30 Mayıs 2021

10 bin dolar rüşvet alan siyasi kim?

"Hayırsever işadamı" Sedat Peker'in ay çekirdeği eşliğinde izlenen açıklamaları sürüyor. Peker'in açıklamalarının ardından İçişleri Bakanı Süleyman Soylu'nun önce TRT'de, ardından da HaberTürk'te, Peker'den aylık 10 bin dolar maaş alan bir siyasetçinin olduğunu söylemesi ise yeni bir tartışma başlattı. Tartışmanın odağında, bir siyasinin, bir mafya babasından nasıl rüşvet alacağı değil de bu siyasetçinin kim olduğunun bulunması da başlı başına bir tartışma konusu

Yakın tarihe dönüldüğü ve rüşvet başlığı altındaki tartışmalara bakıldığında ilk göze çarpan isim, sekizinci Cumhurbaşkanı Turgut Özal'ın, başbakanlığı döneminde, "Bu kadar az maaşla memur nasıl geçinecek?" sorusu üzerine verdiği, "Benim memurum işini bilir!" cevabı. Gerçi sonradan Özal'ın bu sözü söylediği ancak, parti içinden gelen, "bu memurlar bizim sözümüzü dinlemiyor" yakınmaları üzerine, memurları korumak için söylediği de iddia edildi ama bu iddia pek rağbet görmedi. "Benim memurum içini bilir" özlü sözü zaman içinde kapsamını daha da genişletti ve "benim halkım işini bilir" halini aldı. Bu bir nevi, "bal tutan parmağını yalar" kültürünün 1980-90'lar versiyonuydu.


Cumhuriyet rüşvet tarihini Başbakan Turgut Özal'ın 1988'de söylediği, "benim memurum işini bilir" sözüyle başlatmak, rüşvet kurumunun devamlılığını reddetmek anlamına geliyor ki, kabul edilir gibi değil!

On ikinci Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan da bu sözün yarattığı negatif etkiden rahatsız olmuş olmalı ki, başbakanlığı döneminde, AK Parti TBMM Grubu toplantısında, hükümetin ilk 28 ayının muhasebesini yaparken, "Benim memurum işini bilir lafını hafızalardan sileceğiz. Kimse devleti kullanamayacak. Türkiye hem siyasette hem de ekonomide kurumsallaşan, bu çerçevede kurallar işleten çağdaş bir ülke olma idealinden ödün vermeyecektir. Kimse devlet ve siyaseti kullanarak zenginleşme hayali kurmamasın" diyordu. (17 Mart 2005)


Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Özal'ın işini bilen memur açıklamasından 17 yıl sonra, bu anlayışa savaş açmıştı.

Özal'a büyük haksızlık

Rüşvetin devlet ve siyaset alanına girmesi konusundaki sorumluluğun tamamının Özal'a yüklenmesi ciddi bir haksızlık. Tamam, 2000'li yıllara doğru Özal, devlet ve siyasetin şekillenmesinde ciddi bir köşe taşı olsa da o da kendinden öncekilerden, hatta ta Selçuklulardan beri devam eden bir geleneğin elçilerinden biriydi, rolünü olduğundan daha abartmamak gerekiyor. Benzer biçimde, Osmanlı İmparatorluğu'nda rüşvetçiliği ve oyunbazlığıyla tanınan sadrazam Damat Rüstem Paşa'nın da. Adı, Osmanlı'ya rüşveti sokan sadrazama çıksa da ondan öncekilerin hakkını yememek lazım.

Kayıtlara göre, Osmanlıda ilk rüşvet Orhan Bey zamanında, Bursa Kadısı Çandarlı Kara Halil Paşa tarafından yaya sınıfı kurulurken alınır. Çandarlı'nın rüşvet aldığı gizli saklı da değildir. Hatta tarihçilere göre şöyle bir olay yaşanmış: Her yıl kutsal şehirlere para yollayan II. Murad devlet hazinesinin sıkıntıda olduğu bir dönemde kutsal şehirlere para yollamak için

Halil Paşa'dan ödünç para ister ama uyarır da: "Sakın rüşvet filörisinden verme!" Paşa, II. Murad'ı teskin ederek, "Atamdan miras kalan filöridir" der. 1400'lerde henüz Amerikan Doları olmadığı için, Avrupa kökenli altın para olan "filöri" kullanılmakta.

Damat Rüstem Paşa'nın devlet ciddiyeti

Belki Rüstem Paşa'nın kendinden önce rüşvet alan paşalardan farkı, rüşvete de devlet ciddiyetiyle yaklaşıp, rayiç belirlemesi olmuştur.  Tarihçilerin genel olarak, "Rüstem Paşa'nın döneminde rüşvet, devletin tüm kurumlarına kadar yayılmış, daha da kötüsü sıradanlaşmıştır" dediği Rüstem Paşa'nın prensipleri konusunda bir iki örnek verelim.

