Gomidas Osmanlı Dönemi'nde yaşayan Ermeni bir müzisyenin hayatını anlatan bir tiyatro oyunu olarak büyülemiyor sadece! İncelikle yazılan metnin, mekan ve müzik öğelerinin farklı kullanımı da büyük bir zenginlik yaratıyor. Oyun Fatih'te, Surp Vortvots Vorodman Kilisesi'nde sahneleniyor ve seyirci bir tiyatro salonunda değil, bir kilisede oyun izlediğinden seyir pratiğinin derinliği ve etkisi tamamen değişiyor. Dolayısıyla oyunun yapımcısı, yazarı ve oyuncusuyla ayrı ayrı konuşma gereği duyduk ve böylesine büyük bir sanatçımızı böylesine bir semtte ve salonda, böylesine bir koro eşliğinde sunma cesaretini gösterdikleri, kültür sanat dünyasına katkıları ve seyirciye verdikleri değer ve özen için çok teşekkür ediyoruz.
Ahmet Sami Özbudak: Kırılmış bir kalp hepimizde var!
Ahmet Sami Özbudak
Öncelikle son yıllarda yıldızı yükselerek parlayan oyunun yazar ve yönetmeni Ahmet Sami Özbudak'a soruyorum.
- Gomidas gibi sesi, dünyada yankı bulmuş bir müzisyenimizi ben oyundan önce bilmiyordum. Siz nasıl keşfettiniz, neden oyun olması gerektiğini düşündünüz?
Ben yaklaşık 8 yıl önce Hayal-i Temsil metnini çalışırken karşılaştım Gomidas'la. Hem hikâyesi hem de müzikleri inanılmaz etkileyiciydi. Onu kalbime alıp demlemeye bıraktım. Zamanı gelince uç veren bir çiçek gibi oldu ve ben de peşine düştüm. Uzun bir yolculuğun sonucudur bendeki Gomidas. Bu hikâye sadece oyun değil, roman, film, dizi film olabilir. Umarım olur ve daha çok ses bulur Gomidas.
- Kahraman hayali bir koyunun peşinden yaşam hikâyesini anlatırken sanki özenle aile veya özel hayatına dair çok az bilgi veriyor. Neden bunu tercih ettiniz?
Gomidas bir deha, muhteşem bir kariyer yapmış bir isim. Bu kısmı göz kamaştırıyor ama ben bana yakın olan hikâyeyi onun çocukluğunda ve özel hayatında buldum. Yazarken bu hatta gezinmek hoşuma gitti. Kariyer, güç ve ün bazı insanlarda olabilir ama kırılmış bir kalp hepimizde var. Gomidas'a yakın hissetmemizin sebebi bu olmalı diye düşünüyorum.
- Ermeni müziği ile Türk, Pers ve Kürt namelerini Batılı formda harmanlayan bestelerinin 3000'i aştığını okudum. Siz müzikleri nasıl ve neye göre seçtiniz?
Ben yazarken bol bol Gomidas dinledim ama iş seçmeye gelince şahane müzik adamı Hagop Mamigonyan'a bıraktım kendimi. O da metni çok iyi hissetti ve oyunla hemhal olacak en iyi şarkıları seçti diyebilirim. Bu bağlamda da Lusavoriç Korosu'na da buradan selam yollamak isterim.
- Mekanı işlevselleştiren, kentin belleğine değerli katkılar sunan işlerinizi tiyatro seyircisi büyük hayranlıkla takip ediyor. Sayenizde farklı semtlere kültür-sanat aktiviteleri için giden ve sizin fenerinizle aydınlanan semtler, mekanlar çok şey düşündürüyor. Neden Surp Vortvots Kilisesi'ni seçtiniz?
