21 Nisan 2019

Ayşe Minaz: Salih Efendi buranın seçilmişi değil, atanmışı!

Yüzde 58’le kazandığı Van’ın Tuşba ilçesinde KHK’lı diye mazbatası verilmeyen eş başkanlardan Ayşe Minaz’la, hem yaşanan irade gaspı, hem de Tuşba’da kadınların kent hakkı üzerine konuştuk

YSK’nın, yerel seçimleri kazanan KHK’lı belediye başkanlarına mazbata verilmemesi ve yapılan sanki bir müsabakaymışçasına belediye başkanlığı koltuğuna ikinci gelen partinin adayının oturması yönündeki kararı, özellikle doğuda halkın iradesinin aleni olarak gasp edildiğini gösterdi. Oysa anayasada, seçilmeye engel hususlar arasında KHK bulunmuyor. Üstelik KHK’lı üyelerin adaylığına ilişkin herhangi bir uyarı da yapılmadı. Tüm bunlara rağmen seçimin galibini saf dışı bırakmak, belediyelere kayyım atanmasından farksız…

HDP’nin yüzde 58’le kazandığı Van’ın Tuşba ilçesinde, eş başkanlar Ayşe Minaz ve Yılmaz Berki’nin yerine, yüzde 39’la seçilen AKP’li Salih Sakman’ın getirilmesinin ardından yapılan ilk belediye meclis toplantısında Minaz, eski öğretmeni Sakman’la yüzleşti. Dimdik ve kararlı bir şekilde öyle vurucu bir konuşma yaptı ki, sırtını iktidara dayayan öğretmenine hak, hukuk ve ahlak dersi verdi.

Minaz’la, hem yaşanan irade gaspı, hem de Tuşba’da kadınların kent hakkı üzerine konuştuk.

Tuşba’da yaptığınız seçim çalışmaları ne yöndeydi? Burayı nasıl bir ilçe haline getirmeyi hayal etmiştiniz?

Saha çalışmalarımızda kadınlarla ilgili projelere ağırlık verdik. Kent yaşamında kadının yerinin ne kadar önemli olduğunun bilincindeyiz. Yerel yönetimlerin tek işi belediyecilik, imar ve planlamadan ibaret değil. Kadın, çocuk, genç, yaşlı... Bizim önceliğimiz, kenti herkesin kullanabileceği bir hale getirmekti. Demokratik ve katılımcı bir yerel yönetim olma hedefimiz vardı. Bütün projelerimizi de bunu hayata geçirmek üzere kurguladık.

Sizden önce, 2014’te başa gelen AK Parti yönetiminin kent politikasında kadınların ihtiyaçları ve talepleri ne ölçüde gözetilmişti?

Beş yıllık süre zarfında yaptıkları bütün çalışmalar kadını dışlamaya yönelikti. “Hanım kardeşlerimize eşlerine itaat etmeyi öğretiyoruz” minvalinde seminerlerin amacı kadınları eve kapatmaktan başka ne olabilir? Zaten bu seçimde de AKP ve MHP’nin Van’da çıkardığı 14 belediye başkanı adayı arasında tek bir kadın yoktu. Halbuki bu kentin nüfusunun yarısı kadın. Bunu görmezden gelerek politika yapamazsınız. Tuşba’da çok fazla toplu konut var. Buraları gezerken evlerin kapılarını çaldığımızda, bizimle kapının arkasından konuşan kadınlar olduğunu gördüm. “Kadınları kamusal alana nasıl çıkarabiliriz?” sorusu hep kafamdaydı.

O halde kadınlar, bırakın kamusal alana çıkmayı, kapının dışına adım atmakta dahi zorlanıyorlar.

Aynen öyle. TOKİ’lerde kadınların çocuklarını oynatabilecekleri parklar var. Ancak bu parklar özellikle âtıl ya da tadilatları yapılmamış vaziyette bırakılıyor. Bazı mahallelerdeki kadınlar çocuklarını döve döve deliye çevirdiklerini söylüyorlardı. Neden? Çünkü çocukların oyun alanları yok. Burada kadının evden çıkıp gidebileceği neredeyse hiçbir yer bulunmuyor. Bakın burada yaşayan bir akademisyen olsanız bile saat beşten sonra sokağa çıkmayacağınızı bilirsiniz. Sokak lambaları yok. Duraklar kadınların gidip geleceği şekilde planlanmamış. Kent tasarlanırken kadının hiç esas alınmadığı ortada.

