31,5’ten ibaret. Bir yıl önce 100 dilimlik pastanın 35,5 dilimini ücretli çalışanlar yiyormuş. Bir yıl sonra pastanın dilim sayısı 107,3’e çıkmış ama çalışanların yiyebildiği dilim sayısı 33,8’e düşmüş; üstelik çalışan sayısı arttığı halde. Kısacası, ekonomik büyüme yoksullaşmayı bırakın azaltmayı durdurmaktan bile aciz. Bunun yegâne sorumlusu da çıldıran enflasyon. Nominal ücret artışları enflasyona yetişemiyor ve reel ücretler hızla azalıyor. Kanaatim o ki, iktidar enflasyonda böylesine hızlı bir artış beklemiyordu.
İşsizlik yeniden artışa geçti
Büyümede yavaşlamanın, özellikle de yatırımlarda cansızlığın işgücü piyasasını da olumsuz etkilemeye başladığı görülüyor. 2021’de yüksek büyüme yüksek istihdam artışları yarattığından işsizlik de ulaştığı zirveden aşağıya doğru inişteydi. Geçen yılın son çeyreğinde işsizlik oranı (dar tanımlı) yüzde 11,3’e kadar gerilemişti. 2022’nin ilk çeyreğinde yüzde 11,4’e yükselen işsizliğin yeniden artışa geçtiği görülüyor. Üç aylık sürede istihdam artışı 188 binde kaldı (yüzde 0,6 artış). Oysa önceki üç ayda istihdam 645 bin artmıştı (yüzde 2,2 artış). Bu arada iş arayan sayısı da sürekli artıyor.
Önümüzdeki aylarda büyüme yavaşlamaya devam ederse istihdam artışları da daha düşük düzeylerde kalacak demektir. Buna karşılık iş arayan sayısında artışların devam etmesi kuvvetle muhtemeldir. Korana pandemisi yılında işgücünden çıkan milyonlar artık işgücü piyasasına dönüyorlar. Dönüyorlar çünkü geçinmek için iş bulmak, iş bulmak için de iş aramak zorundalar. Nitekim işgücü piyasasının son aylık istatistikleri bu durumu açıkça gösteriyor: Şubat ayından Mart ayına istihdam 59 bin azalırken işsiz sayısı 153 bin arttı, işsizlik oranı da yüzde 11,1’den yüzde 11,5’e sıçradı.
Seçimlere bir yıl kala ekonomi ve siyaset
Seçimlere bir yıl kaldı. İktidar, daha doğrusu iktidarın zirvesi, ekonominin, gecikme olsa da, hâlâ düzeleceğine inanıyor mu? Bunu bilemiyorum. Ekonomi bürokrasisinde gidişatın hiç de umulduğu gibi gitmediğinin farkında olanlar mutlaka vardır. Ama zirveye bunu söyleyebilirler mi, söyleseler bile kale alınırlar mı emin değilim. Ama olur da iktidar seçimlerin yüksek büyüme, düşük işsizlik ve düşük enflasyon koşullarında yapılacağına olan inancını kaybederse, seçim yasasında yaptığı değişikliklerinden beklediği avantajlardan vaz geçerek bir baskın seçime gitmeyi düşünebilir. Ankara kulislerinde böyle bir ihtimalden söz edilmekte olduğunu duyuyorum.
Sorun şu ki, anketler sonbaharda yapılacak bir erken seçimde AKP ve MHP için hiç umut verici değiller. Kısacası iktidar, necip halkımızın “bıyık ve sakal” ikilisi ile özetlediği dilemma ile karşı karşıya.