23 Mayıs 2021

Meşe odunu yerine düdük

Güvenlik ordusuna yeniden katılan gece bekçileri, silah kullanımı, kimlik kontrolleriyle gündeme hızlı bir giriş yapmıştı ki, hoop "iyiliksever işadamı" Sedat Peker girdi sahneye ve gündem yine değişti. Şimdi herkes elinde çekirdek kasesi, yeni çıkacak videoları bekliyor. Yine de bir taraftan çekirdek çitlerken bir yandan da tarihi 16. yüzyıla ve öncesine giden gece bekçilerine bakabiliriz. Sonuçta konunun genel başlığı aynı: Güvenlik

O güzelim köklü geleneğin artık değişmeye başlayacağının en somut işareti, 1868-1871 yılları arasında Zaptiye Nazırlığı yapan Hüseyin Hüsnü Paşa'nın, gece bekçilerinin ellerindeki meşe ağacından yapılmış, ucu demirli kalın sopaları alıp onun yerine birer düdük vermesi oldu. Devletin kanun ve yönetmeliklerle işe el atmasıyla mahalle ile bekçiler arasındaki aşk-nefret ilişkisinin yerini nefret-nefret ilişkisi aldı.

Osmanlı İmparatorluğu'ndan Cumhuriyet'e taşınan kurumlardan olan gece bekçiliğinin kaldırılma kararı 1970'lere kadar gidiyor. 1974'te bekçi alımları durdurulmuş, son bekçinin de emekliye ayrılmasıyla bu hizmetin sonlandırılma kararı alınmıştı. Bu karar alındığında sohbetlerde en çok Bekçi Murtaza'nın (Orhan Kemal, 1952) ünlü repliği tekrar edilirdi: "Almışım amirlerimden terbiye, görmüşüm kurs. Görseydin kurs, alsaydın sıkı terbiye büyüklerinden, konuşmazdın böyle cahil sözler. Bilirdin yüksektir bir vazife her şeyden…" Bekçi Murtaza, mahallenin hatta düzenin koyucusudur, vazife adamıdır, etinden et kessen doğru bildiğinden gıdım taviz vermez hatta amirlerinin karşısında bile.

Gece bekçiliği uzak bir anı olarak hafızalarda yerini almışken 2017'de birdenbire yeniden gündeme geldi ve muhalefet partilerinin de ciddi tepkisine neden oldu. CHP'den Engin Altay bekçilik ve bekçilerle ilgili kaygılarını, "Bekçiler, daha kanunları çıkmadan terör estirmeye başladı. Toplumda bir güvenlik kaygısı var. Eskiden güvenlik kaygısını insanlar, eşkıyadan, teröristten, hırsızdan, arsızdan duyardı. Şimdi, tümünü tenzih ederim polis teşkilatımızın ve bekçilerimizin, polisten ve bekçiden kaynaklı şiddet görüntüleri ile Türkiye sarsılıyor," diye dile getiriyordu. Bekçilik yasasına şerh koyan HDP ise, bekçilik sisteminin yurttaşları fişleme, ayrımcılık ve kötü muamele ile hak ihlallerine neden olacağını ileri sürmüş ve sistemle AK Parti'nin kendi iç istibdat ordusunu kurmaya çalıştığını belirtmişti. İYİ Parti Grup Başkanvekili Lütfü Türkkan ise bekçi şiddetinin gittikçe arttığını belirterek, bekçileri Nazi Almanya'sının Kahverengi Gömleklilerine benzetmişti.

Hem tek parti döneminde hem de Demokrat Parti döneminde bekçilerin özellikle seçim dönemlerinde nasıl kullanıldığı düşünülürse tepkiler çok da haksız sayılmaz. Çok partili ilk seçim olan 1946 seçimlerinde, Demokrat Parti Kayseri Milletvekili Kamil Gündeş karşılaştıkları zorlukları meclis kürsüsünden şöyle anlatır: "Evlere kapanmaya mecbur edilen halk, muhtarlar, bekçiler ve jandarma tarafından evleri birer birer dolaşarak Demokrat Parti'ye ait oy pusulaları toplattırılmış ve bunları halka tevzi eden zevat yegân yegân köy konaklarına getirilip üzerlerinde toplu bir halde bulunan oy pusulaları alınıp yırtılmış ve bu hareketleri bir suçmuş easına zabıt varakası tutmağa teşebbüs ve kendileri takip, tahkir ve tehdit edilmişlerdir."( 26 Ağustos 1946) Demokrat Parti, CHP'den bu yöntemi iyi öğrenmiş olmalı ki sonraki seçimlerde kendisi de bol bol kullanır.


Yıl 1945. 1914'te çıkarılan yasayla görevini yapan bir gece bekçisi.

