12 Kasım 2023

İstenmeyen komşu Filistin (III): Komünist Demirel!

Türk sağının Filistin'le "bunlar komünist terörist" diye başladığı ilişkide kat ettiği mesafe şaşkınlık verici. Daha doğrusu eski sağla yeni sağ arasındaki değişimi görmek şaşkınlık verici

Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, İslam İşbirliği Teşkilatı Olağanüstü Zirvesi için gittiği Riyad'da daha önce cephe aldığı, diktatör ve katil dediği ne kadar lider varsa -Beşşar el Esad, Abdülfettah el Sisi, Muhammed bin Selman- hepsiyle aile fotoğrafında yan yana geldi. Türk sağının Filistin'le "bunlar komünist terörist" diye başladığı ilişkide kat ettiği mesafe şaşkınlık verici. Daha doğrusu eski sağla yeni sağ arasındaki değişimi görmek şaşkınlık verici.

1976'da İstanbul'da toplanan İslam Ülkeleri Dışişleri Bakanları Konferansı'nda Türkiye FKÖ'nün (Filistin Kurtuluş Örgütü) Ankara'da temsilcilik açmasını kabul etmesine ve ardından TBMM'de alınan FKÖ temsilciliği açılması kararının Resmi Gazete'de de yayımlanmasına rağmen Milliyetçi Cephe Hükümetleri (MC) döneminde büro girişimleri sadece girişim olarak kalmıştı. Malum FKÖ lideri Yaser Arafat, Birleşmiş Milletler'de 13 Kasım 1974'te, "Elimde bir zeytin dalı ile bir özgürlük savaşçısının silahını taşıyorum. Zeytin dalının elimden düşmesine izin vermeyin," dediği tarihi konuşmayı yapmış ve Filistin davasını uluslararası arenaya taşımış ama hâlâ ABD'nin teröristler listesinden çıkamamıştı.

1977'de Ankara'da FKÖ bürosu açılması için Milliyetçi Cephe hükümeti Dışişleri Bakanı İhsan Sabri Çağlayangil ve Dışişleri Genel Sekreteri Şükrü Elekdağ ile görüşmek için Türkiye'ye gelen FKÖ heyeti de sadece vaatlerle yolculanmıştı. Tabii bu görüşmeler sırasında büro hazırlığı için gelen FKÖ'lülerin Milli İstihbarat Teşkilatı (MİT) tarafından gözaltına alınıp sınır dışı edildiklerini de not etmekte yarar var. Kurulacak büronun başına getirildiği açıklanan Ebu Firas ise "eski bir terörist" denilerek reddedilmişti. İddialar, büronun bir türlü açılamamasının nedeninin Amerika ve İsrail'in MC hükümeti üzerindeki baskısı olduğu yönündeydi.

Filistin kampları ve sıkıyönetim

5 Ekim 1979. Filistin Kurtuluş Örgütü Yürütme Komitesi Başkanı ve Filistin Devrim Kuvvetleri Genel Komutanı Yaser Arafat ile dönemin Başbakanı Bülent Ecevit, resmi açılışını yapmak üzere Filistin Temsilciliği'ne birlikte giderler.

Büronun açılışı 1979'da Ecevit hükümeti döneminde gerçekleşse de sağın muhalefeti bir türlü bitmedi. Aslında büronun açılışından biraz geriye gitmek lazım bu ilişkiye bakmak için. 12 Mart 1971 askeri darbesinden sonra meclis gündemine gelen tüm sıkıyönetim uzatma tekliflerinde Filistin kamplarına giderek eğitim alan Türk solcular gerekçe gösteriliyordu.  25 Mart 1972'deki sıkıyönetim uzatma teklifi konusunda söz alan Milli Güven Partisi Genel Başkanı Turhan Feyzioğlu, "Dışarıdan beslenen bir aşırı sol vakıası var. Bunun kökünün nereye kadar dayandığı meydanda, saklamıyorlar ki... Filistin gerillâ kampları, Varşova Paktı ülkeleri, diğer komünist devlet Çin ve ona bağlı ihtilâl örgütleri... Bunlar belli arkadaşlar…" diyordu. Aynı yılın aralık ayındaki sıkıyönetim uzatma görüşmeleri sırasında ise İçişleri Bakanı Ferit Kubat, "Kır hareketine tevessül etmiş olan Sinan Cemgil ve arkadaşları kıstırılıp öldürülmemiş olsalardı Güneydoğu Anadolu'da Türk Halk Kurtuluş Ordusu olarak kendimizi kabul ettirecektik ve kurtarılmış bir bölgenin sahibi olduğumuzu ispat ettiğimiz anda bize en yakın devrimci örgütlerden Filistin Demokratik Halk Kurtuluş Cephesi ile Filistin Halk Kurtuluş Cephesi'nden yardım alınacak ve dolayısı ile işbirliği yapılacaktı," yorumunu yapıyordu.