Burada yapımcımız Ersin Umut Güler'in ısrarı büyük. Ben oyunu normal bir sahneye göre yaptım ama kilise fikri hep vardı. Seyirciyi İstanbul'un göz ardı edilmiş semtlerinden birine getirmek büyük zorluk fakat seyirci için hikâye bu yolculukla başlıyor. Düşünsenize insanlar bir zamanlar Gomidas'ın da ayak bastığı Surp Vortvots Vorodman Kilisesi'ne geliyor ve onun hikâyesini dinliyor. Hem deneyim hem de tarihsel bellek için önemli bir adım gibi geliyor bana bu.
- Oyun bittiğinde seyirci bir ayinden çıkmış gibi sarsılmış, etkilenmiş ve genellikle tek kelime edemeyecek kadar derinleşmişti. En azından benim gözlemim böyleydi. Durumu yorumlar mısınız? Neden ve nasıl bu kadar sarsıyor Gomidas?
Çünkü çok gerçek bir hikâye karşımızda. Biz de bu hikâyeyi Gomidas'ın ruhuna halel getirmeden, samimi ve en bildiğimiz duygularla anlatmaya çalışıyoruz. Dediğiniz gibi bir etki oluyorsa ne âlâ; bundan mutlu oluruz. Sanırım bu sorunun cevabı Gomidas'ın ta kendisi, müziğiyle, duygusuyla, varlığıyla çarpıyor insanı.
Ersin Umut Güler: Her oyunumuzda algıyı alışkanlıktan kurtaracak bir yolculuğun içerisinde olmak bana heyecan veriyor
Ersin Umut Güler
- Ersin Umut Güler, yapımcısı olduğunuz Gomidas oyununun Yolcu Tiyatro için yeri nedir?
Gomidas, Yolcu Tiyatro'nun 6'ncı prodüksiyonu. Her oyunun ayrı ve özel bir hikâyesi var benim için; ancak bu sefer sevdiğim bir tiyatro metnini sahneye taşımanın yanı sıra hayran olduğum bir sanatçının hayat hikâyesini aktarıyoruz seyirciye. Oyunu İstanbul'un eski semtlerinden ve kiliselerinden birinde, Lusavoriç Korosu'yla ve her performans gününde, sahne üstü ve altı 50 kişilik bir ekiple sahnelememiz bizim için ayrıca heyecan verici.
- Yolcu Tiyatro'nun farklı bir ideolojisi ya da vizyonu, misyonu var mı?
Yolcu Tiyatro hep bir sözü, derdi olan oyunlar sahneledi ve sahnelemeye devam edecek. Yaşadığımız ülkeye, dünyaya dair söyleyecek sözümüz var. Dert ettiğimiz hikâyeleri seyirciye aktarmanın yanı sıra her oyunda sahne üzerinde farklı biçimler deniyoruz. Son olarakta Gomidas'ı bu haliyle kilisede sahnelemek ve bunun sürekliliğini sağlamak hem bizim hem de seyirci için farklı bir sanatsal deneyim. Oyunlarımızda, öz ve biçime dair eskiden yaptığımız ve başarılı olan sahnelemelerimizi tekrar etmeden yeninin peşinde olmak ve her oyunumuzda algıyı alışkanlıktan kurtaracak bir yolculuğun içerisinde olmak bana heyecan veriyor.
- Gomidas'ı tiyatro salonlarında da izleyecek miyiz? Yoksa hep aynı kilisede veya sadece kiliselerde mi sahnelenecek? Neden?
Biz oyunu en yakışacağını düşündüğümüz alanda hem anlam üreten hem seyir zevkinin çok yüksek olduğu Kumkapı'daki Surp Vortvots Vorodman Kilisesi'nde sahneledik ve umarım uzun yıllar aynı kilisede sahnelemeye devam edeceğiz. Şehir dışı, yurt dışı turnelerimiz olacak ilerleyen aylarda ve yıllarda. Öncelikli hedefimiz her gittiğimiz yerde kilisede sahnelemek ancak mümkün olamayacağı yerler olursa oradaki alan ya da sahne koşullarına adapte edebileceğimiz esnekliğe sahibiz ve bunun hazırlığını yaptık. Antik tiyatrolarda, farklı mekanlarda ya da sahnede de oynanabilir Gomidas.