Akşamcılar tabana kuvvet evlerine

Ahmet Vefik Paşa, aseslerle (Osmanlı'da gece bekçilerine verilen ad) karşılaşan akşamcıları anlatırken şöyle der: "Öyle hücum etti aseslere ki aziz canlarının havfi (korku) ile taban kaldırıp hâlâ kaçarlar." Ee kolay mı gecenin bir vakti, elinde ucu çivili meşe sopası ve tüm haşmetiyle gece bekçisiyle karşılaşmak. Aslında bizim akşamcı, Fatih Sultan Mehmed dönemiyle karşılaştırıldığında şanslıdır, sadece dayakla kurtulacaktır. Tarihçi Reşat Ekrem Koçu, "Asesbaşılığı ve asesleri Fâtih Sultan Mehmed Han ihdas buyurdu. Yeniçerilerin bölük ortalarından ayrılmış beş yüz nefer olup eli asâlı, muhteşem üslûplu askerdir. Asker arasından çıkan eşkıyâyı şerîatın emriyle katletmeye memurdurlar," diye anlatır bekçileri ve yetkilerini.

Evliya Çelebi, Seyahatname'sinde 17. yüzyılda İstanbul'da 12.000 bekçinin bulunduğunu söylüyor. Tabii bu rakamın gerçekliği hakkında bir bilgimiz yok. Bilindiği gibi, Evliya Çelebi, Erzurum'un soğuğunu anlatırken, damdan dama atlarken havada donup kalan kediyi de görmüştür! Ancak yine de 17. yüzyıl İstanbul'unda yeterli sayıda bekçi olduğu kesin. 

Özellikle İttihat ve Terakki dönemine kadar yerel düzeyde şekillenir gece bekçiliği. Geceleri mahallenin güvenliğini sağlamakla görevli gece bekçilerinin seçimi de ücretlerinin ödenmesi de mahalleli tarafından sağlanır. Güvenlik deyince sadece hırsızlık, can güvenliği sanılmasın, mahallenin namusu da ondan sorulur.

Mahalleye gelip giden yabancıları da sıkı takibe alan bekçi ahlak dışı bir durum gördüğünde durumu mahalle sakinlerine bildirir. Daha sonra mahalle kahvehanesinde imam, muhtar, bekçi ve mahalle delikanlıları buluşur ve söz konusu eve baskın yapılır. Baskın sonrasında gayr-i ahlaki bir durum tespit edilirse, duruma sebep olan kişi/kişiler sokaklarda gezdirilip mahalleliye teşhir edildikten sonra dayak atılmak üzere zabıtaya teslim edilir, basılan ev halkı ise mahalleyi terk etmeye zorlanır. Ev baskınları II. Abdülhamit döneminin sonuna kadar devam eder.

İmam, muhtar, mahallenin delikanlıları demişken bekçilerin bir başka iş ortağını atlamamak lazım: Kabadayılar. Kabadayılar kentlerin muhtelif alanlarında güç sahibi olduklarında tabii ki alanlarını bekçilerle iş birliği yaparak sonuna kadar korurlar. Küçük bir devlet-özel sektör iş birliği olarak düşünebiliriz bu durumu yani!


Geçtiğimiz hafta İstanbul Fatih'te bekçiler yere yatırdıkları üç kişiye şiddet uygularken görüntülendi. Bekçilerin silah kullandığı olayların görüntüleri Twitter'da yayınlanırken, bekçiler vatandaştan kimlik göstermesini isteyebilir mi sorusu yeniden tartışılmaya başlandı. Emniyete göre, bekçilerin böyle bir hakkı var. İzmir'deki bir mahkemenin verdiği karara göre ise kesinlikle yok.

İngiltere'de de namus onlardan sorulur

Bu mahallenin namusu meselesi Avrupa'da da gece bekçilerinin görevleri arasında önemli bir yer tutuyor. 13. yüzyılda gece bekçiliği yapacak kişilerin dönüşümlü olarak mahalleli arasından seçildiği İngiltere'de bu uygulama 18. yüzyıla kadar sürdürülür. 16. yüzyıl Fransa'sında da tıpkı Osmanlı'da olduğu gibi, ellerinde sopalarla gece bekçileri dolaşır sokaklarda ve saat başı sopalarını yere vurarak saati haber verir, halka merkezi otoritenin duyurularını yapar. Almanya da 18. yüzyılda gece çıkan yangınları haber vermesi için gece bekçiliği kurumunu kullanır.

