"En az aldatılan kadının fahişe olduğunu kavramıştım artık." [1]
Mısırlı yazar Neval El Seddavi'nin yazdığı feminist roman Sıfır Noktasındaki Kadın, Müslüman Ortadoğu ülkelerinde kadın olmanın tanımını idama mahkum edilen Firdevs'in biyografisiyle anlatıyor. Oyunu aynı isimle sahneye uyarlayan ve oynayan İpek Taşdan kitabın cesur fon seslerini, ilkel erkek dürtülerinin vahşetini, acımasız iktidarın sömürü düzenini ve şiddetin ilk kaynağı aile yapısını kitaba sadık kalarak anlatıyor. Dolayısıyla kitap kadar cesur, agresif, içten ve dürüst bir isyanı canlandırıyor.
Sahnede sadece tek bir oyuncu, ışık ve dekor olarak zeminde kum ile yalın bir atmosfer oluşturan Taşdan güçlü ve çileli metnin sorumluluğunu performansına yüklüyor. İpek Taşdan bedenini parçalara bölüyor adeta ve sanki tek başına değil de çoğala çoğala hem dekora hem metne nüfus ediyor. Denilebilir ki oyunda ayrıca saçı, kolları, bacakları, gövdesi, gövdesinin bölümleri ayrıca rol alıyorlar. Özellikle 'saçlar' çok iyi oynuyor örneğin… Zeminin kum olması sahneyi uçsuz bucaksız, çaresiz ve suya ulaşması imkansız çöllere çeviriyor öte yandan hiç değeri olmayan bir fahişenin kaderi kuma yazılmış oluyor. Firdevs kumlarda yürüyerek nasıl ve neden köklenemediğini, tutunamadığını, bağlanamadığını ve bir kum tanesi gibi savrularak hiç iz bırakamadığını açıklıyor sanki.
Minimal dekor kadar dış sesler de atmosferi canlı kılıyor ve coğrafyanın duygu ve düşüncesini sahneye taşımaya yarıyor. Sesin seyirciyi şartlandırma, yönlendirme ve duygusal merkezi belirleme dengesi tüm öğeleri birbirine yakınlaştırıp bütünlüyor. Böylece cinayet işleyen Fridevs'in idamdan kurtulması mümkünken af dilemeyen, kimseyle görüşmek istemeyen ve fahişeliğinden utanmayan dünyası arkadan gelen seslerle gerekçelendirilerek açıklanıyor.
Yaşamak için bedeninden kaçmak ve yaşamak için yine bedenine sığınmak zorunda kalan çaresiz bir kadının ölüme giderkenki dik başlı duruşuyla oyun feminizm dersine dönüşüyor. İlk önce çocukken çok sevdiği amcasının tacizleri, sonrasında 60 yaşlarının üzerinde bir adamla evlendirilmesi ve tecavüzün evlilik kurumuyla legalleşmesi üzerine sokağa kaçıyor. Orada da sevgili diye sığınmak zorunda kaldığı adam tarafından tutsak alınıyor, tecavüz ediliyor ve satılıyor. İşte bu travmalar silsilesinden sonra 'kadın bedenini' kaçması imkansız bir kader olarak görüyor Firdevs. Madem evlilik dahil hiçbir yerde bedeninin sahibi olmayacak ve tecavüze uğrayacaksa Firdevs bilinçli bir seçimle fahişeliği sahipleniyor. Evliyken karın tokluğuna verdiği bedenini artık karşılığını yüksek meblağlarla satıyor. Dolayısıyla daha çocukken sünnet edilen ve dişil varlığı nedeniyle yok sayılan vücuduna musallat olanlara en azından yüksek bir fiyat biçerek kadın bedeniyle bir varoluş hikayesi yazıyor. Ne de olsa iş hayatından evliliğe kadın her yerde satın alınıyor ve bu durumda Firdevs satın alınmanın bedelini 'fahişelikle' resmileştiriyor dolayısıyla bedenini satarak kısmen de olsa özgürleşiyor. Bu yaptığında bir utançta görmüyor çünkü kadın bedeni zaten gasp ediliyor, hapsediliyor ya da evlilik kurumu aracılığıyla doğallıkla bedavadan satın alınıyor.
Firdevs'in edilgen başkaldırısı çok çelişkili dursa da mollaların, babaların, amcaların ağızlarından düşmeyen kutsallarla çelişmeyen taciz, tecavüz ve şiddetlerinden daha tutarlı olduğunu gösteriyor. Tüm bunlardan metnin fahişeliği çözüm yolu olarak onayladığını çıkarmak körlük olacaktır ancak sahte değerleri açığa çıkarmak ve asıl utanması gerekenleri utandırmak fahişelikle mümkün oluyor. Firdevs ölüme giderken toplumun yüzleşmesi gereken derslerle dolu hikâyesini yazar Neval El Seddavi'ye emanet ediyor ve İpek Taşdan metni sahneye taşıyarak sıfır noktasından kalkması gereken kadın meselesine ayna tutuyor ve metni Türkiye seyircisine emanet ediyor. Çünkü kadının adı hâlâ yok, çünkü kadın hala sıfır noktasında…
[1] Neval El Seddavi, Sıfır Noktasındaki Kadın, Metis Kitap