31 Aralık 2017

Karanlık tarihi ifşa eden ilk müze; Balat Monologlar Müzesi

Balat Monologlar Müzesi belki de Auschwitz Nazi kamplarının müze gibi gezdirilmesine denk düşen bir farkındalık yaratırken kimseyi incitmeden acı ve utanç dolu gerçeği anlatıyor

Yuvakimyon Rum Kız Lisesi her açıdan çok hüzünlü ve utanç dolu yakın tarihin yaralı bir güzeli ve öyle güzel öyle güzel ki ucubeleşen İstanbul’a ve İstanbulluya neleri yakıp yıktığını hatırlatan nefis bir şiir gibi… Ve bir okulun özellikle de ‘öteki’ kabul aedilenlerin okulunda tiyatro yapılması başlı başına bir manifesto. Hem tiyatroyu mekan temelli tanımlardan bir kez daha kurtardığı hem de terk edilmiş daha doğrusu terk ettirilmiş bir okulu sahne ilan ettiği için metne dahli olan anlamlar silsilesi oluşturuyor. Elbette postanede, hastanede ya da herhangi bir lise de bu metinler sahneleniyor olsaydı göndermeleri farklı olacaktı. Ancak iyi ki projenin yaratıcısı Ahmet Sami Özbudak bu enfes harabe okulu bulup bizi oraya çekerek adeta suça, katliama, haksızlığa en azından sessiz kalarak paydaş olan büyük kitleyi suçüstü yakalıyor. Çünkü izleyicinin izlediği her sahne aslında bir gerçeğe gönderme yaparken gerçek hayatta linç ve yağmacı kültüre seyirci kalan seyirciyi iki farklı seyirle karşı karşıya bırakıyor. Yani evet birincisi o anda izlemekte oldukları oyun, diğeri o oyunun temsil ettiği gerçeği izleme hali…

Öte yandan tarihi bir İstanbul semtinde bolca fotoğraf çekilmesine de vesile olan Balat Monologlar Müzesi neden bir semtin yaşanmaz kılınarak ‘müze’ye dönüştüğünü de açıklıyor. Dahası belki de ilk kez bir okul tarihin karanlık sayfalarından kendisine sahte kahramanlık üretmek yerine 'gerçek'le yüzleşiyor, yüzleştiriyor. Her sınıfta farklı bir metnin canlandırıldığı ve her birinin 15 dakika sürdüğü ve dolayısıyla bir kere giderek tüm oyunların izlenemediği post modern bir çığlık. Kaldı ki 4 tam metin izlemek ve dört ayrı duygu ve düşünce dünyasına vakıf olmak yeterince doyurucu ve sersemletici bir etki yaratıyor. Çünkü hoşgörü ve misafirperverliğiyle övünen bir halkın aslında azınlıklarına neler çektirdiğinin canlı bir tutanağına dönüşen bu lise seyirciye göstere göstere öğretiyor. Bahçesinde 25-30 yıl öncesine kadar liseli kızların oyun oynadığı okulun sınıflarında şimdi profesyonel oyuncu ve yönetmenler eşliğinde yeni yazarlara şans tanınması sanki sessiz kılınan genç yaratıcılara şans tanımaya çalışıyor. Oyun Müzesine dönüşen okul izleyiciyi her odada başka bir hayata çağırıyor ve odalardan yükselen sesler birbirine karışırken dört duvar arasına saklanan bambaşka yaşamlar şaşırtıyor, üzüyor, güldürüyor ve bir şekilde büyülü bir etkiyle seyirciyi yolcu ediyor. Seslerin birbirine karışması ve anlatıların birbirinden bağımsız yapısı ve devamlılık içermemesi seyirciyi bir oyun izlediği fikrinden kısmen uzaklaştırarak her defasında gerçeğe yaklaştırıyor.

Mutluyum Çünkü Burada Uçaklar Yok adlı metinde Adnan Devran’ın canlandırdığı Suriyeli gencin travması hiç abartısız izleyenlerin etine kemiğine işliyor. Ne şahane bir oyunculuktur ki cidden acaba oyuncu mu gerçek mi şüphesi metni aşıyor. Her şey Bitmiştir Artık oyununda ise Merve Engin, Haydar Köyel ve Tuğçe Şahin dört duvara saklı aşkları, aldatmaları, affetmeleri ve affedememeleri resmen evine gizlice sızdığınız ve bilmemeniz gerekenlere tanık olduğunuz duygusundan kurtulamayacak kadar hakiki hissettiriyorlar. İnsan uzun uzun alkışlamak istiyor ancak zil çalıyor ve yan odalarda yeni hikayeler seyirciyi davet ediyor. Balat’ın Sırrı- NO: 5’te ise Erol Babaoğlu’nun canlandırdığı Derviş aklıyla kalbi arasında gidip gelirken seyirciyi de duygu ve düşünce dünyasında bir beşikte tatlı tatlı sallıyor. Modern Zamanlarda Maria Palelogina oyununda Batur Belirdi’nin doyumsuz performansıyla Balat’ın delikanlı abisi aslında aşkın modernlik filan anlamadığını tutku taşan bir dille kendi üzerinden ispatlıyor sanki. Ah bir de Melis Öz’ün armonikası ve herkese bulaşan gülümsemesi var ki tüm Sakıncalı Komşu’larla akraba olma iyiliğine götürüyor…

Ezcümle Balat Monologlar Müzesi belki de Auschwitz Nazi Toplama Kamplarının müze gibi gezdirilmesine denk düşen bir farkındalık yaratırken kimseyi incitmeden acı ve utanç dolu gerçeği anlattığı için üzerinde çok yazılması ve düşünülmesi gereken bir proje olarak büyük bir sorumluluğu yerine getiriyor. Tiyatro bir kez daha misyonunu tam manasıyla yerine getiriyor.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Bartleby bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi’nde ‘durmayı tercih ediyor’

Ah Bartleby, ah insanlık, ahhh dünya! Senin ahın her ‘hayır’ demeye cüret edildiğinde aynı tazelikle duyuluyor ve bu sezon Cihangir Atölye Sahnesi seni tercih ettiği için bu ahhh çok doğru bir yerden yüreklere, akıllara değmeye zarifçe dokunuyor, izi kalıyor

Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür ve "Uzun Yol"

"Yüzleşmek suçun gerçekliğini kanıtlamaya mı gerekçelerini anlamaya mı yaklaştırır?", "Yoksa yüzleşmek intikam ve misilleme tuzaklarından uzaklaştırarak dengeyi mi sağlar?", "Yüzleşmek suçluyu aşağılamanın medeniyet maskesiyle saldırısı mıdır?", "Bağışlama, insanın önce kendisini sonra çevresindekilerle ilişkilerini onaran bir erdem midir?" … Ya da "Affetmeden uzlaşmak mümkün müdür?"

"Tarihte Yaşanmamış Olaylar" yaşıyor!

-Oyun büyük cümleler, çarpıcı sloganlar, ağır mesajlar ya da çiğ esprilerle seyirciyi etkilemek yerine transparan ilmeklerle birbirine bağlanarak Ülkü Tamer duygu ve düşünce dünyasına hizmet ediyor

"
"