14 Nisan 2019

Hangi devler?

"Oyuna kattığı Türkçe doğaçlamalarla birlikte oyuncular arasında seyirciyi neşeye en çok boğan, kahkahayı en fazla kışkırtan oyunbaz bir enerji Serra Yılmaz"

New York-Londra-Roma

ŞEHİR TELLALI     

Akdenizin tam ortasında, Sardinya adasında Serra Yılmaz’ı sahnede yazın tarihinin en lezzetli metni Don Kişot’un Sanço Panza karakteri olarak izlemek, şu koca denizin derinliklerinden, tarihin ötesinden bir yerden mitolojinin varoluşunu görmek gibi bir his. Rolünü, cinsler, türler hatta zaman üstü bir beceriyle sahnelerken istediği an, istediği gibi cins değiştiren, kılıktan kılığa giren tanrıçalardan farkı yok, göğe değen mavi başının asker traşıyla: Hangi Devler? diye soruyor Don Kişot’a İtalyancası hatasız.

Hangi devler?

İşte orada karşıda tepedeki devler, baksana görmüyor musun? dev kolları neredeyse iki arşın uzunluğunda.

Bana bak şimdi yüce efendi, orada gördüğün şeyler dev filan değil, düpedüz yeldeğirmeni! Kolları sandığın şeyse pervaneleri, rüzğar onları döndürdüğünde onlar da değirmenin milini döndürür.

Anlaşıldı Sanço, sen kesinlikle macera nedir ne değildir asla bilmiyorsun! …Gör, bak işte şans yolumuzu açtı, arzumuzu bahşetti bize. İşte otuz kırk kadar devi çıkardı önümüze. Şimdi hepsiyle savaşıp onları tek tek yeneceğiz ve kazandıklarımızla zenginleşip hakkımızla savaştan zaferle çıkacağız. Tanrının hizmetinde yeryüzünden şeytanı tümden temizleyeceğiz.

Caglieri’de Massimo Tiyatrosu’nun binkişilik salonu tıklım tıklım. Toskana Tiyatrosu Vakfınca sahnelenen oyunun biletleri çoktan tükenmiş. İlk perdenin sonuna doğru sahneye çıkacak Sanço Panza’yı bekliyor salon. Karanlıkta çıt çıkmaksızın. Serra Yılmaz sahneye girer girmez bir hareket bir heyecan.  Fısıl fısıl dalgalanıyor seyircisi. Herkes onun ağzından çıkacak her sözü duymak için kulak yarıştırırcasına dalıyor oyunun içine. Ve o büyük bir dikkatle, Don Kişot’u canlandıran Alessio Boni’yi asla gölgelemeden, alçak gönüllü rahat haliyle oynuyor Sanço Panza’yı, ne fazla, ne eksik, mükemmel bir denge içinde.

Vah vah! Aman, Aman… Senyör Don Kişot! dönün efendim, yemin billah onlar koyun. Koyunlara saldıracaksınız! Dönün! Hay beni bu dünyaya getirene, hay doğduğum güne lanet olsun! Bu nasıl bir delilik? Bakın, ne dev var, ne şövalye, ne kedir, ne zırh, ne parçalı ne de parçasız kalkan, ne lanet olası mavi kupa. Ne yapıyorsunuz? Allahım sen benim günahlarımı affet!

Göbeğine yakışan ismiyle Sanço Panza oyunun merkezi. Dürüstlüğü, tabiatı,  sağ duyusuyla 16. Yy İspanyol yazarı Miguel de Cervantes’in özü o:

Bildiğim tek şey, ne kadar incelirse incelsin gerçek hiç bir zaman ve asla kırılmaz, ve eninde sonunda, hep suyun üstünde kalan zeytinyağı hafifliğiyle  bütün yalanların üstüne çıkar, hep.

Ve patlatıyor kendi gerçeğini:

Hay uykuyu ilk akıl eden adam bin yaşasın! diye haykırmasına rağmen bir adanın valisi olma tutkusunda hala.

