20 Ocak 2019

Hafıza şehri

Ulaşabilecek mi nehir dönemecine dağılmadan?

           

           New York-Londra-Roma
           
ŞEHİR TELLALI

 

 

Kuru yapraklar kıpır kıpır, sararmış otlar güneşle altın rengini almış. Rüzgârın önünde bir yandan ötekine yüzüme doğru eğilip kalkıyor. Toprağın üzerinde ufka doğru bir dizi yol. Kiminin üzerinde çoktan kurumuş, kimi taze at nalı izleri. –Uzandığım yerden ara sıra çevremde terk edilmiş yarı yıkık yapraksız kimi yakında kimi uzakta tek tük bir kaç ağaca takılıyor gözlerim. Tek başına, umutsuz halleri ara sıra yapraklarına konup kalkan kuşlarla değişiyor, kısa süreliğine de olsa yarenlik edecek bir yoldaş bulduklarını gösterircesine üzeri yosunlu dibi mantar kara gövdelerini güneşe çeviriyorlar sanki.

Çakıllı toprağın üstünde öbek öbek köstebek çukurlar. Toprağın altında bir yığın tünelin işareti. Toprağın altında, gözden ırak, canlı, sıcak saklanıyor hayat.

Kuru yapraklarla otların arasından etrafı gözlüyorum. Uzakta bir kuş kanadını çırparsa, ya da nehrin suyu üzerinden aktığı taşları oynatırsa kaydetmek üzere bekliyor hafıza. Bitip tükenmek bilmeyen tehlikelerin farkında.

Zihnimde yıllar önce başladığımız sohbet sürüyor. Hani yüz yüzeyken vakit darlığından yetişilecek yerlerde hep tıkanıp kalan o yüzden zihinde devam etmeye mecbur o ebedi sohbet...

Ait oldukları yerlerde kalamayanların, o yüzden de yakınlarını geride bırakmaya bir türlü kıyamayanların hikâyeleriyle dolu.

Gökyüzü geniş, gri, solgun. Bu zihne ait şehre sık sık uğrama sebebim hani eskiden okuduğumuz kitapları yeniden okuma ihtiyacı gibi. Tuhaf olan kitabın yeniden okunduğunda bambaşka bir olgu, bambaşka bir zevk haline gelmesi. Aynı kelimelerin bambaşka şeyler ifade etmesi, aynı dilin kulakta baştan aşağı farklı duyulması. Üstelik bütün bu değişiklik sebebini, o eski okuma anını yeniden yaşama ihtiyacına borçlu. Hayatın daha erken dönemine duyulan özlem yüzünden. O özlem beni zihnime kaydedilmiş o sohbetlerimize döndürüyor durmadan ve her seferinde aynı sohbet, aynı kelimelerle tekrarlanmasına rağmen hafızamda bambaşka bir anlama yerleşiyor.

Kısacası hafıza şehrindeyim bu toprağın üzerinde. Anılarla yüklü bulutlar. Rüzgârın önünde biçim değiştirip duruyorlar. Uzaktan ara sıra koyunların çanları çınlıyor. Ara sıra teknelerin yelken direkleri de.

Sesin tertemiz, düşüncelerin yalın, katıksız şimdi. Umudunu, mutluluğunu, mücadeleni ve huzurunu hiç bir kuşkuya yer bırakmayacak açıklıkla, sadelikle ifade ediyor kelimelerin. Bütün hayatını doğru kelimeyi bulmaya adayan benim gibi birini hayran bırakan bir iletişim şehri burası.  

Uzakta nehrin karanlığa gömüldüğü yere doğru yüzen kuru bir yaprağa takılıyor gözlerim. Aniden büyük yağmur damlaları düşmeye başlıyor üzerine. Yanaklarımdan aşağı süzülerek. Hiç istifimi bozmadan izliyorum ıslanarak koyu kahverengiye dönüşen rengini. Sırılsıklam şimdi. Damlalar nehre vurdukça suyun çalkantısı arasında biteviye bir mücadele içinde. Paramparça olmak üzere. Ulaşabilecek mi nehir dönemecine dağılmadan? Şimşek karşılıyor onu yarı yolda. Yolun gerisinin ne kadar uzun olduğunu gösterircesine. Gözden kaybolduğu an temiz bir toprak kokusu duyuyorum yağmur damlalarıyla etrafa sıçrayan çamurdan.

Durmadan değişen hafızamda seni olduğun gibi bulmak için bu şehre sık sık geliyorum şimdi.


www.sebnemsenyener.com    

Yazarın Diğer Yazıları

Geçmişte yaşanmayana özlem

Hâlâ Portekizce’den bir türlü başka hiç bir dile tam çevrilemeyen, “saudade"...

Geleceğin hatıratı

"Gazeteler iflas etti, hükümetin propagandacılarıyla dolduruldu, muhabirlik tamamen manen ve malen çökertildi, her şey reklama indirgendi"

Bir intiharın anatomisi: Yollar, köprüler, barajlar, metrolar

Garcia, Peru’da hem büyüyen ekonominin hem de çöken ekonominin mimarı.  Bir zamanlar Peru’nun JFK’si (Kennedy’si) umudu iken sonu tarihe Odebrecht kurbanı lakabıyla yazılan adam.