22 Ağustos 2024
Geçen Ekim ayından bu yana dünya, yakın en acımasız, en kanlı ve tüm kuralları hiçe sayan sivil katliamlarına şahitlik ediyor ve dünya tarihinin en uzun askeri işgalinin kendi içinde de en vahşi zamanlarına sahne oluyor. İsrail, aylardır durmaksızın, kadın, çocuk, yaşlı demeden İşgal Altındaki Filistin topraklarında sivilleri katlediyor, savaş suçu işliyor, insanları yasa dışı yöntemlerle yerlerinden ediyor ve tüm uluslararası normlara meydan okuyor.
Ağustos ayına geldiğimizde, Filistinlilere yönelik bu acımasız saldırıların boyutunda ve şiddetinde en ufak bir azalma yok. Başlangıçta dünya genelinde yükselen toplumsal tepkiler ne yazık ki ilk günlere kıyasla azalmış olsa da sivil toplum örgütleri ve aktivistlerin ateşkes talepleri sokaklarda yankılanmaya devam ediyor.[1] Ancak, birçok hükümet, kendi halklarının sokaklarda ve sosyal medyada dile getirdiği bu haklı taleplere ya duyarsız kalıyor ya da Filistin halkının özgürlüğünü ve haklarını savunan protestolara baskı ve yasaklarla karşılık veriyor. Gazze'deki bu dehşet verici katliam yalnızca ağır insan hakları ihlallerine yol açmakla kalmıyor; aynı zamanda dünyanın birçok ülkesinde demokrasinin ve insan hakları normlarının da hasara uğradığını gözler önüne seriyor. Bazı devletler ise ya politik güçten yoksun olduklarından ya da beceriksizlikleri nedeniyle bu sorunun çözümüne katkı sağlayamıyorlar.
İsrail'in korkunç saldırıları ve aylardır süren bu katliam karşısında, uluslararası toplumun harekete geçebilecek güce sahip olan kurum ve mekanizmalarının, çeşitli politik kaygılar ve çekimserliklerle adım atmaktan kaçınması derin bir üzüntü kaynağı. Oysa uluslararası mekanizmalar, böylesi kritik dönemlerde milyonlarca insanın hayatını kurtarmak, yerinden edilmelerini önlemek ve insan onuruna uygun bir yaşam sağlamak amacıyla oluşturulmuş araçlardır. Doğru ve kararlı bir şekilde kullanıldıklarında bu güce sahiptirler. Ancak, yıllara yayılan yaygın cezasızlık ortamı, İsrail'in sivillere yönelik eşi benzeri görülmemiş şiddeti ve Gazze'de aileleri yok eden amansız saldırılarıyla birlikte, uluslararası hukuk kurallarına ve ilkelere olan güveni sarsıyor. Sivil toplum örgütlerinin ve kurumların İsrail'in engellemelerine rağmen oluşturdukları raporlar, belgeler ve tüm çabalara karşın, her gün kadınlar, çocuklar, masum siviller katledilmeye devam ediyor. İsrail devletinin böylesine pervasızca hareket edebilmesinin ve dünyanın gözleri önünde aylardır çekinmeden katliama devam edebilmesinin en önemli nedeni, yıllardır uluslararası toplum ve yargı mekanizmaları tarafından sağlanan bu cezasızlık kalkanıdır.