Avusturya elçisi Ogier Ghislain de Busbecq, Osmanlı-Avusturya arasında süren barış görüşmelerinde aracı olması için 5.000 duka altını karşılığında Rüstem Paşa'ya başvurur. Damat Rüstem Paşa devlet ciddiyeti içinde bu işin çok zor olduğunu, parayı ancak iş olumlu sonuçlanırsa alabileceğini söyler! Bir örnek de Osmanlı tarihçisi Peçevi'den. Peçevi, Rüstem Paşa'ya rüşvet vererek makam sahibi olanların bir daha görevlerinden alınmadığını yazıyor. Bunlar önemli olaylar, gündelik işlemlerde de Damat Rüstem Paşa belirlediği rayiçten taviz vermez. "Bir defasında Erzurum Beylerbeyisi at bahası deyü beş bin altun ihda ider. Üç bini alup iki bini reddider." Her ne kadar yoğun olarak eleştirilse de görüldüğü gibi Damat Rüstem Paşa bugünkü gibi mala çökmez, gayet insaflı davranır ve ona gönderilen 5 bin altının 3 binini alıp, 2 binini iade eder.


Muhteşem Yüzyıl dizisi ile tarihin derinliklerinden fırlayıp gelen Damat Rüstem Paşa, oyuncu Ozan Güven'in fiziğinde sempati toplasa da Süleymanname'de yer alan bir minyatüre göre Güven'le uzaktan yakından bir benzerliği olmayan biri.

İlginç olan, Kanuni Sultan Süleyman'ın, damadı Rüstem Paşa hakkındaki ihbar mektuplarını bir türlü dikkate almaması. Enderun'dan sadrazamlığa ikbal basamaklarını hızla tırmanan Peçevi'nin yalancısıyız, Damat Rüstem Paşa öldüğünde ardında kalan miras öyle büyüktür ki, eşi Mihrimah Sultan'ın, Kanuni'yi Malta'ya sefer düzenlemeye ikna etmek için kendi parasıyla 400 gemi yaptıracağına söz verir.

Cimriliği, sanatçılara karşı düşmanlığa varan davranışları, rüşvetçiliği ve yüzünün bir kez bile güldüğünün görülmemesiyle hakkında olumlu tek bir mısranın bile yazılmadığı Damat Rüstem Paşa ile ilgili en güzel şiir şudur herhalde:

Gülmezdi yüzü mahşerde dahi gülmeyesi
Çoğ iş etti bize sağlıkla olmayası

Osmanlı İmparatorluğu tarihini hızlıca gözden geçirip bir kalemde sayılabilecek yüzlerce rüşvetçi sadrazam, paşa hatta birkaç padişah var. Tanzimat dönemine baktığımızda rüşvetin geldiği nokta ortada. II. Mahmut'un 1839'da ilan edilen Tanzimat Fermanıyla Osmanlı reayasının temel hakları, can ve mal dokunulmazlıkları güvence altına alınırken rüşvete karşı da tedbirler alınacağı açıklanır. 1849'da devlet memurlarının rüşvet almaması için göreve başlarken Kuran'a el basarak yemin etme uygulaması getirilir, hatta uygulama padişahları kapsayacak şekildi genişletilir. Sonra günlük hayat, normal şekliyle akmaya devam eder. Yine de rüşvetçi devlet erkanını tümden gömmeyelim. Bugün -ne kadar kaldıysa- bahçesinde oturup, çınarları altında çay içtiğimiz medrese, camiler rüşvetçi erkanın yediklerinin yanında yaptıkları hayır hasenat sayesinde.

Yazarın Diğer Yazıları

Hile değil, kadim gelenek

Çok partili sistemin ilk seçimi doğru düzgün yapılsaydı, acaba CHP’den iktidarı devralan Demokrat Parti seçim hilelerinde öncülünü taklit etmese, her türlü alavere dalavereyi denemese, bugün farklı bir seçim yaşar mıydık?

Bu kimin gölgesi?

Aynı siyasi gelenekten gelen partilerin ve liderlerinin seçim propaganda dönemindeki durumları çok sıkıntılı. Şöyle ağzını doldura doldura CA-HA-PE zihniyeti demek varken ortak seçmeni küstürmemek için kulağı tersten göstermek zorunda kalmak çekilecek dert değil

Moruk ne zaman öleceksin?

İşsizlik, mülteciler yüzünden, ahlaksızlık, laikler yüzünden, uyuşturucu, yabancı mafya yüzünden tırmanıyor. Hazine de 16 milyon emekli yüzünden meteliğe kurşun atıyor