26 Eylül 2021

Öğrenci yurdunda dış mihrak oyunu

Üniversitelerin açılmasıyla birlikte başlayan yurt ve yüksek kira protestoları hiç ama hiç masum değil. İşin içinde kesinlikle dış güçler var. Yoksa nasıl açıklanır Amsterdam'dan Berlin'e, dünyanın dört bir yanındaki pis fakirlerin yüksek kira protestosu?

Türkiye'nin dört bir yanından yurtlarda yer bulamadığı için parklarda geceleyerek protesto eylemleri yapan gençlerin haberleri geliyor yaklaşık on gündür. Ankara, İstanbul, İzmir gibi kentlerin yerel yönetimlerinin destekleri açıkta kalan öğrencilerin tümünün sorunlarını halledecek gibi değil. Gençlerle polisler arasındaki kovalamaca bir süre daha devam edeceğe benziyor.

Öğrencilerin barınma sorunuyla ilgili sorunları ilk bakışta insanın canını yaksa da büyük resme (burada ellerimizle havaya bir dikdörtgen çiziyoruz) bakınca işin içine dış mihrakların karıştığından şüphelenmemek pek mümkün değil.

Daha geçen hafta Hollanda'nın başkenti Amsterdam'da, Westerpark'ta toplanan binlerce kişi, konut azlığını ve artan kiraları protesto etti. Anadolu Ajansı'nın (AA) haberine göre, Amsterdam'da 14 metrekarelik bir oda için aylık 750 Euro istiyormuş ev sahipleri. 750 Euro ile kıyaslandığındaki yeni moda "tüp oda"lara istenen bin 500 liraya şükretmek lazım. Protestocuların taşıdığı pankartlara bakın: "Barınma hakkı insan hakkıdır", "Kiraların yükselmesini durdurun", "Kira çılgınlığına karşı birlikte mücadele edelim", "Biz asgari ücretliler için buradayız" …

Dönelim mayıs ayına. Yine bir AA haberi: "Berlin'de 'yüksek kira' protestosu."

Almanya'nın başkenti Berlin'deki protestoya da binlerce kişi katılmış. Sloganlar yine benzer: "Kira çılgınlığına karşı - Yeter artık", "Yerlerinden edilmeye ve kira çılgınlığına karşı birlikte mücadele edelim", "İkamet etmek bir eşya değildir, kira çılgınlığını durdurun", "Konut şirketlerini kamulaştırın", "Spekülatörleri durdurun"… İsmini vermek istemeyen bir gösterici, AA muhabirine, "Böyle devam edemez. Mahalleler ve yaşam alanları yok ediliyor. İnsanlar yerlerinden ediliyor. Halk yoksullaşacak. Bu olamaz. Bu durdurulmalı," demiş.

Türkiye'deki eylemlerle dünyadaki eylemlerin aynı tarihlerde başlaması, sloganların benzerliği, büyük resmin ortaya çıkarıyor: Bu protestolar kesinlikle dış mihrakların işi!


Fotoğraf: Şengün Kılıç

Bakan çözdü işi

Öğrenci ve yüksek kira protestoları başlar başlamaz sosyal medyadan şom ağızlar da konuşmaya başladı. Yok efendim, "Cumhurbaşkanı Erdoğan'ın açılışını yapacağı New York Türk Evi'nin 291 milyon dolara (2.5 milyar TL) mal olduğu ortaya çıkmış, bu parayla Türkiye'de 35 bin kişilik öğrenci yurdu yapılabilir"miş; yok efendim, 2018-2023 yılları arasında 228 devasa cezaevi yapılmış, son yapılan Batman Beşiri cezaevinin kapasitesi üç binmiş; yok efendim, öğrenciler devlet yurtlarında yer bulamazken tarikatlara ait yurtlar 150 liraya oda veriyormuş… Laf, laf…

Büyük resmi gören Gençlik ve Spor Bakanı Mehmet Kasapoğlu, kendini bilmezlerin ağzının payını iyi verdi. Son on dokuz yılda tabii ki "Sayın Cumhurbaşkanı'mızın vizyonu, güçlü liderliği ve birebir takibiyle," yurt sayısı 190'dan 768'e, kapasite de 182 binden 720 bine yükselmişti. Zaten şu anda da sadece 600 bin öğrencinin yurt ihtiyacı vardı ve ortada da bir sorun yoktu.

