Muhafazakâr toplumun içselleştirdiği baskıdan bir kesit sunan When In Rome, GalataPerform ve Theater Onderhetvel ortak yapımı interaktif bir oyun. Yalnız yaşamak için kiraladığı evde her taraftan gözetim altına alınan genç bir kızın baskılar altındaki çıkışsızlığı yaratıcı sahneleme sayesinde unutulmaz bir seyir sunuyor. Çünkü yönetmen Mesut Arslan oyunu salonun tamamını kullanarak sahnelediği için bizzat seyirciler de genç kızı gözetleyen meraklı komşulara dönüşüyorlar. Öznur Yalgın’ın parçalardan oluşan metni Mesut Arslan’ın ayrıca fragmanlara bölmesi ve her sesi, sözü, aksiyonu alana dağıtarak parçaların metnin içinde kalmayıp tüm salona nüfus ettirilmesini sağlıyor ve oyuncuların performatif canlandırma tekniğiyle artı katmanlar kazanıyor. Performans sanatının sınırlarına yaklaşan gerçeklik tiyatronun disipline ettiği sanatsallıkla birleşince ironisi güçlü yeni bir dil oluşuyor adeta. Ayrıca oyunun bir sahnesi olmaması yani sahnenin her yer olması dolayısıyla herkesin sahnede olması içeriğe mükemmelen hizmet ediyor çünkü genç bir kızın özgürce yaşamasına izin vermeyen sosyal yapı salonda vücut buluyor.
Genç bir kız tek başına yaşamaya kalkıştığı anda evini kutsal bir kamusal alana çevirme yetkisi ve zorlaması aslında toplum tarafından hak gibi görüldüğü için bu iki yüzlülüğü açığa çıkaran oyun ilginç bir mizah yaratıyor. Yani komik olan korumak, kollamak ve sıkıntılarına çözüm üretmek isteyen sahte amca ve teyzelerin aslında birey olmaya asla izin vermeyen baskıcı meraklarıyla hapishaneye dönüşen kişinin kendi evi. Çünkü oyunda da bolca farklı referansla belirtildiği üzere ‘aile apartmanı’nda bekâr genç bir kızın olası cinsellik yaşama ihtimali binanın içinde yaşayan ailelerin namuslarını kirletecektir. Dolayısıyla komşuları Emine Teyze ve Mustafa Amca genç kıza ebeveynlik yapar gibi adeta kızın evine polis kesilirler kaldı ki toplumsal kodlara göre buna sonuna kadar hakları vardır. Zaten Türkiye’deki ebeveynlik anlayışına göre genç kızların cinsellik yasağı evlenene kadar uygulanması gereken kutsal bir var oluş yalanıdır. Haliyle apartman ahalisinin genç kızın evini gözetim altına alması genel ahlak anlayışıyla çelişmez, tam tersi olması gerekendir.
Genç kızın erkek arkadaşı bir gün ziyarete gelince apartmanın Emine Teyzesi şefkatle maskelediği merakını tüm seyircileri de ortak ederek güçlendirir. Emine Teyze, seyirciyi gözetim ve denetleme eylemlerinin hem tanığı hem de ortağı kılar. Sözde anlayışlı, yardımsever, modern Emine Teyzeler aslında bastırılmış duygu, dürtü ve düşünceleri nedeniyle kendisine yaşatılmayan hayatı başkalarına da yar etmemek için resmen polis kesilirler ve bu topraklarda yaşayıp da bu teyzelerden amcalardan nasibini almayan yoktur dolayısıyla kimse yabancılık çekmez duruma. Ne de olsa mahalle baskısı Emine Teyzeler ve Mustafa Amcalar sayesinde içselleştirilmiş bir iç mekanizmadır ki kişinin kendini azınlık, yanlış, suçlu ve/ya hatalı hissetmesine neden olur. Böylece özne bireyselliğini korumayı gereksiz bir başkaldırı hatta toplumdışı bir eylem olarak gördüğünden ciddi çelişkilere düşer, çünkü düşürülür. Oyunda da çelişkilerin dışavurumu monologların diyaloğa ve diyalogların monoloğa geçişleri sayesinde veriliyor ki böylece hem sürprizli ve eğlenceli hem de anlamı derinleştiren ve güçlendiren performanslar oluşuyor. Pervin Bağdat genç kız rolünde göz alıcı güzelliğiyle salona ışıltılar saçarken Sermet Yeşil ve Ersin Umut Güler ayrıcalıklı bir seyir mutluluğu sunuyorlar. Yeşim Özsoy ise yazarlık ve yönetmenlik maharetlerinden sonra öylesine muhteşem bir Emine Teyze yaratıyor ki bir kez daha oyunculuk mecrasında da hayranlık uyandırıyor.