09 Kasım 2020

Ya hep beraber, ya hiç birimiz

Sürü halinde, gruplar halinde yaşamayı binlerce yıldır adet edinmiş insanlara "Hastalık var; birbirinize sokulmayın, evlerinizden çıkmayın!" dediğinizde önce çaktırmadan kaytarmaya başlıyorlar; zorlarsanız zamanla depresyona girip bunalım geçiriyorlar

Şu pandeminin akıl sağlığımızı olumsuz etkilediğini yansıtan yayınların sayısı giderek çoğalıyor. Korona konusunda bilgimiz ne kadar azsa, bugüne kadar gelmiş geçmiş salgınlarda görülenden daha çok sayıda insanın birbirinden uzaklaşmasının, evlere kapanmak zorunda kalmasının psikolojik etkileri konusunda da bilgimiz o kadar noksan.

Gelirin aniden büyük çapta azalmasının, bunun ne kadar devam edeceğinin bilinmemesinin, hastalığa yakalanma korkusunun da etkileri önemli ama Korona'nın ruhumuzu sıkan en önemli niteliği, aldırdığı tedbirlerin insanların başat bir özelliği ile çelişmesidir.

Birbirimizden uzak durmak, kahvelerde, düğünlerde bir araya gelememek, halay çekememek, evlere tıkanmak, insanların hangi özellikleri ile çelişiyor? Sürü, grup halinde yaşayan canlılardan olma özelliğimizle çelişiyor!

Biz de koyunlar, keçiler, kurtlar, tilkiler ve filler gibi bir arada yaşayan, bir arada gezen yaratıklardanız. Köpekler de öyledir: Bir mahalleye yabancı geldiğinde havlayarak birbirlerini uyaran köpeklerden farklı olarak tek başlarına yaşayan kediler, böyle bir gelişmeyi az ötedeki hemcinslerine duyurma ihtiyacını hissetmez, uyuklamaya ya da kıçlarını yalamaya devam ederler...

İnsanların da semte bilmedikleri geldiğinde birbirlerini bir şekilde uyardıklarını biliyoruz. İlhami Algör'ün "Fakat Müzeyyen bu derin bir tutku" romanından bir paragraf okuyalım: "İkiledim, Tophane denilen, liman bitirimleri, fetbazlar, üçkağıtçılar, cazgır karılar, sert delikanlılar semtinin bağrına daldım. Set üstü kahvede başlar döndü. Hafif bir rüzgar esti. Semtin erken uyarı sistemleri çalışıyordu..."

Sürü halinde, gruplar halinde yaşamayı binlerce yıldır adet edinmiş insanlara "Hastalık var; birbirinize sokulmayın, evlerinizden çıkmayın!" dediğinizde önce çaktırmadan kaytarmaya başlıyorlar; zorlarsanız zamanla depresyona girip bunalım geçiriyorlar. Dahası da var: Son zamanlarda bir çok ülkede görüldüğü gibi sokaklara dökülüp isyan ediyor, cam çerçeve kırıyorlar. Bu ayın başında Madrid'de, Barselona'da, Malaga da ve daha bir çok Avrupa kentinde korona nedeniyle getirilen kısıtlamalar şiddet gösterileri ile protesto edildi, bir sürü vatandaş ve polis yaralandı.

Sürü halinde yaşayan yaratıklar, sadece mahalleye yabancı geldiğinde mi, sadece dedikodu ya da geyik yapmak için mi bir araya gelirler, iletişirler? Hayır, balıkların sürüler halinde dolaşmaları, kuşların yığışarak bir arada uçmaları, havada kuş girdapları oluşturmaları bambaşka bir duruma karşı oluşan bir tepkidir: Tehlike belirdiğinde bu sürüler çoğalır, büyür, devinimler hızlanır.

Peki insanlar? Onlar da aynı şeyi yaparlar, algıladıkları tehlike arttıkça, bir araya gelme, tek tek değil, beraber devinme eğilimleri artar. Korona varken bu tepki insanlara zarar verir ama tehlike, koronanın yönetilememesinden kaynaklanıyorsa ve özellikle ülkedeki atmosfer bu konuda eleştirilere kulak asılmamasına neden oluyorsa - ABD de gördüğümüz gibi - sonunda toplu devinim büyür ve beceremeyen gider.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP, CHP'nin gerisinde kaldı; başka bir şey olmadı mı?

İktidarın ikinci plana düşmesi çok önemlidir ama iktidarın dayanağı olan, her fırsatta vurguladığı düşünce ve inanç tarzının etkisini yitirmesi çok daha önemlidir ve kalıcıdır

AKP artık birinci parti değil! Sonra ne olur?

Otoriter bir rejimden demokrasiye geçiş ne zaman sona erer? Bu sorunun cevabını vermek öyle kolay değil; demokrasiye yöneliş ile demokrasinin pekişmesi arasında fark var. Demokrasinin, bir kez varıldığında, sonsuza dek duvarlarındaki muhallebileri yalayacağımız bir cennet olmadığını da unutmamız gerekir; demokrasi daha çok Tokat'ın bazı yörelerinde oynanan omuz halayına benzer, alttakilerin omuzlarına basmış, keyifle oynayan kimseleri taşıyanlar yorulduklarında sona erer

İçen de, üreten de, sunan da mı lanetlik?

Düşüncelerimizin değiştirilmesi için yapılacak girişimlerde başlıca iki yol kullanılabilir: Bilimsel gerekçelerle desteklenen tartışmaya dayalı ikna yolu ya da önyargılar, semboller ve imgeler kullanılarak düşünceyi sınırlayan bir yaklaşım tercih edilebilir. Kişinin davranışını etkilemek için düşünceyi sınırlayan yöntemler değil, bilimsel gerçeklere dayalı ve müzakere ile sürdürülen demokratik bir ikna yolu yeğlenmelidir