Sayısız kere uzatılan sıkıyönetimin gerekçeleri muhtıradan bir yıl sonra da aynı içerik etrafında dolanmaya devam ediyordu.  24 Mayıs 1973'teki uzatma kararında bu kez Naim Talû hükümetinin İçişleri Bakanı Mukadder Öztekin aynı şeyleri söylüyordu: "Sıkıyönetimin, Yüksek Heyetinizin tasvipleriyle 12 defa uzatılması vesilesiyle yüksek huzurunuzda yapılan tartışmalar, konunun her yönünü açıklığa kavuşturmuş ve yukarıda belirttiğim teşhisi kesinleştirmiş bulunmaktadır. (…)  Anarşistlerin yurt dışı örgütlerle, özellikle gerilla örgütleriyle ilişkileri devam etmektedir. Bu ilişkilerin, silâh ve para yardımı ve eğitim şeklinde yürütüldüğü anlaşılmaktadır. Türk Halk Kurtuluş Ordusu, Türk Halk Kurtuluş Partisi, Türkiye İşçi ve Köylü Partisi gibi çeşitli Marksist-Leninist örgütlerin halen yakalanamayan elemanlarının geniş cephe halinde birleşerek 'Silâh Temini Hücresi' adı altında bir alt örgüt kurdukları ve bu örgüt vasıtasıyla Filistin'den silâh, cephane, mühimmat ve para yardımları sağladıkları ve bâzı elemanları Filistin'e göndererek gerilla kamplarında eğittikleri tespit edilmiştir."

Habaş'la görüşme

Filistin özgürlük hareketine pek dokunmadan Filistin'de eğitim gören Türkiyeli solcular üzerinden yapılan tartışmalar içinde kuşkusuz en dikkat çekeni ve konunun hangi saçma noktalara kadar uzanabileceğini gösteren, 9 Nisan 1975'te Demokratik Parti grubu adına kürsüye gelen Mehmet Altınsoy'un konuşmasıydı. Altınsoy, I. Milliyetçi Cephe hükümetinin faaliyetleriyle ilgili değerlendirme yaparken bir gazetenin iddialarını meclis kürsüsüne taşıyor ve Süleyman Demirel'i gizlice FKÖ liderlerinden George Habaş'la görüşmek suretiyle komünizmi desteklemekle suçluyordu. Altınsoy, "Bugün komünizm tehlike ve tehdidiyle mücadele için Demirel'in etrafında birleşen teşekkül, çevre ve kalemler, dün bu konuda ne diyorlardı? İşte bunun belgeleri, size arz edeceğim,' diyor ve belgeleri (!) şöyle aktarıyordu: "Bugün Sayın Demirel'i çok çok metheden ve Demokratik Parti'ye çok çok söven bir gazete, 'Süleyman Bey'in günahı, Damat Ferid'in ihanetinden ağırdır. Türkiye'yi 12 Mart'a kadar, komünizmin eşiğine getiren eski Başbakan, Filistin lideri ile gizli ilişki kurmuş. Demirel - Habbaş pazarlığı.' Yine Adalet Gazetesi'nden: 'Türk solcularına yurt dışından verilen emir: Demirel'i destekleyin! Merkezi Paris'te bulunan komünist örgütten gelen mektuplar: Komünizmi Demirel kadar destekleyecek Başbakan bir daha gelmez. Demirel korkak, çekingen, tavizlere müsait bir mason olduğu için, davamıza ondan daha uygun Başbakan bulamazsınız. Demirel, Türkiye'de komünizm için teminattır. İşte belgesi' diyor Adalet Gazetesi. Bugün komünizmle mücadele gerekçesiyle Demirel'in etrafında toplandıklarını ne kadar iddia ederlerse etsinler, kendilerinden başka hiç kimseyi inandıramayacaklardır."