Bugün Avrupa ülkelerinin hiçbirinde gece bekçiliği uygulaması yok. Onun yerine Amerika Birleşik Devletleri'nde başlayan bir uygulama özellikle Kuzey Avrupa ülkeleri arasında yayılıyor. Sivillerin oluşturdukları özel gruplar mahallelerinin güvenliğini sağlamak için sokaklarda devriye geziyor, şüpheli durumlarda polise haber veriyor, bazen de kendileri müdahale ediyor. Hollanda, Almanya, Birleşik Krallık ve İskandinavya ülkelerinde yaklaşık 3 milyon kişinin bu tür gruplara katıldığı tahmin ediliyor. Ancak bu tür izleme gruplarına karşı da ciddi bir tepki var çoğu ülkede. Örneğin Almanya. Almanya'da neo-Nazi hareketine yakın olan aşırı sağcı Nasyonal Demokrat Parti (NPD), kurdukları izleme gruplarının amacını, "göçmen saldırılarına karşı Amberg şehrini güvence altına almak" olarak açıklamıştı mesela.


1965 yılında yönetmen Tunç Başaran tarafından filme aktarılan Orhan Kemal'in Bekçi Murtaza romanı bir döneme damgasını vurur. Filmin başrollerinde Müşfik Kenter, Ayfer Feray, Tunç Oral, Yılmaz Köksal, Mine Sun gibi dönemin ünlü oyuncuları yer alır.

Muhabbeti güzel bekçilere yeni görevler

Biz tekrar memlekete dönelim. Evliya Çelebi'nin Seyahatnamesi'ne göre, geceleri nöbet tutan bekçiler gündüz halk arasına karışmakta; ellerindeki süslü fenerler, bellerinde kılıç, ok ve yaylar, başlarında külah veya taçlar ile elbiseler giyip halkı eğlendirmekle meşgul olurlar. Bu nedenle olsa gerek, I. Abdülhamid ve III. Selim'in gece bekçileriyle ilginç bir ilişkisi var. Maaşları devlet kasasından çıkmayan ve kent yaşamında ağırlıkları gittikçe artan gece bekçileri bu iki padişahın dikkatini fazlasıyla çekmiş olmalı ki, ikisi de en namlı mahalle bekçilerinden birkaçını Topkapı Sarayı'na, huzurlarına çağırarak, maniler okutmuş, ahalinin taklitlerini yaptırmış ve ziyadesiyle eğlenmişler.

Ancak Tanzimat'la birlikte, bekçilere dağılan merkezi yapının tekrar kurulması için yeni görevler verilir. Yazının girişinde bahsettiğim düdük kısmına giden taşlar yavaş yavaş bu tarihten itibaren döşenmeye başlar. Toplumla bağları zayıflamış yönetim, bizzat toplumla iç içe olan bekçileri yeniden toparlanmak için onları güçlü bir araç olarak görür. II. Abdülhamid bir adım daha ileri gider ve bir talimatname yayınlayarak gece bekçilerini devlete istihbarat sağlamakla görevlendirir.

Asıl görevi mahalleliden aldığı ücret karşılığı aydınlatmanın yetersiz olduğu karanlık sokaklarda güvenliği sağlamak olan bekçiler, 19. yüzyıla geldiğinde göçle nüfusu günden güne artan İstanbul'da, başta yeniçeriler ve çeteler olmak üzere devlet ve halk için güvenlik sorunu olan en azılı kesimle mücadelede birinci basamak haline gelir.

Üzerlerine yeni yeni görevler yüklenmesine rağmen bekçilerle ilgili ciddi bir yasal düzenlemenin yapılması 1914'ü bulur. Şehir ve köylerde bekçi bulundurma zorunluluğu, bekçilerin atanması, ücretlerinin tespiti gibi konular yönetmelikle belirlenir ama maaşın ödenmesi yine halka bırakılır. 20. Yüzyılın başına gelindiğinde ise artık, yarı meddah yarı namus denetçisi gece bekçisinin yerini merkezi otoritenin bir memuru alır, üniforma giyer, mahallesinde olan her şeyi merkeze bildirir ve mahalle yerine devletin bekçisi olur.

Yazarın Diğer Yazıları

Hile değil, kadim gelenek

Çok partili sistemin ilk seçimi doğru düzgün yapılsaydı, acaba CHP’den iktidarı devralan Demokrat Parti seçim hilelerinde öncülünü taklit etmese, her türlü alavere dalavereyi denemese, bugün farklı bir seçim yaşar mıydık?

Bu kimin gölgesi?

Aynı siyasi gelenekten gelen partilerin ve liderlerinin seçim propaganda dönemindeki durumları çok sıkıntılı. Şöyle ağzını doldura doldura CA-HA-PE zihniyeti demek varken ortak seçmeni küstürmemek için kulağı tersten göstermek zorunda kalmak çekilecek dert değil

Moruk ne zaman öleceksin?

İşsizlik, mülteciler yüzünden, ahlaksızlık, laikler yüzünden, uyuşturucu, yabancı mafya yüzünden tırmanıyor. Hazine de 16 milyon emekli yüzünden meteliğe kurşun atıyor