ŞEHİR TELLALI
New York - Londra - Roma
|
Gece Galata’nın gözlerini bağladığında, rüzgar şişirdi yelkenleri pupa, kelebek kanatlarıyla donanmışçasına aşıp tepeyi, yağlı rayların üzerinden kaydı tekneler Haliç’in sularına, Ege’nin başkenti Konstantiniyye’ye.
Edirne doğumlu, gençliğinin bir kısmını Pontus bölgesinde, Amasya, Manisa ve Sakız adasında geçiren Fatih Sultan Mehmet, portresini yaptırmak üzere Venedik’ten çağırdığı, İtalyan rönesans okulunun kurucu ailesinden gelen, kendisinden üç yaş büyük ressam Gentile Bellini ile ilk görüşmesinde, ressamdan, İstanbul sokaklarından yakışıklılığı ile ün yapmış bir erkek resmi yaparak sanatını göstermesini ister.
Sultanın İtalyan rönesansının işlediği “güzel”e meraklı olduğunun işaretidir bu talebi. Bellini de “güzel” bir dervişin resmini yaparak onu memnun eder. Ressam ve Sultan arasındaki sohbet “güzellik ve sanat” üzerinedir. Fatih’in, Avni imzasıyla yazdığı aşk şiirleri, çocukluğunda resim öğrenme çabasıyla at, çalıkuşu, baykuş ya da portre çizdiği defteri, kütüphanesinde bulunan kahramanlık hikayeleri, Homer’den Çağatay eserlerine el yazmaları, konuştuğu Arapça, Farsça, Latince , Yunanca dillerindeki eserler bir yana astronomi bilgini Ali Kuşcu’yu Aya Sofya bitişiğindeki rasathaneye yerleştirmesi “güzellik” üzerine ilgisinin sadece dünya ile kısıtlı olmadığını gösterir. İstanbul’daki Bizans şaheserlerini bizzat koruyarak, Saray’ı ikiyüzden fazla ressam, heykeltraş, sanatçı, şair, yazar, felsefeci ile doldurarak onu sezarlığına soyunduğu “Yunanistan, Trabzon ve Asya İmparatorluğu”na hazırlar.
1474 ile 1481 tarihleri arasında Saray’da görevli İtalyan Giovanni Maria Angiolello hatıratında Fatih’i şöyle kayda geçirir: “Bahçeler ona büyük zevk verirdi, bu yüzden de Venedik’ten ona bir ressam gönderilmesini istedi. Sanatın en iyisi olan Hoca Gentile Bellini’yi gönderdiklerinde memnun oldu. Ondan hemen bir Venedik tablosu yapmasını istedi, ayrıca ona pek çok portre yaptırdı, bütün bunlar Sultan’ı memnun etti. Sultan ayrıca yakışıklığıyla tanınan bir erkeğin ona getirilmesini istedikten sonra Gentile Bellini’ye onun resmini yaptırdı... Gentile çok sayıda güzel resim yaptı, yaptıklarının çoğu güzel ve zengin stiliyle sarayı donattı...”
Bellini İstanbul’a vardıktan bir yıl sonra, 25 Kasım 1480 tarihinde, “güzel” konusundaki sohbetler sayesinde tanıdığı Fatih Sultan Mehmet’in portresini tamamladı. Şimdi Londra’da The National Gallery’de sergilenen tablo, üzerinde yapılan restorasyonlar nedeniyle Bellini’nin fırçasını örtecek derecede aşırı boyanmış olduğundan güzelliğini büyük ölçüde yitirmiş halde.
Bellini, ailesinden öğrendiği özgün teknikle portresini yaptı Fatih’in. O dönemde ressamlar ilk Venedikte yandan yapılan portrelerde ikinci gözü de çizmeye başladılar. Omuzları ve başı bir arkın içine yerleştirerek resme üç boyutlu bir perspektif kazandıran Bellini, bu tekniğiyle izleyenlerle öznesinin arasına Sultan’ın talep ettiği soyluluk mesafesini koyar. Aynı zamanda izleyene öznesinin ruhunu gösteriyormuş izlenimi yaratır. Sultanın gözleri sorgulayarak, ilgiyle ve kararlı bakan gözlerdir. Kaftanı kürk yakası altına saklar. Ama sandığın üzerine yerleştirdiği örtüyü canlıymışçasına öyle gerçekçi detaylarla bezer ki göz Sultan’ın yüzünü hakikiymiş gibi görür. Örtünün üzerine Saray’a yakışacak mücevherler işleyerek Sultan’ın zenginliğini kaydeder, ayrıca lale desenleriyle kumaşın Osmanlı kökenli olduğunu gösterir.
Sandığın iki yanında orijinal olup olmadığı halen tartışılan “Victor Orbis” (Dünyanın Fatihi) ifadesi yazılıdır. Arkın iki tarafında üçer üçer sıralanan altı taç ise muhtemelen Fatih’ten önceki altı Osmanlı padişahını simgeler.
1550’de sanat tarihçisi Giorgio Vasari, Bellini’nin yaptığı portreyi gördükten sonra Fatih’in esere hayran kaldığını, mucize olarak nitelendirdiğini belirtir. Fatih, Bellini’ye bir de kendi portresini yapma cesaretine sahip olup olmadığını sorar. Bellini de aynaya bakarak kendi portresini yapıp Sultan’a getirir. 15. Yüzyılda resim saatında ressamın kendi portresini yapması resmileşmemiş bir gelişmedir. Ressamlar bazen kendilerini resimlerinin içine koyarak göstermekle birlikte, Bellini’nin kendi portresi portre sanatında ressamın kendi portresi alanında bir “ilk” olur. O günden 150 yıl sonra resmine ilgiyi artırmak amacıyla kariyerinin ilk yıllarında sık sık kendi portresini yapan Rembrandt aynı tekniği uygular.
İstanbul’da bulunduğu süre içinde Bellini’nin yaptığı eserlerden bugüne kalanlar arasında, Sultan’ın portresinden başka, “Oturan Hattat” ve halen Louvre müzesinde sergilenen “Genç Yunan Kızı”, “Ayakta Türk”, British Müzesinde sergilenen, “Oturan Yeniçeri” ve “Oturan Kadın”, Frankfurt müzesinde sergilenen “Arnavut,” var. Diğer çalışmaları, çizdiği Saray görevlilileri, kendi portresi, yakışıklı derviş, Sultan’a hediye ettiği Meryem ana ve Çocuk(İsa) tablosu ve de İstanbul’a kuş bakışı harita kayıp.
Fatih Sultan’ın portresi dahil bugüne kalan eserlerin ise nasıl olup da, Fatih’in ölümünden hemen sonra Saray’dan çıktığı tartışmalı konulardan. Eserleri babasını “dinsizlikle” suçlayan oğlu Bayezid’ın Saray’dan çıkardığı söylenir. Eserler o dönemde Kapalı Çarşı’da Venediklilere satılır. Fatih portresi Bellini’nin tesadüfen hayatta kalan eserlerinden biri olur.