70'li yılların ilk yarısında FKÖ ve Filistin hareketini öcü olarak gören sağdan ilk olumlu ses ise tuhaf biçimde MC'nin ortaklarından Milli Selamet Partisi'nden gelir. Altınsoy'dan sonra MSP grubu adına söz alan Süleyman Arif Emre, "(…) Filistin halkının meşru haklarının biran evvel tanınması, her şeyden evvel bir insanlık görevidir, Filistin halkının bugün meydana gelmiş olan teşkilatlanmasını birçok ülkeler tanımışlardır. Filistin halkının bu teşkilâtının Vaşington'da, Londra'da, Paris'te temsilcilikleri mevcuttur. Kardeş Türkiye'nin de bu halkın haklarının tanınması hususunda elden gelen gayreti göstermesi gerekmektedir; ancak bu yolda Filistin halkı temsilcilerinin Türkiye'de de bir büro açmalarının faydalı olacağına kaniyiz," dediğinde salondan ne alkış ne de protesto sesleri yükselir. Eee yılların terör odağına Ankara'nın göbeğinde yer vermekten bahsediyoruz, şaka değil! MSP'li Oğuzhan Asiltürk yıllar sonra verdiği bir röportajda, FKÖ bürosunun açılmasının ertelenmesiyle ilgili olarak, Milliyetçi Cephe hükümeti döneminde kendilerinin büronun açılması yönünde çaba gösterdiklerini ancak AP'li Dışişleri Bakanı'nın bu süreci engellediğini söyler.

Onlar terörist

Türkiye sağıyla Filistin hareketinin karşı karşıya kaldığı en önemli olay kuşkusuz

Filistin Devriminin Kartalları örgütünün 13 Temmuz 1979'da gerçekleştirdiği Ankara'daki Mısır Büyükelçiliği baskını olur. Gerillaların polis memuru Sadık Kocabaş ve Bekçi Ali Babacan'ı öldürdüğü baskın sırasında hükümette bu kez CHP, Cumhuriyetçi Güven Partisi ve Demokratik Partisi koalisyonu vardır.  Türkiye'nin Mısır ile diplomatik ilişkilerini kesmesini, Filistin devletini resmen tanımasını ve Mısır'da tutuklu bulunan arkadaşlarının derhal salıverilmesini isteyen Filistinli gerillaların eylemi iki gün sürer.

Yoğun bir uluslararası diplomasinin yürütüldüğü bu iki günde başrolde FKÖ vardır. Bir açıklama yaparak baskınla ilişkileri olmadığını ve eylemi kınadıklarını bildiren FKÖ üstüne üstlük bir de arabuluculuk önerir. Ecevit hükümetinin kabul ettiği bu teklifin ardından Şam'a bir uçak gönderilir, Ebu Firas başkanlığında altı kişilik bir heyet Ankara'ya getirilir. Ebu Firas bu kez "eski bir terörist" kadrosunda değildir. İsrail ve Almanya'nın elçiliğe yapılacak kurtarma operasyonuna destek vermeyi teklif ettiği, Mısır'ın operasyon yapmadan halledin dediği iki günlük eylem yapılan görüşmeler sonucu daha fazla kan dökülmeden bitirilir.

Eylem bitirilmesine bitirilir ama İçişleri Bakanı Hasan Fehmi Güneş'in teslim olan gerillaları kucaklayarak tebrik etmesi, ardından da kendi makam aracıyla nakillerini sağlaması mecliste bitmeyen tartışmaları yeniden canlandırır.