- Bütün hikâyeye eşlik eden Lusavoriç Korosu şahane bir müzik ziyafeti sunuyor. Bu maliyetli şölenin altından nasıl kalkıyorsunuz?
Lusavoriç Korosu ve şef Hagop Mamigonyan'ın varlığı Gomidas projesi için çok kıymetli. Seyircilerden, teatral ve müzikal haz adına çok güzel cümleler duyuyoruz ve bu durum bizim için çok anlamlı. Yolcu Tiyatro bağımsız, özel bir tiyatro olarak hep prodüksiyon gerektiren, sahne üstünde ve sahne arkasında büyük bir ekibin çalıştığı oyunlar yaptı. Bu bakımdan böyle bir prodüksiyon için de hazırlıklıydık. 1929 yılında İstanbul'da kurulmuş Lusavoriç Korosu, 40 kişilik kadrosuyla sahnede Gomidas eserlerini seslendiriyor ve sahne sınırlarının dışında bir kilisedeyiz. Kilisede oynamak, her performans günü için onlarca ışığı ve teknik malzemeyi kiralamak elbette ciddi bir maliyet yaratıyor. Yolcu Tiyatro kendi öz gücüyle, sınırlarını zorlayarak, hayalindeki en ideal haliyle sahneledi Gomidas'ı ve bu da oyuna emek veren herkesin içine sindi. Şimdi seyircinin de ilgisi ve yolda bize inanların katkılarıyla devam ediyoruz.
- Biletler çok önceden tükeniyor. Seyirciyi alışmadıkları, çoğunlukla bilmedikleri bir yere getirmenin sırrı nedir? Sizce bu ilgiyi nasıl değerlendirmeliyiz?
Seyirci için farklı ve özel bir deneyim kilisede 40 kişilik bir koroyla oyun izlemek. Kumkapı, tiyatro seyircisinin alışık olduğu merkezi bir semt değil. Başından beri buraya seyirci nasıl gelecek diye düşünenler oldu ancak hep inandım seyircinin yoğun ilgi gösterip bu deneyimin bir parçası olmak isteyeceğine ve Kumkapı'da, kilisede sahnelemek konusunda arzulu ve kararlı oldum.
Başta Ahmet Sami, Fehmi, Hagop ve Lusavoriç Korosu olmak üzere sahne üstü ve altı yaratıcı ekibe, Yolcu Tiyatro emekçilerine ve bu projeye inanıp katkı sunan onlarca insanla beraber Gomidas oyunun yolculuğuna el vermiş yaklaşık 80 kişiye, Gomidas'ı var ettikleri için sonsuz teşekkürler. Ne mutlu bize ki, yalnız değil hep beraberiz.
Fehmi Karaarslan: Kendinde sanatı seven değil sanatta kendini seven biri olamaya çalışıyorum diyebilirim
Fehmi Karaarslan
- Gomidas'ı bir akıl hastanesinde canlandırıyorsunuz ve yine de çok aklı başında bir dehayı oynuyorsunuz. Nasıl bir denge ve dengesizlik gerektiriyor?
Özellikle akıl hastanesinde yani sondan başlamak dengesiz bir zemine oturtuyor oyunu hem izleyici hem de benim için. Fakat bu dengesiz yapı zamansal git gelleri mümkün kılarak zamanda yolculuk yapan bir dahinin hayatına odaklanmamıza imkan tanıyor. Aslında bu dramaturjik kurgu Gomidas'ın kendi zihninde de bu şekilde varolmuş gibi geliyor bana. Yani bir sürü yaşanmışlıklar ve başarılar sonunda akıl hastanesinde kendine sorduğu o büyük soru: ben gerçekten var mıydım? Dahilik ile deliliğin sınırları zorlanıyor aslına bakarsanız. Ayrıca hepimizin zaman zaman sorabileceği varoluşsal bu soru havada asılı kalıyor oyun sonunda...
