05 Eylül 2021

Şuraya da bir yangın söndürme uçağı!

Dersim'deki orman yangınına, Türk Hava Kurumu'nun yangın söndürme uçaklarıyla müdahale edildi! Şaka şaka, o sadece AK Parti Tunceli İl Başkanı Sercan Özaydın'ın Twitter'da yayınladığı photoshoplu bir fotoğraf. Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın "yalan terörü"nden bahsettiği bir zamanda, al sana yanlış algı oluşturan kocaman bir yalan.

Yaşı ister kırkın üzerinde isterse altında olsun, dünyanın televizyon yayıncılığı yapılan her köşesinde, her fani ressam Bob Ross'un "Resim Sevinci" programından nasibini almıştır. "Hadi şuraya mutlu bir ağaç yapalım, şuraya da mutlu bir dere…" sözlerinin insan ruhunda uyandırdığı "sevinci" unutmak ne mümkün. İki fırça darbesi al sana mutlu bir şey… AK Parti Tunceli İl Başkanı Sercan Özaydın'ın yayınladığı yangın söndürme uçağı da aynı tattaydı:

"Hizmeti fotoğraf, siyaseti iftira zanneden kimseler bilmeliler ki; Hozat ilçemizde çıkan yangına Devletimiz tüm imkanlarıyla müdahale etmektedir.

Bugün arazözlerle, yarın uçaklarla…

Tunceli halkımız;

Bu yaygara ile üstü örtülmeye çalışılan asıl gerçeği çok iyi biliyor!"

On iki gündür insanlar, özellikle de yangın bölgesindekiler, yangın söndürme uçağı için yalvarıyorlardı neredeyse. Gerçekten mi, soruları bir anda ortalığı sarıverdi ancak uçak fotoğrafa sonradan eklenmişti. Bu kez Özaydın bir tweet daha gönderdi:

"Değerli dostlar, söz konusu fotoğraf temsili olup bize ait değildir, Özgür Dersim gazetesinin manşetidir."

Yalan terörü

Haziran sonundan ağustos sonuna kadar yangın, sel, deprem ve bir dolu felaketle geçti. Yangın söndürme faaliyetleri konusundaki yetersizlikler sosyal medya ve birtakım medyada haber olunca RTÜK'den ardı ardına cezalar yağmaya başladı. Tam o günlerde, 4 Ağustos'ta Cumhurbaşkanı Erdoğan A Haber'de canlı yayına katıldı ve yeni bir kavramla tanıştırdı Türkiye'yi: Yalan Terörü! Erdoğan, "Bakıyoruz ki bu ülkede muhalefet ayrı türlü bir sizinle mücadelenin içerisinde. Burada niye uçak yok, helikopter yok gibi bir yalan terörü estiriyorlar," diye başladı konuşmaya ve gelenek haline getirdiği gibi, "Bizim bir talihsizliğimiz var. Türk siyaseti muhalefetsiz bir siyasettir. Türkiye'de muhalefetin terörü esiyor," diye bitirdi. Konuşmadan Yalan Terörü=Muhalefet Terörü sonucu çıktığı açık da bu terör kavramı içine neler giriyor diye merak etmemek elde değil. Mesela medyada ya da sosyal medyada paylaşılan bir şeyin yalan olması (bkz. Özaydın'ın paylaşımı), paylaşımı terör kapsamına sokar mı?

Erdoğan, yeni terör cinsiyle ilgili açıklamalarına bir yenisini de 15 Ağustos'ta, İran sınırının sıfır noktasındaki birliklere seslenirken ekledi: "Bir yalan terörü Türkiye'de estiriliyor. Bunu beraber aşacağız…" Tabii, mesele terör olunca konuya askerlerin de dahil edilmesinden daha doğal ne olabilirdi ki!


Dünyanın dört bir yanından orman yangını haberleri gelirken, bugün yaşasa muhtemelen Bob Ross da doğa resimlerine "mutlu" yangın uçakları eklerdi.

Yeni yasaklar mı geliyor?

Beterin beteri var, deyip durumu sineye çekmek de mümkün ama daha beteri nasıl olur diye de düşünmeden edemiyor insan. Ne de olsa daha bir ay önce Erdoğan'a hakaret iddiasıyla son üç yılda açılan davalar Adalet Bakanlığı'nın 2020 yılına ilişkin adli istatistiklerinde açıklandı. Başkanlık sistemine geçilen 2018 yılında 6 bin 326, 2019 sonunda 13 bin 990, 2020'de ise 152'si yabancı uyruklu 9 bin 773 kişi, toplamda da 29 bin 089 kişi hakkında Cumhurbaşkanı Tayyip Erdoğan'a hakaret iddiası ile dava açıldı. Açılan davaların yüzde 34,4'ü mahkûmiyet, yüzde 35,1'i hükmün açıklanmasının geri bırakılması ile sonuçlanırken inanmayacaksınız, beraat edenler de oldu: Yüzde 14.3.