Son dönemde Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM)[2], Birleşmiş Milletler Güvenlik Konseyi (BMGK)[3] ve Uluslararası Adalet Divanı (UAD) geç de olsa bazı kararlara imza attılar. Geçen Ocak ayında, UAD'nin Güney Afrika'nın İsrail aleyhine açtığı soykırım davasına ilişkin aldığı ihtiyati tedbir kararı[4], işgal altındaki Gazze Şeridi'nde yaşayan Filistin halkının daha fazla acı çekmesini önleyebilecek ve onarılamaz zararlardan korumasına yardımcı olabilecek önemli bir adım olabilirdi.[5] Bu karar, soykırımı önleme ve vahşet suçlarının tüm mağdurlarını koruma konusunda uluslararası hukukun kritik rolünün önemli bir hatırlatıcısıydı. Ancak, aradan geçen yedi ay içinde İsrail'in, tavsiye niteliğinde olan ama uluslararası hukuk açısından etkili bir soykırım kanıtı sayılabilecek bu ihtiyati tedbir kararının gereklerini yerine getirmeyi bir yana bırakın, kararı tanımayacağını dile getirmesi, cezasızlık kalkanına ne denli alışık olduğunu bir kez daha gözler önüne serdi.
Tedbir kararının ardından Dışişleri Bakanı, Türkiye'nin davaya müdahil olma talebinde bulunacağını açıklamıştı. Ancak Ağustos ayının başına kadar Türkiye, bu konuda henüz herhangi bir adım atmamıştı.
UAD yine İsrail'in İşgal Altındaki Filistin Topraklarındaki politika ve uygulamalarının yasal sonuçları ve İsrail'in eylemlerinin diğer devletler açısından sonuçları hakkındaki tavsiye görüşünü Temmuz 2024'te açıkladı.[6] Uzun zamandır beklenen bu görüşte, İsrail'in Filistin topraklarını işgalinin uluslararası hukuku açıkça ihlal ettiği ve Filistinlilere yönelik ayrımcı yasa ve politikaların ırk ayrımcılığı ve apartheid yasağını ihlal ettiği belirtildi.
Uluslararası toplumun 2004'teki ilk UAD görüşünde yer alan tavsiyeleri uygulamakta başarısız olması, İsrail'i uluslararası hukuka meydan okumak konusunda cesaretlendirdi ve cezasızlığını pekiştirdi.
Temmuz 2024'teki UAD görüşü, on yıllardır İsrail'in hukuka aykırı işgalinden kaynaklanan zulüm ve sistematik insan hakları ihlallerine maruz kalan Filistinlilerin haklarını doğrulayan tarihi bir karar. Ancak, bu karar tek başına Gazze'de yaşanan vahşet ve yıkıma son veremez. Güney Afrika'nın soykırım davasını açmasını eleştiren devletler de dahil olmak üzere tüm devletler, bu tedbirlerin uygulanmasını sağlamak konusunda açık bir yükümlülüğe sahiptir. ABD, İngiltere, Almanya ve diğer AB ülkelerindeki dünya liderleri, mahkemenin kararına saygı göstermedikleri ve soykırımı önleme yükümlülüklerini yerine getirmek için gereken adımları atmadıkları sürece, uluslararası hukuk düzeninin ve uluslararası hukuka duyulan güvenin ciddi şekilde zarar görmesine neden oluyorlar.[7]
Diğer yandan Mayıs ayında Uluslararası Ceza Mahkemesi (UCM) Savcılığı, İsrail Başbakanı Binyamin Netanyahu ve Savunma Bakanı Yoav Gallant ile Hamas liderleri Yahya Sinvar, Muhammed Deif ve İsmail Haniye hakkında yakalama kararı çıkarılması için başvuruda bulundu. Bu başvuru, en az 7 Ekim 2023'ten bu yana İsrail ve Filistin devletinde, özellikle de işgal altındaki Gazze Şeridi'nde işlenen savaş suçları ve insanlığa karşı suçlarla ilgiliydi.[8] Netanyahu ve Gallant'a isnat edilen suçlar arasında, 8 Ekim 2023'ten bu yana Gazze Şeridi'nde Roma Statüsü uyarınca işlenen, sivilleri açlığa mahkûm etme, sivillere yönelik saldırılar düzenleme, kasten öldürme ve büyük acılara yol açma gibi savaş suçlarının yanı sıra, insanlığa karşı işlenen açlığa mahkûm ederek yok etme ve zulüm suçları bulunuyor.