Kasapoğlu, binlerce çalışanı olan Kredi Yurtlar Kurumu'nun "bu hizmet, altyapı, çalışma ve güzel tablosunu kimsenin istismar ve karalamasına da müsaade etmeyeceklerini" söylerken geçmişe de bir gönderme yapıyordu aslında.

Kenan Evren her yerde

Bakanın konuşmasında geçen "binlerce çalışan" ve "istismar" sözcükleri beni yıllar öncesine götürdü. Yaklaşık altı aylık bir röportaj dizisinden sonra hazırladığım Kemal Kurdaş/Hayatım Mücadeleyle Geçti (İş Kültür, 2010) kitabında Kredi ve Yurtlar Kurumu'nun (KYK) kuruluşuyla ilgili bir bölüm var. 27 Mayıs 1960 askeri darbesinden sonra Maliye Bakanlığı yapan Kurdaş'ın ağzından, askerlerin baskısıyla kuruluş kararını imzaladığı KYK'nın öyküsünü kısaltarak aktarayım:

"Milli Birlik Komitesi'nin irtibat subayıydı Kenan Evren o zaman. Milli Birlik de Kredi ve Yurtlar Kurumu'nu kurmak istiyor, bu işi ona havale etme niyetinde. Ben de bu kararı mantıklı bulmuyorum, 'Siz böyle bir kurum kurarsınız, buraya binlerce memur alırlar ama yüz tane burs ya verirler ya vermezler,' diyorum ve kanunu bir türlü imzalamıyorum. Evren geliyor, hafif yollu tehdit ediyor beni. Oradan hatırlıyorum onu, madalyalarını da takıp, süslenip püslenip geliyor. Bizim sivil çalışanlara, 'Gene mi geldi?' diyorum, onlar da çaresiz, 'Gene geldi efendim!' diyorlar. Sonra aynı sözler, 'Efendim Gürsel Paşa çok rica ediyor, bilmem kim çok rica ediyor...' Bir türlü işin neye döneceğini anlatamadım onlara. Zorla imzalattılar bana o kararı. Bir sene sonra söylediklerim aynen olmuştu. Kredi Yurtlar'ın yıllık faaliyet raporunu gördüm ve Gürsel Paşa'ya götürdüm, 'Bu kurumu bana zorla, tehditle kurdurttunuz. Bakın işte 300 kişiye burs vermiş, 1400 memur almış. Ne anladım bu işten?' dedim. Üniversitelere verirsin parayı, şartlarını da koyarsın, şakır şakır yaparlar.

Kenan Evren'le sonraki yıllarda ilişkiniz sürdü mü?

Benim açımdan olmasa da onun açısından sürdü. Üniversite rektörüyüm, sağdan soldan yılbaşı tebrikleri alıyorum… Şimdi düşündüm de amma iddialı soyadı yahu, Evren! Terfi etmiş ve 1963'te, tuğgeneral olmuş. Bana tebrikler yazıyor, yılbaşı tebrikleri. Ama ilerlemesine neden olan kanunu benim imzaladığımı bilmiyordur herhalde! Epeyce sürdü bu, hep yazıyor, beni methediyor, bir şeyler. O sırada ben Ortadoğu'yu (ODTÜ) yapmakla meşgulüm. Ama içimden de diyorum ki, 'Konya'dan bir ihtiyacımız olursa, o kumandan bizim adamımız, -adamımız zannediyorum- ağaçlandırma için çukur açarken oradan yardım alabiliriz!' Sonra derken Kenan Evren orgeneral oldu, Batı Ordusu Kumandanı oldu, derken Kara Kuvvetleri Kumandanı oldu… Tabi bana gönderdiği tebrikler önce azaldı, sonra da kesildi."

