19 Şubat 2024

Üniversite eğitimi konusunda bilmediklerimiz

Ne yapmalı? Özerklik, her konuda gerçek değerden başka bir şeyi kıstas kabul etmeyecek bir atanma ve seçim sistemi gerektiğini biliyoruz

Türkiye’de 188 üniversite var. Bunlara her sene birkaç tane daha ekleniyor. The Times Higher Education World University Rankings 2023 (The Times Yüksek Eğitim Dünya Üniversite Sıralamaları) gibi çok ciddi bir değerlendirmeye tabi tutulduklarında üniversitelerimizden ancak üçü, dört yüzüncü ile beş yüzüncü üniversite arasında yer alabilmiştir. Üniversitelerimizden yetişen gençlerin uluslararası düzeyde yeterince bilgilendirilemedikleri konusunda da yayın ve şikâyet pek çoktur. 

Ne yapmalı? Özerklik, her konuda gerçek değerden başka bir şeyi kıstas kabul etmeyecek bir atanma ve seçim sistemi gerektiğini biliyoruz. 

Yeterince bilmediklerimiz de var.

***

Tıp fakültesinde öğrenciydik. Hocalarımızla beraber hastaları dolaşır, yorumlarını dinlerdik. Bir gün iç hastalıkları profesörlerinden biriyle “vizite” çıkmıştık. Bir hastanın yanına vardığımızda, hoca, bizi koridora çağırdı; belliydi, bu vatandaşın hastalığının kötü gelişimi konusunda söyleyeceklerini, hastanın yanında açıklamak istemiyordu. Hoca koridorda bize bu zavallının birkaç gününün kaldığını nedenleri ile anlatmıştı.

Koğuşta erkek hademelerden biri vardı. Biz onlara “onbaşı” derdik. Vizite bitince yanımıza geldi, “Hoca ne dedi?” diye sordu. Söylediğimizde, “Hayır, o adam ölmez, siz şu ilerdeki sakallı amcaya bakın. Bir ayağı çukurda olan aslında o!” dedi. 

Bir hafta sonra yeniden geldiğimizde onbaşının dediğinin gerçekleştiğini gördük: Hocanın “gider” dediği ortalıkta dolaşıyordu, onbaşının “Aslında şuna bakın” dediği ise vefat etmişti.

Onbaşıya, “Neden bildin?” diye sorduk. “Ölecek adamın başında karasinekler dolaşır. Oradan anladım!” dedi.

Zamanla hocalarımızca bilinmeyen bu gerçeğin kıdemli bir çok hemşire ve hastabakıcı tarafından bilindiğini öğrendik.

İşin esasını yıllar sonra bir adli tıp hocasının televizyonda anlattıklarını dinleyince kavradım: Karasinekler kilometrelerce uzaktan kokuyu alır, uça uça gelir, yumurtalarını gelişmeleri için rutubeti, ısısı, besleyici ortamı ile çok elverişli olan ölünün burun boşluklarına bırakırmış, adli tıpçılar da cinayet kurbanlarının burunlarındaki sinek yumurtalarının, gelişmelerinin hangi evresinde olduğuna bakarak cinayetin yaklaşık hangi saatte işlendiğini saptarlamış.

Demek ki adli tıpçılar, sineklerin cesede neden üşüştüklerini anlamışlar. Ancak, onlar, sinekler, insan öldükten sonra gelirler sanırlarken, bizim hademeler çoktan bunların insan ölmeden önce, belki de kokusunun bir tuhaflaştığını fark edip geldiklerini biliyorlardı. 

O halde, akademisyenler, “Sinekler, sadece cinayet kurbanlarının cesedi birkaç gün sonra bulunanların mı burnuna yumurtlar? Hastanelerde ruhunu teslim etmeden bir süre barınanların da burunlarında sinek yumurtası bulunmaz mı?” diye sormalı ve sahaya inip hademelerle konuşmalı, onlar gibi sineklerin ne zaman nerelere gelip gittiklerini gözlemleme fırsatı bulmalıdırlar.

Buna benzer bir olaya asistan olduktan sonra Cerrahpaşa’da şahit olmuştum. Bazı gebeliklerde görülen ve tansiyon yüksekliğine, bilinç kaybına, giderek ölüme yol açabilen ve eklampsi olarak anılan bir hastalığın belirtilerini sergileyen genç bir kadını iyileştirmeye çalışıyorduk.  Kıdemli hastabakıcılardan biri, “Doktor Bey, boşuna uğraşıyorsunuz; bu iflah olmaz!” demişti. “Neden?” diye sorduğumuzda hastayı biraz iterek -herhalde tadı kaçtığından- onu iki sıra halinde terk etmekte olan bitleri göstermişti. O da -maalesef- haklı çıkmıştı. 

Bu gözlemden de arada kliniklerdeki odalardan, laboratuvardan çıkıp pratik bilgilerin biriktiği alanlara uğrayıp bu bilgileri yaşayarak edinmişlerden öğrenmek gerektiği sonucuna varmaz mıyız? 

