1957 seçimleri öncesi Menderes tıpkı tep parti döneminin CHP politikalarını kopyalamayı seçer. Seçim Kanunu’nda, “Seçime katılacak olan siyasal partiler il ya da ilçe teşkilatları tüm seçim çevreleri için aday göstermek zorundadır,” düzenlemesini yaparak muhalefetin tek çatı altında toplanmasını engeller
Yeniden Refah Partisi’nin saflarına kattığı eski cumhurbaşkanı danışmanı, AK Parti MKYK üyesi ve Şanlıurfa Milletvekili Kasım Gülpınar’ı Şanlıurfa’da belediye başkanı adayı olarak göstermesi Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Erdoğan’ı çileden çıkardı. Şu ana kadar Yeniden Refah’ı yok saymayı, en azından muhatap almamayı başaran Erdoğan, dün Şanlıurfa’da, “Hiç kimsenin Cumhur İttifakı’nın, AK Parti’nin, şahsımızın gölgesinde yürüyerek sırf bize seçim kaybettirmek için ortada dolaşmasına rıza gösteremeyiz. Devir kavga veya çekişme değil, birlik olup zulme set çekme devridir” dedi. Kapalı kapılar arkasında epey bir kavganın olduğu duyuluyordu ancak bu konuşmayla birlikte çarşı karışacak gibi görünüyor. Gerçi Erdoğan, “Tıpkı bir duvarın tuğlaları gibi kenetlenerek mücadelemizi yürüteceğiz. Bunların yapacağı herhangi bir şey yok. Şanlıurfa’mıza, sakın ha yazık etmeyelim…” diye parmak da salladı ama en azından Şanlıurfa seçimleri bu kez AK Parti için çantada keklik değil.
Aynı siyasi gelenekten gelen partilerin ve liderlerinin seçim propaganda dönemindeki durumları çok sıkıntılı. Şöyle ağzını doldura doldura CA-HA-PE zihniyeti demek varken ortak seçmeni küstürmemek için kulağı tersten göstermek zorunda kalmak çekilecek dert değil.
Bu yerel seçimlerde AK Parti’nin durumu bana biraz 1957 seçimlerini çağrıştırıyor, tabii ondan daha çetin şartlar olduğunu da kabul ederek.
İktidara gelirken verdiği daha fazla özgürlük, daha fazla demokrasi sözleri tel tel dökülürken Demokrat Parti (DP) de hızla çekirdek kadro kayıpları yaşar. DP’den ayrılanlar önce Millet Partisi’ni ardından Hürriyet Partisi’ni kurunca 1957 öncesi Başbakan Adnan Menderes yeni ittifaklar için değilse de en azından muhalefeti yatıştırmak için seçim öncesi bir strateji değişikliğine gider.
Bir dönem DP ile çok sıkı ilişkiler içinde olan gazeteci Ahmed Emin Yalman, anılarını topladığı Yakın Tarihte Gördüklerim ve Geçirdiklerim kitap dizisinde bu dönemi çok ayrıntılı olarak anlatıyor. Yalman, bu ayrışmalardan sonra eski yol arkadaşlarının ilişkilerine şu örneği veriyor:
“1945’teki dörtlü takrirden sonra içtikleri su ayrı gitmeyen Menderes, Fuat Köprülü’yü bir gün telefonla azarlaması ve diğerinin buna hakaretle cevap vermesi sonucu olarak ilişkileri bozuldu. Köprülü, Hürriyet Partisi’ne girmemekle beraber her tarafta onun propagandasını yaptı bu arada Bursa açık hava toplantısında Demokrat Parti’ye yıldırımlar yağdırdı, Vatan gazetesinde de Demokrat Parti aleyhine yazı dizileri çıktı.”
Yalman’a göre, Menderes, muhalefeti parçalamak, özellikle de Hürriyet Partisi'ne nefes aldırmamak için o güne kadar yerden yere vurduğu, mitinglerine izin verdirtmediği, parti mal varlıklarına el koymaya çalıştığı CHP’ye bir anda yakınlık göstermeye başlar. Tabii Erdoğan’ın, MHP dışındaki ortaklarının adını bile anmaktan kaçındığı düşünülürse, o günle bugün arasında böyle bir benzerlik söz konusu bile olamaz. Benzerlik sadece ters düşülen eski ortaklarla ilişkiler kısmı.
DP cenahında kısa süren bu stratejik atakta Menderes, “Memleketin iki büyük ve muhterem paşası vardır bunlardan biri Atatürk, diğeri İsmet Paşa. Tarihin derinliğinden gelen ilhamla asla bu ikisinin halledemeyeceği zorluk yoktur onunla iş birliği sayesinde memleket güllük gülistan manzarasını alır,” bile der. İktidara geldikleri günden bire DP’lilerden sadece hakaret duyan CHP Genel Başkanı İsmet İnönü ise bu jeste pek güven duymamış olsa gerek ki, “Memleketin acıları devam ederken ‘Muhterem İnönü’ filan diye güya saygı göstermek, durumu değiştirmez ya diğer ısrarlı isteklerimiz ve haklarımız?” cevabını verir.
Menderes’in muhalefeti bölme çalışmaları tam aksi sonuç doğurur ve muhalefet partileri ortak hareket etme kararı verir. Yalman gerisini şöyle anlatıyor: “1957 seçimi, 1946 seçimindeki oy soygunculuğunu ve baskıları gölgede bırakacak usullerle yürütüldü. Her seçimde istiklalini korumayı bilen İstanbul, ilin dışından 10 binlik sürülerle adam taşınması ve bunlara nüfus kağıdını gösterince oy hakkı verilmesi suretiyle perişan edildi seçimlerin arifesinde beklenmez bir şey oldu (…) Demokrat Parti 1954’te kazandığı Ankara, Elâzığ, Erzincan Hatay, Mardin, Çankırı, Maraş, Ordu, Gümüşhane ve Niğde'yi kaybetti, yalnız Sinop'u kazandı.”
Siyasette açık hedefler kolay da şu ayrılıp gidenlerin belirli noktalarda biraya gelmeleri yok mu, işi fena batırabiliyor. En azından korkusu uykuları kaçırmaya yetiyor.
Şengün Kılıç kimdir?
Şengün Kılıç, Gazi Üniversitesi, Maliye Fakültesi'nden mezun oldu. Hacettepe Üniversitesi Devlet Konservatuvarı Opera Anasanat Dalı'na devam etti.
1986 yılında gazeteciliğe başladı. Çeşitli gazete, dergi, radyo ve televizyonlarda muhabirlik, editörlük ve haber müdürlüğü yaptı.
Biz ve Onlar/Türkiye'de Etnik Ayrımcılık (1992, Metis Yayınları), Beyaz Bir Düş (2004, Epsilon Yayınları), Sinemada Ulusal Tavır/Halit Refiğ Kitabı (2006, İş Kültür Yayınları), Erozyon Dede, Hayrettin Karaca Kitabı (2008, İş Kültür Yayınları), CHP'li Yıllar 1946-1992 (2010, İş Kültür Yayınları), Hayatım Mücadeleyle Geçti/Kemal Kurdaş Kitabı (2010, İş Kültür Yayınları), Çayın 90 Yılı (2014, Kesişim Yayınları), Haberde Yargı/Yargı Haberciliği Elkitabı (2019, bianet), Kadehlerdeki Dudak İzleri (2002, Overteam,) adlı kitapları yayımlandı.
|