Burada bir parantez açıp şu terfi işini anlatayım. Darbeci Kenan Evren, Kore savaşına barış imzalandıktan sonra giden tören kıtasında görevlendirilmiştir. Adnan Menderes, savaşa katılan rütbeli askerlere bir yıl terfi hakkı veren bir yasa çıkarır, yasada tek istisna, barıştan sonra Kore'ye giden askerlerdir. 27 Mayıs darbesinden sonra Milli Birlik Komitesi'ne bu son kafiledeki subayların baskısıyla, yasaya onlar da dahil edilir ve Kenan Evren de bu yasadan böylece yararlanır. Yasayı maliye bakanı olarak onaylayanlardan biri de tabii ki Kemal Kurdaş'tır. Bu terfinin sonucu olarak da genelkurmay başkanlığına doğru giden yolda önü ciddi biçimde açılır. Bu bilgiyi öğrendikten sonra 12 Eylül 1980 askeri darbesini kitap yayınlanana kadar Kemal Kurdaş'ın başına kaktım. "12 Eylül'den ya da Kenan Evren'den şikâyet edecek en son kişi sizsiniz," dediğim her seferinde, "Vallahi doğru, ne diyeyim?" cevabını verdi.

Herkes memleketinde okusun

Resmi verilere göre geçtiğimiz yıl üniversitelere 7 milyon 940 bin 133 öğrenci kayıt yaptırmış. Pandemi, yurt ve yüksek kira nedeniyle bu yıl kaç öğrenci okullarına kayıt yaptıracak/devam edecek henüz belli değil. Koskoca bakan yalan söyleyecek değil ya, yurt kapasitesi talebin üzerinde. Sadece Milli Eğitim Bakanlığı'nın kendi yayınladığı raporlarda durum biraz karışık. Mesela, 60 bin öğrencisi olan Erzurum'daki KYK yurtlarının kapasitesi 20 binken, 300 bin öğrencili İstanbul'daki yurt kapasitesi 25 bin. Neredeyse tamamen bir üniversite kenti olan Eskişehir'in yurt kapasitesi ise 10 bin. Küçük bir planlama hatası olarak da bakılabilir tabii.

Sonuç olarak, dış mihrakların oyununa gelip protestolara katılmak yerine, benim çözüm önerim, gençlerin yaşadıkları kentlerdeki üniversitelere girmesi. Mis gibi ailelerinin evlerinde yatıp kalkıp, karınlarını da doyururlar. Bir Cumhurbaşkanlığı kararnamesi bu oyunu bozar.

Yazarın Diğer Yazıları

Çayı sev, Rize’yi koru!

CHP’nin Rize’de miting düzenlemesi değil, Rize’de çayla ilgili böyle büyük bir eylemin yapılıyor olması ilginç. İktidarda kim olursa olsun Rize’de çayla ilgili her şey beka meselesi

Otomobil uçar gider

1960’larda dede Turan Feyzioğlu’nun makam aracı en az yirmi yaşındaki Chevrolet SW iken, 2000’lerde torun Metin Feyzioğlu’nunki sıfır yaşında Volkswagen 2.0 TDI idi. Türkiye’nin makam aracı itibarı tam çözülmüşken nereden çıktı bu tasarruf tartışmaları

Dağlılar’dan Yaylacılar’a

Muhalefet zor, parti içi muhalefet daha zor, lidere karşı çıkmak ise çok çok zor ve de bir kişinin ne kadar keskin muhalefet yaptığı bir ölçü değil… Örneğin; bir bakanlık kaptı mı, partisinin en önde savunucusu olabilir!

"
"