14 Mart 2024

İçen de, üreten de, sunan da mı lanetlik?

Düşüncelerimizin değiştirilmesi için yapılacak girişimlerde başlıca iki yol kullanılabilir: Bilimsel gerekçelerle desteklenen tartışmaya dayalı ikna yolu ya da önyargılar, semboller ve imgeler kullanılarak düşünceyi sınırlayan bir yaklaşım tercih edilebilir. Kişinin davranışını etkilemek için düşünceyi sınırlayan yöntemler değil, bilimsel gerçeklere dayalı ve müzakere ile sürdürülen demokratik bir ikna yolu yeğlenmelidir

Martın onunda gazetelerde okuduk: Diyanet TV’ de yayınlanan bir programda Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyelerinden biri, alkollü içecek üreten, taşıyan, sunan, servis eden ve alkolden kazanç sağlayana "lanet" edildiğini ileri sürmüştü. 

Üretmek, taşımak vb. lanetlenesice eylemler midir? Pek emin değilim.

Kullanmak? Kuşkusuz zararlıdır!

D. Robinson, bu ay, BBC Future’daki yazısında  “Alkol bir zehirdir. Ölümcül kazalara yol açar, karaciğer hastalıklarına da neden olur. Küçük miktarları bile kansere yol açabilir.  Dünya Sağlık Örgütü, bu nedenle  ‘alkol tüketiminde, sağlığı etkilemeyen güvenli bir miktar’ diye bir şeyin bahis konusu olmadığını ilan etmiştir” demektedir. 

Diyanet İşleri Başkanlığı Din İşleri Yüksek Kurulu Üyesi İdris Bozkurt,
alkollü içecek üreten, taşıyan, satan ve servis edenlere 'lanet' edildiğini savundu

Alkolün olumsuz etkileri konusunda yeni bilgiler edinmekteyiz: Sinir sisteminde gelişimin ergenliğin ilk yıllarında sona erdiği sanılırdı. Son yıllarda bunun 25 yaşına kadar, bazen daha da uzun süre devam ettiği  anlaşıldı. Beyin, gelişimi bütünlenmeden içki içmek bu organa çok zarar verebilmektedir; bu da anlaşıldı.

Alkol bağımlılığının bir genetik temele dayandığı da biliniyor. İleri düzeyde alkol bağımlılığı riski ile ilişkili genler, erken yaşta içmeye başlayanlarda daha çok etkili olmaktadır. Güney Carolina Tıp Üniversitesi'nden L. Squeglia, “Alkol alınmaya ne kadar geç başlanırsa bu genlerin devreye girme olasılığı o kadar azalır" diyor.

Alkolün, beynin gelişimini bütünledikten sonra görülen zararları? Bunlar konusunda da kuşku yok.  

Peki, alkolün kötü olduğu gerçeğini yaygın bir şekilde anlatmak istiyorsak “Din böyle söyler ” demek yeterli bir yol mudur?

Halkı çeşitli konularda dini gerekçelerle ikna etmek ne kadar başarılı olmaktadır?

Bu yöntemin sonuç sağlayıp sağlamadığına bakmalıyız.

“Bekareti evlenmeden önce yitirmek” bir çok dinde  günah sayılır. Bu konuda dini örgütlerin yaptıkları çalışmaları inceleyerek belki bazı şeyler öğrenebiliriz.

ABD de özellikle Katolik Kiliselerinin önderliğinde 1933 de başlamış olan ve bazı hükümetlerin sağ oyları derlemek için büyük meblağlarla destekledikleri, “Bekaret yemini” kampanyaları  düzenlenmişti: Gençlere, evleninceye kadar cinsel ilişkiye girişmeyeceklerine dair yemin ettiriyorlardı. Hareket, “Gerçek Aşk Bekler” başlığını taşıyordu. Zamanla buna “Gümüş yüzük” programı da eklendi. Bu programa katılan gençler, evleninceye kadar cinsel ilişkiden uzak  kalacaklarına dair ettikleri yeminin bir sembolü olarak sol ellerinin yüzük parmağına gümüş bir halka takıyorlardı.

