19 Mayıs 2019

Yakamadığınız cadıların torunlarıyız!

Beşiktaş Başkanı Fikret Orman’ın çok tipik bir cinsiyetçilik örneği sergilediği gün gibi ortada. O, oyunu dinbaz eril iktidarın kurallarına göre oynamayı iyi bilenlerden...

Sosyal medyada mutlaka karşınıza çıkmıştır. Kadın dediğin ve erkek dediğinle başlayan, her iki cinsin de nasıl olması gerektiğini anlatan cümlelerle birtakım hükümler sıralamak çok tutuluyor. Mesela, kadın dediğin zariftir, annedir, hamarattır; erkek dediğin adamdır, güçlüdür, cesurdur. Listenin altına, kadını ve erkeği toplumsal cinsiyet kalıplarının dört duvarına sıkıştıracak ne varsa ekleniyor da ekleniyor. Böylece kültürel erkeklik ve kadınlık ideallerinin temelleri sağlamlaştırılıyor.

Futbol dünyasının “erkek adam”larından Beşiktaş Başkanı Fikret Orman, kulübün bu haftaki kurul toplantısında yaptığı konuşmada kendisine yönelik eleştirilere karşılık verirken, alabildiğine eril bir üslupla şunları söyledi: “Delikanlı gibi çıkın konuşun. Öyle bir delikanlı adam da yok burada, karı gibi çıkıp arkadan konuşurlar.” 

Erkek dediğin arkadan konuşur mu hiç? Hem de karı gibi? Böylesi fena bir şeyi yapsa yapsa kadınlar yapar!

Fikret Orman’ın konuşmasında çok tipik bir cinsiyetçilik örneği sergilediği gün gibi ortada. Hemcinslerine hakaret etmek istediğinde bunu, kendisinden aşağı olduğunu düşündüğü kadınları veya geyleri kullanarak yapan erkeklerden biri o. Üstüne üstlük salonda bulunan bir kadının verdiği tepki üzerine özrünü dile getirirken bile, “Özür diliyorum beyler, oruçluluğuma verin,” demesi kadınları yok saymasının bariz bir göstergesi. Orucu da densizliğinin mazereti olarak sundu ya her şey tamam!. Bana kalırsa Orman, oyunu dinbaz eril iktidarın kurallarına göre oynamayı iyi bilenlerden…

Kadının şeytanlaştırılması

Beşiktaş Başkanı’nın da ima ettiği gibi kadının, başkalarını çekiştiren, dedikodu yapan, tehlikeli cins olarak tanımlanması yeni bir şey değil elbet. Erkek egemen ideoloji, tarih boyunca bu görüşün altını doldurmak adına elinden geleni yaptı.

Feminist aktivist ve yazar Silvia Federici’nin, Cadılar, Cadı Avı ve Kadınlar adlı kitabında, cinsiyete dayalı baskının nasıl bir işlevi olduğunu ve kendini nasıl yeniden ürettiğini anlamak istiyorsak, kadınları tanımlamak ve aşağılamak için sıklıkla kullanılan kelimelerin tarihinin izini sürmek gerektiğini söyler. Bu doğrultuda, dedikodu sözcüğünü tarihsel bağlamda ele alır ve onun kadınlar arasındaki yakın arkadaşlığı anlatan bir terim olmaktan çıkıp, bugün bildiğimiz anlamına bürünme sürecini irdeler. Yaşanan dönüşümde, kadınların Orta Çağ’da dikiş dikmekten bitkilerle tıbbi tedaviler üretmeye kadar pek çok işi ortaklaşa yapmalarının, erkeğin otoritesine bir tehdit olarak algılanması rol oynar. Yani, kadınlar arasındaki dayanışma ruhundan doğan bilgiler erkeklerin gözünü korkutur.

Federici’ye göre, bütün bu bilgi üretiminin “dedikodu” diye etiketlenmesi, kadınların aşağılanmasının bir parçasıdır ve şeytana kulak vermeye hazır kadın imajının inşa edilmesinin devamıdır. Avrupa’da, 15. yüzyıldan 18. yüzyıla kadar süren cadı avlarında işte bu şeytana uyan, Federici’nin kendi döneminin komünisti ve teröristi diye adlandırdığı kadınlar yakılmışlardır.

Fikret Orman ve onun gibiler duyun sesimizi: Bizler yakamadığınız cadıların torunlarıyız!..

Yazarın Diğer Yazıları

Erkek şiddetine karşı ses ver

Senaristler mağdurla dayanışma içinde olduklarını ilan ederken, moda dergilerinin sürecin başından bu yana sessizliğe gömülmesi beni düşündürüyor; oysa Bulutsuz, bu dergilerde editörlük yapmış bir kadın.

Kadınların topuklu giymeme hakkı

Galiba ihtiyacımız olan, #KuToo’nun global bir harekete dönüşmesi ve kadınların giydikleri üzerinde söz sahibi olmayı kendinde hak gören erkeklere karşı esaslı bir mücadeleye girişilmesi

Cezaevinden Tate Modern’e Zehra Doğan

Güneydoğu’nun yerle bir edilen ilçelerinde olanlara tanıklık ederken yaptığı bir resimden ötürü kendisini cezaevinde bulan Zehra Doğan, “Sanatta politik işler ortaya koyarken, ifade etmekle ajitasyon yapmak arasında çok ince bir çizgi vardır” diyor