Bu ara, New York üniversitesinde Risk Mühendisliği dersleri veren Nassim Taleb’in “Antifragile” adlı kitabını okumaktayım. Nassim Bey, konumuzla ilgili şeyler anlatmış:

“Doktora yapmış, üniversitelerde araştırmalara katılmış olan bir ekonomistin görevi, borsa şirketlerinden birine yeni finansal ürünler konusunda yol göstermekti… Grisinov teoremini anlamayan borsa tüccarlarının  bu karmaşık sorunu nasıl çözebileceklerini anlamadığını söylemişti bana.. Bu teorem, matematiksel olarak karmaşık bir şeydi ve o zamanlar sadece çok az kişi tarafından biliniyordu. Grisinov'u bir votka markası sanacak borsa tüccarlarının sayısı az değilken bu ekonomist, kendisi kadar eğitimli olmayan tüccarların doğru bir değerlendirme yapmak için matematik çalıştıklarını sanıyordu…

Chicago'da borsa al-satçısı olarak çalışırken basit sezgisel yöntemler kullanan, matematiksel formüllere bakmayı reddeden ve ‘Gerçek adamlar sayfa kullanmaz’ diyen kıdemli tüccarları gözlemlemiştim; onların ‘sayfa’ dedikleri, bilgisayarlardan çıkan karmaşık formüllerin çıktılarıydı. Bu insanlar işlerini sürdürdüler, zira onların önerdikleri fiyatlar, formülle üretilenlerden daha verimliydi…” (s.218-221)

Birkaç sene önce ders verdiğim bir üniversitede dört yıl okuyup mezun olan hemşire bölümü öğrencilerinin teorik ve pratik pek az şey öğrenip mezun olduklarını, aralarından master yapmak için üniversiteye devam edenlerin ise bütçelerini doğrultmak amacıyla bazı hastanelerde çalışmaya başladıktan sonra yani pratik uygulamaların ardından bu eksikliklerini giderdiklerini görmüştüm.

Nassem Talep, yukarıda bahsettiğimiz eserinde bu konuda başka bilgiler de aktarıyor:

“İsviçre belki de gelmiş geçmiş en başarılı ülke olmasına rağmen geleneksel olarak diğer zengin memleketlere kıyasla çok düşük bir üniversite eğitim görmüş vatandaş oranına sahipti. Bankacılıkta bile sistemi çıraklık esasına, teorik olmaktan ziyade neredeyse mesleki modellere dayanıyordu. Başka bir deyişle, ‘episteme’ (kitap bilgisi) değil, ‘techne’ (pratik bilgi) geçerliydi.” ( s.90)

İsviçre’de Herzog ve de Meuron mimarlık bürosunda çalışan kızıma sordum. “Evet”, dedi, “Biz dışardan gelenler, üniversitelerden mezunuz ama buralıların çoğu bir mimarın yanında çırak olarak yetişmişler… Bu meslektaşlarımızın bilgileri, verimleri bizimkinden hiç de aşağı değil!”

Bu kadar çok olgu ile karşılaştığımıza, alametlerin böyle biriktiğine bakılırsa üniversitelerde, amfilerde, laboratuvarlarda çalışmanın yanı sıra pratik yoldan da bilgi biriktirmeye önem vermenin, bu ara, pratik bilgi biriktirmiş vatandaşlara da kulak kabartmanın sırasının geldiğine inanıyoruz.

 

Yazarın Diğer Yazıları

AKP, CHP'nin gerisinde kaldı; başka bir şey olmadı mı?

İktidarın ikinci plana düşmesi çok önemlidir ama iktidarın dayanağı olan, her fırsatta vurguladığı düşünce ve inanç tarzının etkisini yitirmesi çok daha önemlidir ve kalıcıdır

AKP artık birinci parti değil! Sonra ne olur?

Otoriter bir rejimden demokrasiye geçiş ne zaman sona erer? Bu sorunun cevabını vermek öyle kolay değil; demokrasiye yöneliş ile demokrasinin pekişmesi arasında fark var. Demokrasinin, bir kez varıldığında, sonsuza dek duvarlarındaki muhallebileri yalayacağımız bir cennet olmadığını da unutmamız gerekir; demokrasi daha çok Tokat'ın bazı yörelerinde oynanan omuz halayına benzer, alttakilerin omuzlarına basmış, keyifle oynayan kimseleri taşıyanlar yorulduklarında sona erer

İçen de, üreten de, sunan da mı lanetlik?

Düşüncelerimizin değiştirilmesi için yapılacak girişimlerde başlıca iki yol kullanılabilir: Bilimsel gerekçelerle desteklenen tartışmaya dayalı ikna yolu ya da önyargılar, semboller ve imgeler kullanılarak düşünceyi sınırlayan bir yaklaşım tercih edilebilir. Kişinin davranışını etkilemek için düşünceyi sınırlayan yöntemler değil, bilimsel gerçeklere dayalı ve müzakere ile sürdürülen demokratik bir ikna yolu yeğlenmelidir