Bu  kampanyalar nasıl bir  sonuç sağladı?

Bir çok araştırmanın benzer sonuçlarının birinden söz açalım:

A. M. Landor ve arkadaşları, ABD de, Southeastern State Üniversitesi’nde çok sayıda öğrenciye uyguladıkları anketten elde ettikleri sonuçları şöyle açıklamışlardı:

“Bulgularımız, bu yöntemin riskli cinsel davranışlara katılımı azalttığını kanıtlamamış, aslında bazı alanlarda riski arttırabilme potansiyelini taşıdığını yansıtmıştır. Bu  programların sosyal maliyetinin yeniden incelenmesi gerektiği anlaşılmıştır: Sonuçlar, bekareti sürdürme sözü verenlerin %65'inin cinsel ilişkiye girdiğini ve %77'sinin oral seks yapmış olduğunu göstermektedir . Katılımcılarının çoğunu istenmeyen gebelikler ve cinsel yoldan bulaşan hastalıklar olasılığı ile  karşı karşıya bırakabilecek bekaret sözü verme yolunu tutanlarla cinsel perhiz programlarına katılmayanlar karşılaştırıldığında varılan sonucun, ailelerin, okulların ve  toplumun yararına olmadığı görülmüştür.”  

Bu gerçekler nasıl yorumlanır?

İnsanları bir konuda ikna etmek için “din böyle gerektirir” demek, hatta bu savı ödeneklerle, yüzüklerle pekiştirmek yeterli bir sonuç sağlamıyor: Evlilikten önce sevişmeyi engelleme bahanesiyle bol maddi destek sağlayan hükümetler, belki, böyle davranarak dine bağlı oldukları izlenimi veriyorlar ve seçimlerde bundan yararlanabiliyorlar ama bu tutum, vatandaşlara sağlık ve dirlik sağlamıyor.  

Alkolün kötü olduğu gerçeğini etkin bir şekilde anlatmak istiyorsak “Din böyle ister” in ötesinde ve bilimin bize öğrettiği gerçekleri yansıtarak açıklamaya girişmemiz gerekir. 

Sudanın diktatörü Numeyri, güttüğü ülkenin ekonomisi - sayesinde - çökmeye başladığında halkının desteğini yitirmekte olduğunu anlayınca dini açıklamalara girişmiş, İslam'ın yasalarını eksiksiz uygulayacağını ilan etmiş ve binlerce şişe alkollü içkiyi Nil Nehri’ne döktürmüştü.

Dini kullanarak yapılmaya çalışılan açıklamalar, halkı ikna etmiş, Numeyri’yi kurtarmış mıydı?

Hayır! Diktatör, 1985 te  gerçekleşen bir darbe ile iktidarını yitirmişti.

Yazarın Diğer Yazıları

AKP, CHP'nin gerisinde kaldı; başka bir şey olmadı mı?

İktidarın ikinci plana düşmesi çok önemlidir ama iktidarın dayanağı olan, her fırsatta vurguladığı düşünce ve inanç tarzının etkisini yitirmesi çok daha önemlidir ve kalıcıdır

AKP artık birinci parti değil! Sonra ne olur?

Otoriter bir rejimden demokrasiye geçiş ne zaman sona erer? Bu sorunun cevabını vermek öyle kolay değil; demokrasiye yöneliş ile demokrasinin pekişmesi arasında fark var. Demokrasinin, bir kez varıldığında, sonsuza dek duvarlarındaki muhallebileri yalayacağımız bir cennet olmadığını da unutmamız gerekir; demokrasi daha çok Tokat'ın bazı yörelerinde oynanan omuz halayına benzer, alttakilerin omuzlarına basmış, keyifle oynayan kimseleri taşıyanlar yorulduklarında sona erer

Hiç sevmediklerimize de “sayın” dememiz gerekir mi? 

Kelimeler zamanla normal anlamlarını yitirip kötü anlamlar bürünüyor, o zaman yerlerine yenileri kullanılmaya başlanıyor. Tabii bunların da ömürleri sınırlı