- Canlandırdığınız müzisyeni insan olarak nasıl değerlendirirsiniz? Sizce nasıl bir hayat Gomidas'ınki ve ne kadarını sahnede anlatıyorsunuz?
Onun yaşamının bütünü başlı başına bir külliyat. Tabii ki seçimler yapmamız gerekti ama ruhsallığını hikâyenin detaylarından bağımsız olarak sahnede var etmeye çalıştık. Onu hep çocukken Kütahya sokaklarında şarkı söylerken hayal ediyorum. Erken kayıpları, evsiz ve yurtsuz kalışı, sürüklenişi, yalnızlığı, tutamadığı yasları, aşkları, umutları ve müziği keşfedişi… Sanki ruhundaki derin sızıya sesi merhem oluyor. O öyle bir merhem ki başkalarına da şifa oluyor.
- Sahnede yalnızsınız ve adeta arenaya atılmış bir av gibi küçük ve dar bir oyun alanınız var. Çok zor değil mi?
Sahnede olmanın ta kendisi başlı başına sunaktaki kurban ve izleyen ilişkisini içinde barındırıyor gibi. Belki de o yüzdendir tiyatro perdesinin kırmızı olması... Ve yine bu risk yüzünden sahnede olmayı ve oyun oynamayı çok seviyoruz. Bu arenada bize eşlik eden en büyük destek hikâyemiz ve imgelerimiz. Böyle güçlü bir text, mekan, koro ve seyir biçimi bana yeterli oyun alanını sunuyor diyebilirim...
- 'Sesinin duyulduğu yer deniz kıyısı olan' eşsiz bir sese can vermek korkutucu bir sorumluluk olmalı. Nasıl hazırlandınız oyuna?
Tabii bu büyük bir sorumluluktu ve hassas bir ön hazırlık gerektirdi. Gomidas'ın müziği başucumdaydı hep, ayrıca onun bu besteleri yaparkenki ruh halini hep hayal ettim. Yaşanan olaylara herkesin tepkisi farklı olabilir, ama ben Gomidas'taki etkisine müziği aracılığıyla temas ettim diyebilirim. Çocuk Soğomon ve kendini var etme çabası, sesini keşfettikten sonra etki yarattığı çevresiyle ilişkisi, yaşadığını kendine ispat etme arzusu, tam umudunu yeniden kazanmışken gelen sürgün günleri… Hepsi sesindeki tınıda saklıydı sanki... Tabii bunun dışında role hazırlık süreci boyunca hem metin gereklilikleri hem de Gomidas'ın yaşamı üzerine uzun etütler yaptık...
- Oradan oraya sürgün giden bir müzisyenin dramını köpürtmeden, hiç kanırtmadan canlandırıyorsunuz. Bu hassas ve mesafeli duruşun sebebi nedir?
Gomidas'ın ruh hâlini sahnede yaşatırken aynı anda çok katmanlı bir hikâyeyi aktarmak hassas bir tartım gerektirdi. Oyuncu olarak güdüsel bir çoşkuyla salt delilik durumuna sarılmak pekala mümkün fakat provalarda gördük ki bu delilikle gelen dengesizlik seyircinin hikâyeyle buluşmasına mani oluyor. Oyuncu olarak ilk görevimizin aracı olduğumuzu unutmamak olduğunu bilmek bence çok kıymetli bu meslekte. Hem yaratıcı çoşkuyu taşıyıp hemde o akşam seyircinin orada olma sebebini unutmadan sahnede olmak elzem geliyor. Kendinde sanatı seven değil sanatta kendini seven biri olamaya çalışıyorum diyebilirim özet olarak...