Medya kuruluşlarının durumu da çok farklı değil. İfade Özgürlüğü Derneği'nin BM 2020 Evrensel Periyodik İnceleme Mekanizması (EPİM) kapsamında hazırladığı Türkiye raporuna göre, 2015'te toplamda yaklaşık 80 bin olan engellenmiş internet sitesi varken, 2019'da bu oran yüzde 358 artarak 288 bine ulaşmış. Raporda karşılaştırma için şu not da verilmiş: "2006'da sadece dört site engellenmiştir."

Şimdi buradan geçmişte ah ne güzel günler yaşamıştık sonucu da çıkmasın. On sene periyotlu darbeler dışında mesela bir Demokrat Parti (DP) dönemi var ki, evlerden ırak. DP iktidarının sadece son beş yılında, açılan basın davası sayısı 2300 ve yine bu dönemde mahkûm olan gazeteci sayısı 867. Yani, her zaman beterin daha beteri oluyor.

Photoshoplu propaganda

Dersim'deki yangından gönderilen photoshoplu fotoğraftan yola çıkıp buralara geldik. Sosyal medyada fotoğraflara kozmetik bir dokunuş için ağırlıklı olarak kullanılsa da photoshop artık yeni dönem haberciliğin de ana argümanlarından biri. Özaydın'a çok yüklenmemek gerek, onunkini daha çok dilekler ve istekler babından değerlendirip kenara bırakalım. 17-25 Aralık sürecinden sonra Amerika'da açılan davalarda görevli Savcı Preet Bharara bile plaket aldığı bir toplantıda çekilen fotoğrafa yapılan  bir photoshop darbesiyle Sabah gazetesi tarafından FETÖ'cü ilan edilmişti.

Konu medya ve propaganda olduğunda tahrifatı fotoğrafın icadına kadar götürmek mümkün aslında. O tarihlerde henüz bilgisayar ve photoshop icat edilmemiş olsa da görsel üzerinde oynayarak bir kahraman yaratma işindeki ürünler arasında gözdelerimden biri İtalya'nın faşist diktatörü Benito Mussoli'ninki.


Kahramanlar kahramanı faşist Mussolini, seyis ve asker desteği olmadan da bu pozu verebilir miydi?

Rose Evelet'in BBC'ye yazdığı "How fake images change our memory and behaviour" makalesi bu konuda çok güzel örneklerle dolu. 1942'de propaganda için çekilen fotoğrafta, Mussolini elinde kılıcıyla bir kahraman gibi dimdik. Dimdik de fotoğrafın orijinalinde faşist liderin öyle görünmesi için atın başını bir seyis, kuyruğunu da bir asker tutuyor. Sadece Mussolini değil, Stalin de duruma göre fotoğraf tekniklerini çok ustaca kullanan liderlerden. Onun fotoğraflarından da gözden düşen parti üyeleri bir bir siliniyor.

Neyse ki gerçeklerin ortaya çıkmak gibi bir huyu var.

Yazarın Diğer Yazıları

Dağlılar’dan Yaylacılar’a

Muhalefet zor, parti içi muhalefet daha zor, lidere karşı çıkmak ise çok çok zor ve de bir kişinin ne kadar keskin muhalefet yaptığı bir ölçü değil… Örneğin; bir bakanlık kaptı mı, partisinin en önde savunucusu olabilir!

Diyarbakır ilçe, Van belde olsun

Bir yerde seçim mi kaybettin, eskiden olsa illiğini elinden alır, rütbesini ilçeliğe indirirdin! Neyse ki Türkiye büyük bir gelişme kaydetti de sadece seçilenin mazbatasını vermeyerek iş hallediliyor. Peki fatura kime kesilecek? Onun da kolayı var: Sarol Formülü!

Süleyman hep başbakan!

Seçimlerin gönül rahatlığıyla oy kullanacağım tek bölümü, muhtarlık seçimi olacak. Ne varsa yerelin en küçük biriminde var. Gözle görülür tek değişim orada olabilir. Ne demişler; yakın komşu, uzak akrabadan iyidir