10 Mart 2019

Birken bin oluruz, gelsin cop, gelsin devlet!

Bu 8 Mart’ta iktidarın kadın düşmanlığı bir kez daha tescillenmiş oldu

Bu sene Kadınlar Günü’nde devletimizin kadınlara armağanı, İstiklal Caddesi’nde Feminist Gece Yürüyüşü’ne katılmak için toplananların üzerine polis salmak oldu. Biz rengimiz, pankartımız, sloganımız, öfkemiz, kahkahamız ve coşkumuzla toplanmışken karşımızda kaskı, kalkanı, copu, biber gazı ve plastik mermisiyle kolluk kuvvetlerini bulduk.

Bizim içimiz içimize sığmıyordu. Karşımızdakilerse donmuş gibiydi. Biz birbirimize güveniyorduk. Onlarsa kaba kuvvetlerine. Biz gücümüzü feminizmden, mücadeleden ve dayanışmadan alıyorduk. Onlarsa emri verenlerden. Biz yaşamı savunuyorduk. Onlarsa...

Hep bir ağızdan haykırıyorduk:

Gelsin baba,
Gelsin koca,
Gelsin devlet,
Gelsin cop!
İnadına isyan,
İnadına isyan,
İnadına özgürlük!

Önümüzde kalkanlarıyla duvar ördüler. Duvardan öteye geçmek yasak. Yürümek yasak. Kadınlar 16 yıldır her 8 Mart’ta bu caddede yürümüşlerdi de bu yıl ne olmuştu? Her sene büyüyen, güçlenen, örgütlenen kadın hareketi iktidarın gözünü mü korkutmuştu? Bence evet.

O kalabalığın arasında, hakları ve özgürlükleri için kenetlenen kadınları görünce, kadınların toplumdaki gücünü hissetmemek mümkün değildi. Polislerin, ellerindeki kalkanlarla karşılarındaki kalabalık kitleyi olanca güçleriyle iterken, aynı zamanda patır patır biber gazı sıkmaya başlamaları bundandı.

Korkmamızı istedikleri belliydi. Canhıraş bir şekilde kaçışmamızı bekliyorlardı. İttikleri için hepimiz ezildik, sıkıştık, nefes alamadık. Ancak aramızdan bir kişinin bile “Ben canımı kurtarayım; geride kalanlar ne halleri varsa görsünler,” diye düşünmediğine o kadar eminim ki!..

O kenetlenme ve birbirini kollama halinin tarifi yok. Yanımda genç bir kadın “Bayılacağım,” dediğinde, arkadaşım hemen sakinleştirmeye çalıştı onu, “Bak çok az kaldı. Birazdan bitecek.”

Oysa baskı arttıkça artıyordu. Etrafımda sesler duyuyordum: “Arkadaşlar itmeyin. Yavaş olun. Sakin olun.” Umudun, umutla dolu kadınların sesleriydi çınlayan…

Tekrar nefes almaya başladığımızda yenilgi havasına bürünür müydük hiç? Yürüyemedik diye feminist mücadelemiz son mu bulacaktı? O zaman “Susmuyoruz, korkmuyoruz, itaat etmiyoruz,” diye daha da gür bir sesle bağırmaya başladık. Boğazlarımız yırtılasıya bağırdık.

Bu 8 Mart’ta, iktidarın kadın düşmanlığı bir kez daha tescillenmiş oldu. Ama biz de bu düzeni değiştirme yolunda mücadeleyi hiç bırakmayacağımızı göstermiş olduk.

Özgür Gündem’de nöbetçi genel yayın yönetmenliği yaptığı gerekçesiyle tutuklanan feminist gazeteci ve yazar Ayşe Düzkan’ın Bakırköy Hapishanesi’nden gönderdiği Kadınlar Günü mesajında dediği gibi:

“Bir kere daha dünyanın ve ülkenin gündemindeyiz, sokaklardayız. Ama bir gün iktidarda olacağız. Onlar gibi yönetmek için değil çürümekte olanı yıkmak; eşit, özgür ve adil olanı hep birlikte kurmak üzere.


Fotoğraflar: Sedat Suna

Yazarın Diğer Yazıları

Erkek şiddetine karşı ses ver

Senaristler mağdurla dayanışma içinde olduklarını ilan ederken, moda dergilerinin sürecin başından bu yana sessizliğe gömülmesi beni düşündürüyor; oysa Bulutsuz, bu dergilerde editörlük yapmış bir kadın.

Kadınların topuklu giymeme hakkı

Galiba ihtiyacımız olan, #KuToo’nun global bir harekete dönüşmesi ve kadınların giydikleri üzerinde söz sahibi olmayı kendinde hak gören erkeklere karşı esaslı bir mücadeleye girişilmesi

Cezaevinden Tate Modern’e Zehra Doğan

Güneydoğu’nun yerle bir edilen ilçelerinde olanlara tanıklık ederken yaptığı bir resimden ötürü kendisini cezaevinde bulan Zehra Doğan, “Sanatta politik işler ortaya koyarken, ifade etmekle ajitasyon yapmak arasında çok ince bir çizgi vardır” diyor