Kadınların kent mekânını sınırlı kullanımını değiştirmeye yönelik ne tür projeleriniz vardı?

Seçimi kazandıktan sonra belediyeye ait olan parklarda jin (Kürtçede, “kadın”) büfeler açmayı planlamıştım. Bu büfelerde, kadınların ürettiği geleneksel ürünlerin satışına başlanmasını sağlayacaktık. Hatta kadınların da buralarda aktif olarak çalışabilmeleri için fırsatlar yaratacaktık. Ayrıca bütün semt pazarlarında yine kadınların satış yapabileceği stantlar oluşturacaktık. Satamadıkları ürünleri de belediye alacaktı.

Bunca proje üzerinde çalıştıktan sonra belediye meclisine ilk gittiğinizde neler hissettiniz?

İlk etapta bütün projelerimizin çöpe gittiğini düşündüm. Karşımda seçimle gelmemiş, atanmış bir belediye başkanı vardı. İşin garip yanı, kendisinin seçimle geldiğine inanıyor ve beni de buna inandırmaya çalışıyordu. Belediye meclisini açmadan direk oylamaya geçmek istedi. Ben iki defa mikrofon istememe rağmen bana mikrofonu vermedi. Bunun üzerine spontane bir şekilde ayağa kalktım ve takır takır konuştum. Salih Efendi buranın seçilmişi değil, atanmışıdır.

Peki konuşmanızı önceden hazırlamış mıydınız?

Hayır hazırlamamıştım ama konu kafamda çok netti. Karşımda kadını hiç tanımayan, kadının hayatının sadece evde, kocasına itaat etmekten ibaret olması gerektiğine inanan taş gibi kaba bir adam vardı.

Tuşba’da halkın yapılana tepkisi nasıl oldu?

Halk öfkeli ve demokratik yollarla tepkisini göstermek istiyor. Ancak valilik her şeyi yasaklamış durumda. Kimse “HDP neden KHK’lı aday gösterdi?” diye sormuyor. Bunun kayyımın bir başka çeşidi olduğunu söylüyorlar. Diyarbakır ve Van’da kayyımların pratikleri bir bir ortaya dökülmeye başladı bile. Sur’daki insanlar yiyecek ekmek bulamazken adamlar belediyenin içine saray yaptırmışlar.

Bundan sonra mücadelenizi nasıl sürdüreceksiniz?

Demokrasiye, barışa, insan haklarına ve hukukun üstünlüğüne inancımız tam. O yüzden demokratik yollarla hakkımızı arayacağız. Bu seçimin kazananı biziz. Toplum vicdanının rahatlamasını istiyorsa YSK verdiği karardan dönsün ve bizim mazbatalarımızı geri versin. Olmazsa da belediye meclisindeki çalışmalarımıza devam edeceğiz. Onların belediyesinde onlara hizmet etmeyeceğim ama halka hizmet edeceğim.

Yazarın Diğer Yazıları

Erkek şiddetine karşı ses ver

Senaristler mağdurla dayanışma içinde olduklarını ilan ederken, moda dergilerinin sürecin başından bu yana sessizliğe gömülmesi beni düşündürüyor; oysa Bulutsuz, bu dergilerde editörlük yapmış bir kadın.

Kadınların topuklu giymeme hakkı

Galiba ihtiyacımız olan, #KuToo’nun global bir harekete dönüşmesi ve kadınların giydikleri üzerinde söz sahibi olmayı kendinde hak gören erkeklere karşı esaslı bir mücadeleye girişilmesi

Cezaevinden Tate Modern’e Zehra Doğan

Güneydoğu’nun yerle bir edilen ilçelerinde olanlara tanıklık ederken yaptığı bir resimden ötürü kendisini cezaevinde bulan Zehra Doğan, “Sanatta politik işler ortaya koyarken, ifade etmekle ajitasyon yapmak arasında çok ince bir çizgi vardır” diyor