Ha testi taşa vurmuş, ha taş testiye, sonunda hep kırılan testi olur! dedikten sonra taşı gediğine koyuyor yine:

Ölüm hariç her derdin devası bulunur deyip, Don Kişot’uyla maceradan maceraya koşturuyor Sanço.

Eşeğiyle Don Kişot’un atı Roçinante’ye eşlik ederek sahnenin sınırlarını kaldırıp  dünyaya açıyorlar perdeyi bütün oyuncular hep birlikte:

Eşşek doğdun, eşşek kaldın, bu dünyadaki son gününü de bir eşşek olarak tamamlayacaksın, ve son nefesini verirken dahi hala daha bir hayvan olduğun gerçeğini kavrayamadan vereceksin.

Ara sıra oyuna kattığı Türkçe doğaçlamalarla birlikte oyuncular arasında seyirciyi neşeye en çok boğan, kahkahayı en fazla kışkırtan oyunbaz bir enerji Serra Yılmaz.

Eger dert yanar, yorgunluktan dem vurursa, Don Kişot aman tanımıyor ona:

Şövalyelik konusunda hiç bir şey bilmiyorsun Sanço; sus sabret bir gün gelecek, kendi gözünle göreceksin, bunun ne kadar şerefli bir iş olduğunu. Söylesene, dünyada bir savaşı kazanmak, düşmanını yenmek kadar büyük bir mutluluk var mıdır? Şüphesiz yok değil mi!

Öyledir herhalde, gerçi ben bilemiyorum ama … tek bildiğim gezgin şövalye olduğumuzdan beri, daha doğrusu zat-ı aliniz olduğundan beri, ben kendimi böyle şerefli bir zümreye dahil edemem çünkü, kazandığınız bir savaş olmadığı: Vizcaya’lıyla savaşınız hariç, ondan da zat-aliniz yarım kulanığızla miğferinizin yarısını kaybetmiş olarak çıkmadınız mı?…

Bu peşinde koştuğumuz serüvenler sonunda o kadar çok felaket açacak ki başımıza, sağ ayağımızı sol ayağımızdan ayıramayacak hale geleceğiz, şu benim kıt aklımla bile düşünebildiğim kadarıyla, böyle tabanı yanmış it gibi dağ bayır dolaşacağımıza, bu hasat zamanında, işimize bakmamız gerekirken, köyümüze gitsek daha iyi, daha doğru olmaz mıydı?

Diyor da,  Don Kişot’tan daha asil bir ruhla dostu efendisini asla yalnız bırakmıyor Sanço. Don Kişot’un cesaretine hayran, kendini günün birinde bu cesur şövalyenin mutlaka ona vaat ettiği adaya taşıyacağına inandırmacasına, Don Kişot’un aşkı, dünyanın en muhteşem kadını Dulcinea’nın ugruna, uydurduğu hikayeleri dinleye dinleye:

Eskilerin altın çağ dedikleri çağ ne mutlu bir çağmış Sanço, ne mutlu yüzyıllarmış. İçinde bulunduğumuz demir çağda bu kadar değerli olan altın, o talihli çağda kolaylıkla bulunabildiği için değil; o çağda yaşayanlar senin ve benim kullandığımız dili bilmedikleri için. O kutsal çağda her şey ortakmış. Kimsenin, hani günlük beslenme için canı çektiğinde etraflarını saran o böyle hepsi olgun, dolu dolu, baldan tatlı, meyvelere sebzelere elini uzatıp koparmaktan başka bir iş yapması gerekmezmiş. O göz kamaştıran bolluktaki duru pınarlar, ırmaklar vadileri sular, kimseyi susuz kurak bırakmazmış. Kayaların yarıklarında, ağaçların oyuklarında, çalışkan ve becerikli arılar cumhuriyetlerini kurarlar, hiçbir çıkar gütmeden, uzanan her ele, tatlı emeklerinin verimli mahsulunu bağışlarlarmış.

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam.