10 Temmuz 2021

Heyyoff, aklına cümle alem kurban olsun!

Öykü, bu topraklarda yüzyıllardır geçerli olmuş ilkel kuralları iyi yansıtmakla kalmaz, okuyana başka şeyler de öğretir

Bekir Yıldız'ın nefis bir öyküsü vardır: Bedrana. Yıldız, bildiği köylerden birinde genç bir kadını dağa kaldırdıklarında olanları anlatır:

"He" dedi Naif (karısı Bedrana'ya) "Ölmelisin gayri. Günler var ki evden dışarı çıkamaz olmuşam. Herkesin kulağı bizde…"

"Suç bende mi, ağam? Zorla oldu. Obada bilmeyen var mı işin esasını?"

"Kadın dar bir pabuçtur, sıkınca atılır. Emme işin içine namussuzluk karışınca atamazsın, vurmak düşer er kısmına. Seni bağışlasam baban, kardeşin sırada... Oba kan ister benden."

Naif, karısına sorar:

"İster misen bu işten burnumuz kanamadan kurtulak?"

"Bu da sorulur mu ağaların paşası? Gözüne kurban olduğum, di kansız çıkış yolunu."

"Bak avrat, yaşım yiğit emme, aklım şahtır. Hemin hökümata, hemin de obaya öyle bir oyun oynayacağım ki şaşarsan. Heyyof, demelisen, aklına cümle alem kurban olsun demelisen."

"Eee?"

"Asılacaksan! Yalandan asacaksan seni."

"Nasıl olacak?"

"Sen kendini asmış gibi yapacağsan. Heyvağ, Bedrana asmış kendisini diyeceğam. Ve seni kucaklayıp aşağıya alacağam. Obalı, yiğit kadınmış, kendini astı ama Hüda rıza göstermedi diyecek."

Bedrana kuşkulanır, sonunda ip bulur, getirir; deneyeceklerdir. Tavan kalaslarının birine bağladıkları urganın halkasını boynuna geçirir.

Bekir Yıldız, öykünün sonunu şöyle bağlar:

"Bu sırada kurtlar, ulumalarını uzaklara taşıyorlardı. Naif de horozların ağzına düşmeden, uzun bir süreden beri kurduğu işini bitirmek istedi. Karısının ayakları altındaki yastıklara bir tekme attı. Ardından Bedrana'nın çırpınışlarına dayanamayıp gaz lambasını söndürdü."

Öykü, bu topraklarda yüzyıllardır geçerli olmuş ilkel kuralları iyi yansıtmakla kalmaz, okuyana başka şeyler de öğretir: Bedrana'nın kocası Naif, aslında karısını sever, ona kıymak istemez ama "Vurmak düşer er kısmına".

Karısını kandırmak için düşündüğü çareye bakarsak zeka katsayısı kıt değildir ama oluştuğu, içinde yetiştiği ortamın kurallarını aşıp başka bir şey yapamaz, karısını öldürür.

Bu, sadece Bekir Yıldız'ın anlattığı yerlerde mi olur?

Bir ülkenin ekonomisi batarken, birçok işi bozulurken danışılacak ulusal ve arsıulusal süzme ekonomistler, uzmanlar varken konuyu, bunlara değil de yarım, hatta dörtte bir bilgililere havale edenlere hiç rastlamadınız mı?

Bu insanlara bakıp bu güne dek yaptıklarını gözden geçirsek, hinliklerini anımsarsak, zeka kat sayılarının pek eksik olmadığını kavrayıp eninde sonunda vardıkları sonuca şaşmaz mıyız?

Aslında şaşmamamız, onları bu duruma düşürenin, Bekir Yıldız'ın Naif'i gibi kendilerine, geliştikleri ortamın aşamadıkları tariflerine göre biçtikleri role uygun davranma dürtüsünden kurtulamamak olduğunu anlamamız gerekir.

Bu sınırları aşamamaları, her şey bozulsa bile çoğunluğun artık "Heyyoff, aklına cümle alem kurban olsun!" dememesine rağmen akıllarının şah olduğunu sanmayı sürdürmeleri, aslında hayırlı, sonuçta ulusların kurtuluşlarına katkıda bulunacak olumlu bir olgudur.

 

 

Yazarın Diğer Yazıları

İçen de, üreten de, sunan da mı lanetlik?

Düşüncelerimizin değiştirilmesi için yapılacak girişimlerde başlıca iki yol kullanılabilir: Bilimsel gerekçelerle desteklenen tartışmaya dayalı ikna yolu ya da önyargılar, semboller ve imgeler kullanılarak düşünceyi sınırlayan bir yaklaşım tercih edilebilir. Kişinin davranışını etkilemek için düşünceyi sınırlayan yöntemler değil, bilimsel gerçeklere dayalı ve müzakere ile sürdürülen demokratik bir ikna yolu yeğlenmelidir

Hiç sevmediklerimize de “sayın” dememiz gerekir mi? 

Kelimeler zamanla normal anlamlarını yitirip kötü anlamlar bürünüyor, o zaman yerlerine yenileri kullanılmaya başlanıyor. Tabii bunların da ömürleri sınırlı

Üniversite eğitimi konusunda bilmediklerimiz

Ne yapmalı? Özerklik, her konuda gerçek değerden başka bir şeyi kıstas kabul etmeyecek bir atanma ve seçim sistemi gerektiğini biliyoruz