Sosyal medyada ‘sessiz kalmıyoruz’ başlığıyla tecavüze, tacize, şiddete ve her türlü baskıya itiraz eden kadın çığlıkları yükselirken televizyonlar aynı saatte kadını evlilik programlarının baskılayıcı söylemleriyle zincirlemeye devam ediyor ve açık açık evlenmek için talip bekleyen genç kıza ‘ne işin var akşam vakti’ diye soruyordu. İsyanlar, eylemler, yürüyüşler bir yana aynı soruyu soran zihniyet gizli ve açık kodlarla alttan alta televizyonda uzun uzun ve bütün gücüyle çalışmaya devam ediyor.
Örneğin ‘Evleneceksen Gel’ adlı programda Hasan adlı genç adam, talip olduğu İrem’i artık istemediğini çünkü kızın akşamları arkadaşlarıyla dışarı çıktığını söylüyor. Hasan’ın suçlaması öylesine geniş bir kirlenmeye sebep olacak güçte ki İrem ağlamaya ve kendini savunmaya çalışarak panikliyor. İrem dışarıya beraber çıktığı kız arkadaşını tanık gösteriyor. Zaten erken döndüklerini, kız kıza gezdiklerini ve nereye gittiklerini filan sıralıyor. "Ben erkek gibi gidip geliyorum" diyerek başta kadın olarak kendini aşağılıyor ve resmen erkek egemen zihniyeti aklamakla kalmayıp kadın gibi gidecek olursa kirli, yanlış ve çirkin bir eylem yapmış olacağını kabul ediyor.
Ardından beraber gezdiği kız arkadaşına mikrofonu veriyorlar ve o da çıkıp İrem’i savunmak için Hasan’ı suçlamaya çalışıyor, “Daha aranızda ciddi bir ilişki yok, tam olarak talip olmadan hesap soramazsın.” Yani nişanlı, sözlü hele de evli olsalar İrem’i eve hapsetmek Hasan’ın zaten anasının ak sütü gibi helal sayılıyor.
İşte bu noktada ‘Evleneceksen Gel’ türevi programların söylemlerini küçümsemek yerine toplumun örf ve adetlerini nasıl kitabına uydurarak yaygınlaştırdıkları ve doğruladıkları üzerinde durmak gerekir artık. Çünkü bu programlar üstü örtülü ve konuşulmayan toplumsal sözleşmelerin ahlaksızlık boyutlarını netlikle ortaya döküyorlar. Ayrıca günümüz ilişkilerinin hem sözde muhafazakar değerlerini korumaya çalışıp hem de pragmatik olmaktan vazgeçmeyen ince hesapları görünür kılınıyor. Her kanalda saatlerce süren bu programlara Cem Yılmaz ‘tapu kadastro’ derken aslında hiç de komedi yapmıyor.
Televizyon, neredeyse tüm kanallarda günde ortalama 3,5 saat evlilik programları yaparak kadını ‘aile’ miti altında eve tıkmaya çalışırken sistem ideolojisine hizmette sınır tanımıyor. Bu arada 2016 hükümet programında, “görsel, işitsel ve sosyal medyadaki tüm yapımların geleneksel aile değerlerine uygun olması için tedbir alınacağı” belirtildi. ‘Aile’ başlığı altındaki 97’nci maddede “Görsel, işitsel ve sosyal medyanın haber, magazin, film ve benzeri tüm yapımlarının geleneksel aile değerlerimize uygun olmasına yönelik tedbirler alınacak; olumsuz yayınları caydıracak etkin düzenlemeler yapılacaktır” denildi.
Yani aslında o saatte dışarı çıkılmayacak, herkes evlenecek ve ‘geleneksel aile değerleri’ kadını sınırladığı, baskıladığı ve hapsettiği sürece zarar görmeyecek. Ne de olsa adının içinde "kadın" kelimesi geçen bir bakanlık yerine Aile ve Sosyal Politikalar Bakanlığı var memlekette. Kadının aile kurumu içinde var olabileceğini ve sosyal politikalar gereği evlenmesi gerektiğini televizyonda kadına dayatılan programlardan 24 saat izlemek mümkün, hatta kaçış yok! Evet kadını tek başına birey olarak tehlike görüp kurban eden bu sistem de aslında insanlığa her saniye tecavüz ediliyor. Gündüz kuşağında herkesin içinde adamın biri ‘akşam vakti’ gezdi diye evlenmekten vazgeçip kızı azarlıyorsa ve kız da gözyaşlarına boğulurken araya şarkı türkü girip göbek atılıyorsa her saniye tecavüz ediliyor ve alkışlanıyor demektir.