03 Şubat 2020

Sıfır Noktasındaki Kadın’ın sıfır olma çabası

Firdevs ölüme giderken toplumun yüzleşmesi gereken derslerle dolu hikâyesini yazar Neval El Seddavi'ye emanet ediyor ve İpek Taşdan metni sahneye taşıyarak sıfır noktasından kalkması gereken kadın meselesine ayna tutuyor ve metni Türkiye seyircisine emanet ediyor

"En az aldatılan kadının fahişe olduğunu kavramıştım artık." [1]

Mısırlı yazar Neval El Seddavi'nin yazdığı feminist roman Sıfır Noktasındaki Kadın, Müslüman Ortadoğu ülkelerinde kadın olmanın tanımını idama mahkum edilen Firdevs'in biyografisiyle anlatıyor. Oyunu aynı isimle sahneye uyarlayan ve oynayan İpek Taşdan kitabın cesur fon seslerini, ilkel erkek dürtülerinin vahşetini, acımasız iktidarın sömürü düzenini ve şiddetin ilk kaynağı aile yapısını kitaba sadık kalarak anlatıyor. Dolayısıyla kitap kadar cesur, agresif, içten ve dürüst bir isyanı canlandırıyor.

Sahnede sadece tek bir oyuncu, ışık ve dekor olarak zeminde kum ile yalın bir atmosfer oluşturan Taşdan güçlü ve çileli metnin sorumluluğunu performansına yüklüyor. İpek Taşdan bedenini parçalara bölüyor adeta ve sanki tek başına değil de çoğala çoğala hem dekora hem metne nüfus ediyor. Denilebilir ki oyunda ayrıca saçı, kolları, bacakları, gövdesi, gövdesinin bölümleri ayrıca rol alıyorlar. Özellikle 'saçlar' çok iyi oynuyor örneğin… Zeminin kum olması sahneyi uçsuz bucaksız, çaresiz ve suya ulaşması imkansız çöllere çeviriyor öte yandan hiç değeri olmayan bir fahişenin kaderi kuma yazılmış oluyor. Firdevs kumlarda yürüyerek nasıl ve neden köklenemediğini, tutunamadığını, bağlanamadığını ve bir kum tanesi gibi savrularak hiç iz bırakamadığını açıklıyor sanki.

Minimal dekor kadar dış sesler de atmosferi canlı kılıyor ve coğrafyanın duygu ve düşüncesini sahneye taşımaya yarıyor. Sesin seyirciyi şartlandırma, yönlendirme ve duygusal merkezi belirleme dengesi tüm öğeleri birbirine yakınlaştırıp bütünlüyor. Böylece cinayet işleyen Fridevs'in idamdan kurtulması mümkünken af dilemeyen, kimseyle görüşmek istemeyen ve fahişeliğinden utanmayan dünyası arkadan gelen seslerle gerekçelendirilerek açıklanıyor.

Yaşamak için bedeninden kaçmak ve yaşamak için yine bedenine sığınmak zorunda kalan çaresiz bir kadının ölüme giderkenki dik başlı duruşuyla oyun feminizm dersine dönüşüyor. İlk önce çocukken çok sevdiği amcasının tacizleri, sonrasında 60 yaşlarının üzerinde bir adamla evlendirilmesi ve tecavüzün evlilik kurumuyla legalleşmesi üzerine sokağa kaçıyor. Orada da sevgili diye sığınmak zorunda kaldığı adam tarafından tutsak alınıyor, tecavüz ediliyor ve satılıyor. İşte bu travmalar silsilesinden sonra 'kadın bedenini' kaçması imkansız bir kader olarak görüyor Firdevs. Madem evlilik dahil hiçbir yerde bedeninin sahibi olmayacak ve tecavüze uğrayacaksa Firdevs bilinçli bir seçimle fahişeliği sahipleniyor. Evliyken karın tokluğuna verdiği bedenini artık karşılığını yüksek meblağlarla satıyor. Dolayısıyla daha çocukken sünnet edilen ve dişil varlığı nedeniyle yok sayılan vücuduna musallat olanlara en azından yüksek bir fiyat biçerek kadın bedeniyle bir varoluş hikayesi yazıyor. Ne de olsa iş hayatından evliliğe kadın her yerde satın alınıyor ve bu durumda Firdevs satın alınmanın bedelini 'fahişelikle' resmileştiriyor dolayısıyla bedenini satarak kısmen de olsa özgürleşiyor. Bu yaptığında bir utançta görmüyor çünkü kadın bedeni zaten gasp ediliyor, hapsediliyor ya da evlilik kurumu aracılığıyla doğallıkla bedavadan satın alınıyor.

Firdevs'in edilgen başkaldırısı çok çelişkili dursa da mollaların, babaların, amcaların ağızlarından düşmeyen kutsallarla çelişmeyen taciz, tecavüz ve şiddetlerinden daha tutarlı olduğunu gösteriyor. Tüm bunlardan metnin fahişeliği çözüm yolu olarak onayladığını çıkarmak körlük olacaktır ancak sahte değerleri açığa çıkarmak ve asıl utanması gerekenleri utandırmak fahişelikle mümkün oluyor. Firdevs ölüme giderken toplumun yüzleşmesi gereken derslerle dolu hikâyesini yazar Neval El Seddavi'ye emanet ediyor ve İpek Taşdan metni sahneye taşıyarak sıfır noktasından kalkması gereken kadın meselesine ayna tutuyor ve metni Türkiye seyircisine emanet ediyor. Çünkü kadının adı hâlâ yok, çünkü kadın hala sıfır noktasında…


[1] Neval El Seddavi, Sıfır Noktasındaki Kadın, Metis Kitap

Yazarın Diğer Yazıları

Elektrikli sandalye için elektrik yok

Elektrikli sandalyeye bağlı bir mahkûmun deliryum eşiğinde olduğunu imleyen jest ve mimikleri sorduğu akıllı ve derin sorularla çatışma yaratıyor. Bir tür ‘bilge deli’ imgesi tam olarak hangisi olduğunu ifşa etmeden karakteri bıçak sırtı kaygan bir çizgide tutuyor

Tilbe Saran: ‘Afife’, gölgesine saklanan değil, kuvvetli bir ışık gibi dönemi kulağımıza fısıldayan rüyaya dönüştü

"Demet Evgar ve Serdar Biliş, hakkında çok az güvenilir belge bulunan Afife’nin, nasıl bir ortamda bu işe heveslendiğini gerçek ile kurguyu iç içe sarmalayarak, oyun içinde oyun oynatarak katmanlaştırmayı tercih ettiler. Bu da bence matruşka gibi hikâye içinden hikâye üreterek hem seyir zevkini harlayan hem de bir ayağı gerçek zeminde dolaşan bir anlatı doğurdu"

Ne sağcıyım ne solcu, Teocuyum Teocu; Sayın Bay Rock Yıldızı!

Zaten müzik mecrasında zirvedeyken başka bir mecrada üstelikte en zorlu alanlardan ‘edebiyatta’ kendini yuhlanmaya davetiye çıkaran bir karakterle takdim ediyor. Helal sana Teo!

"
"