Çocukken, sadece yaşlılar ölür diye düşünürdüm, anneanneler, dedeler, amcalar, dayılar ölürdü ama benimkiler değil. Sonra Ekim 1978'de, gazetelerde okuduğum gibi değil -onlar sadece yazıydı- gerçekten genç insanların da ölebileceği haberi geldi, hem de tam arka sokağımızda, çok yakınımızda. Ablamın üzgün yüzünü hatırlıyorum hayal meyal. Onu hiç o kadar üzgün görmemiştim. Hep gülerdi. İkisi Eskişehir yoluna götürülüp, beşi arka sokağımızda tam yedi genç insan öldürülmüştü, üstelik biri, ablamın arkadaşının abisiydi, tanıyordu. Ablamı da öldürürler mi diye çok korktum, aklımdan birbiriyle alakasız yüzlerce korku dolu soru geçti. Sonra sokağımızın başındaki apartman bombalandı. Babam ve annem bir hafta içinde bir ev bulup Bahçelievler'den Ankara'nın bir başka ucuna taşıdılar bizi.
Aradan yaklaşık 43 yıl geçti, çok şey gördüm geçirdim ama Türkiye İşçi Partisi üyesi o yedi genç insanın son anlarıyla ilgili kabuslarım hala beynimin bir yerinde, ortaya çıkmak için neden arıyor. Deniz Poyraz da bundan sonraki hayatımda peşimden gelecek. Koskoca bir binada, tek başına hiç tanımadığı ama kendisine sadece Kürt olduğu için nefret kusan bir adam tarafından öldürüldü.
Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevence 1978'de sadece Türkiye İşçi Partisi üyesi oldukları için öldürüldüler
30 yıl sonra yüzleşme
Latif Can, Efraim Ezgin, Hürcan Gürses, Osman Nuri Uzunlar, Serdar Alten, Faruk Ersan ve Salih Gevence Türkiye İşçi Partisi üyesi oldukları için öldürüldüler. Kurbanlarını boğarak ve kurşunlayarak öldüren katiller, Abdullah Çatlı, Haluk Kırcı, Ünal Osmanağaoğlu, Bünyamin Adanalı, Ercüment Gedikli, Mahmut Korkmaz ve Kadri Kürşat Poyraz olarak açıklandı. Sonraki otuz sene yedi TİP'linin katillerinin maceralarını izledik. Yakalanıyor, ifadeleri alınıyor, sonra "yanlışlıkla" bırakılıyorlardı. Yakalanıyor, tutuklanıyor sonra yine "yanlışlıkla" bırakılıyorlardı. Katillerin isimlerini sonraki yıllarda Maraş katliamından DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'in suikastına kadar çok çeşitli olaylarda duyduk. Sonra Susurluk kazasında Abdullah Çatlı ile karşılaştık. Hepsi muhtelif zamanlarda, "yanlışlıkla" bırakılmadan önce, vatan sevgisiyle katliam yaptıkları, cinayet işlediklerini anlattı.
Sonra yıllar geçti. 23 Eylül 2010'da ilk gerçek korkumun mimarlarından Ünal Osmanağaoğlu ile karşılaştım. Daha doğrusu karşılaşmadım, onu kendi gözlerimle görmeye gittim. Bahçelievler katliamı firarisi Osmanağaoğlu, 22 Temmuz 1980'de DİSK Genel Başkanı Kemal Türkler'i öldürmüş ancak geride bir görgü şahidi bırakmıştı. Türkler'in kızı Nilgün Türkler Soydan. Olaydan sonra Osmanağaoğlu, 1980'li yıllarda evlenip kardeşi Tamer Osmanağaoğlu'nun kimliğiyle Avustralya'ya yerleşmişti. 1989'da uyuşturucu kaçakçılığı ile yargılanıp üç yıl hapis yattıktan sonra sınır dışı edilmişti. Tam 19 yıl firarda olan ve bu sürenin 16 yılını da Türkiye'de geçiren Osmanağaoğlu, son döneminde Kuşadası'nda devlete ait olan bir milli parkta işletmecilik yapmıştı.
Her aşaması bir hukuk garabeti olan yargılama sürecinde mağdur aileler mahkemelerle Yargıtay arasında bir pinpon topu gibi yıllarca savruldular.
Osmanağaoğlu'nun cenazesine başta Genel Başkan Devlet Bahçeli olmak üzere pek çok MHP'li ve yeraltı dünyasının müstesna ismi katıldı ya da çelenk gönderdi
23 Eylül 2010'da adliye önünde Nilgün Türkler Soydan'ı izledim. "Ünal Osmanağaoğlu, babamın katillerinden biridir. Yakalandığından bugüne kadar yargılanması için çaba sarf ettik, bundan sonra da sarf edeceğiz. 19 yıl sonra, Rasim Öz'ün çabalarıyla yakalanıp teslim edildikten sonra teşhis edebildiğim bir katildir kendisi. Osmanağaoğlu, babamın katillerinden biri olduğu için Kemal Türkler cinayeti davasından yargılanmaya devam edecektir…"
Ama devam etmedi.
Kemal Türkler suikastı nedeniyle açılan dava zamanaşımı nedeniyle ortadan kalktı.
Bayrağa sarılı tabut
Osmanağaoğlu, Haziran 2014'te öldü. Görkemli bir cenaze töreni yapıldı, tabut Türk bayrağına sarılmıştı. 24 Haziran seçimlerinde MHP'den milletvekili seçilen kardeşi Tamer Osmanağaoğlu'nun ev sahipliği yaptığı törene MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, MHP Genel Başkan Yardımcısı Celal Adan, TBMM Başkan Vekili Meral Akşener de katıldı. Gönderilen çelenklerin haddi hesabı yoktu. Aralarında Haluk Kırcı'nın çelenginin de bulunduğu MHP çelenkleri Fatih Camii bahçesinde ciddi bir yer tutarken şimdilerde uzaktan memleketine seslenen "suç örgütü üyesi" Sedat Peker'in çelengi, MHP'lilerinkinden ayrı, caminin uzak bir bölümünde yerleştirilmişti.
Hrant Dink, Tahir Elçi, Deniz Poyraz… Herkesin bildiği cinayetler işte…