Adalet Partisi senatörü Ömer Ucuzal, "Yerli anarşistler memleketi karıştırmaya, huzur ve sükûnu bozmaya, yıkmaya, yakmaya, sanki az geliyormuş gibi bir de ithal malı anarşistler çıktı ortaya," diye başladığı konuşmasını, "İstediklerini yapıp yaptırdıktan ve istediklerini alıp, tavizleri kopardıktan sonra işgal ettikleri yeri terk edip ayrılırlarken de bu ithal malı eşkıyalar o yerde bulunan İçişleri Bakanınca insancıl yaklaşıma tabi tutularak, sanki başarılı hizmetlerinden dolayı kucaklayıp öpülüyorlar. İnsan ister istemez bu insancıl yaklaşım mütehassısı Bakana sorası geliyor: Bu Filistinli dört eşkıya ile arkadaş mısınız, akraba imsiniz, yoksa bir ortaklığınız mı var?" diye bitirir. MHP'li Sadi Somuncuoğlu ise Güneş'in neden olay yerinde olduğunu sorgular.

Protestolarla sık sık kesintiye uğrayan konuşmasında Güneş operasyonu şöyle savunur: "Eylemcilerin binaya girmesini takip eden 10 dakika içinde, o binayı geri alabilirdik; ama boş olarak geri alabilirdik. İçeride bulunan 17 kişinin cesedi ve bizim içeriye girecek elemanlarımızdan vereceğimiz kayıpların cesetleriyle birlikte o binayı boş olarak geri alabilirdik. 17 ceset ve ilaveten Türk polisinin, Türk askerinin, içeride görev alan arkadaşlarımdan bir kısmının cesetleri pahasına o binaya girmedi isek, daha fazla kan dökülmesini önledi isek, bu sonuçtan memnun musunuz, değil misiniz?" Filistin konusundaki duyarlılığına rağmen operasyonla ilgili olarak MSP de hükümetin karşısında yer alır.

Mısır Elçiliği baskının Filistin hareketi açısından yönü, arabuluculuk faaliyetiyle eylemi sonlandıran FKÖ'nün kamuoyunda sempati kazanması ve yıllardır sürüncemede bırakılan temsilciliğin Ankara'da açılması olur. Elçilik baskını özellikle muhafazakâr kesime de bir çıkış yolu sunar: "Solcularla ilişki kuran Filistin Devriminin Kartalları gibi terörist gruplardır, FKÖ'nün bunlarla hiçbir ilişkisi yoktur!"

Şengün Kılıç kimdir?

Şengün Kılıç, Gazi Üniversitesi, Maliye Fakültesi'nden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Anasanat Dalı'na devam etti.

1986 yılında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda muhabirlik, editörlük ve haber müdürlüğü yaptı. 

Biz ve Onlar/Türkiye'de Etnik Ayrımcılık (1992, Metis Yayınları), Beyaz Bir Düş (2004, Epsilon Yayınları), Sinemada Ulusal Tavır/Halit Refiğ Kitabı (2006, İş Kültür Yayınları), Erozyon Dede, Hayrettin Karaca Kitabı (2008, İş Kültür Yayınları), CHP'li Yıllar 1946-1992 (2010, İş Kültür Yayınları), Hayatım Mücadeleyle Geçti/Kemal Kurdaş Kitabı (2010, İş Kültür Yayınları), Çayın 90 Yılı (2014, Kesişim Yayınları), Haberde Yargı/Yargı Haberciliği Elkitabı (2019, bianet), Kadehlerdeki Dudak İzleri (2002, Overteam,) adlı kitapları yayımlandı.

Yazarın Diğer Yazıları

Çayı sev, Rize’yi koru!

CHP’nin Rize’de miting düzenlemesi değil, Rize’de çayla ilgili böyle büyük bir eylemin yapılıyor olması ilginç. İktidarda kim olursa olsun Rize’de çayla ilgili her şey beka meselesi

Otomobil uçar gider

1960’larda dede Turan Feyzioğlu’nun makam aracı en az yirmi yaşındaki Chevrolet SW iken, 2000’lerde torun Metin Feyzioğlu’nunki sıfır yaşında Volkswagen 2.0 TDI idi. Türkiye’nin makam aracı itibarı tam çözülmüşken nereden çıktı bu tasarruf tartışmaları

Dağlılar’dan Yaylacılar’a

Muhalefet zor, parti içi muhalefet daha zor, lidere karşı çıkmak ise çok çok zor ve de bir kişinin ne kadar keskin muhalefet yaptığı bir ölçü değil… Örneğin; bir bakanlık kaptı mı, partisinin en önde savunucusu olabilir!

"
"