Uluslararası Af Örgütü olarak UCM Savcısı'nı, Gazze ve Doğu Kudüs dahil Batı Şeria'da 13 Haziran 2014'ten bu yana işlenen olası suçlarla ilgili olarak Mart 2021'de açılan soruşturmayı hızlandırmak üzere acilen somut adım atmaya çağırıyorduk.
Herkes anlamalı ve kabul etmeli ki, İsrail'in güvenliği Gazze'de sivillere yönelik toplu katliamlarla sağlanamayacağı gibi, Gazze'de yaşanan korkunç yıkım ve olası bir soykırım da İsrail'deki saldırıların mağdurlarına adalet getirmeyecek. Artan ölümler, İsrail'in yasa dışı ablukası ve apartheid sistemi altında zaten büyük acılar yaşayan Gazze'deki sivillere yönelik bu son saldırılar, 1948'den beri süregelen sistemin en yıkıcı son dalgası olarak karşımızda duruyor. Filistinlilere yönelik katliamların, ölümlerin ve saldırıların geçen Ekim ayından bu yana sürdüğünü düşünüyorsanız, şüphesiz yanılıyorsunuz. Bu durumu tarihsel temelleri olmadan anlamak mümkün değil; bugün gelinen nokta bir günde oluşmadı. İsrail'in savaş suçları ve insanlığa karşı işlediği suçlarla dolu uzun bir geçmişi var; bu geçmiş, Filistinlilere on yıllardır dayatılan cezasız bir apartheid sistemiyle iç içe. İsrail'in Ekim ayından bu yana sürdürdüğü acımasız saldırıların, 1948'den bu yana giderek derinleşen apartheid sistemiyle doğrudan ilişkili olduğunu görmek gerekiyor.
1967'de İsrail devleti, apartheid politikasını Batı Şeria ve Gazze'yi de kapsayacak şekilde genişletti. O tarihten bu yana Filistinlilere yönelik topraklarına ve mülklerine kitlesel el koyma, zorla yerinden etme, hukuka aykırı öldürmeler, aşırı sert dolaşım kısıtlamaları, uyruk ve vatandaşlıktan yoksun bırakma gibi fiiller, uluslararası hukuka göre insanlığa karşı suç olan apartheid sisteminin unsurları arasında yer alıyor.
Gazzeliler, 2007'den bu yana İsrail'in uyguladığı kara, deniz ve hava ablukasıyla adeta kapana kısılmış durumda. Bu abluka, uluslararası hukuka göre bir savaş suçu olan toplu cezalandırma anlamına geliyor. İsrail, Gazze'de geçmişte gerçekleştirdiği askeri saldırılar sırasında, sivil hedeflere doğrudan saldırılar, kasıtlı yıkım, ayrım gözetmeyen ve orantısız saldırılarla binlerce sivilin öldürülmesi ve yaralanması da dahil olmak üzere uluslararası insancıl hukuku ciddi şekilde ihlal etti ve savaş suçları işledi.
2022 yılında yayımladığımız kapsamlı "İsrail'in Apartheid Rejimi: Filistinlilere Yönelik Irksal Ayrımcılık ve İnsanlığa Karşı İşlenen Suçlar"[9] raporumuzda, İsrail'in yıllardır Filistinlilere yönelik "bir ırksal grubun diğer bir ırksal grup üzerinde kurduğu kurumsallaşmış baskı ve tahakküm rejimi" anlamına gelen apartheid sistemi uyguladığı belgelendi. Bu raporla birlikte, belki de ilk kez bu kadar somut belgelerle desteklenmiş, temellendirilmiş ve detaylı bir çalışmayla İsrail'in apartheid rejimi gözler önüne serildi.
Geçen Ekim ayında başlayan ve bugüne dek hız kesmeden süren korkunç İsrail saldırılarının, apartheid sistemi başta olmak üzere temel sebepleri ile mücadele edilmediği müddetçe, Filistinliler ve İsrailliler için sivilleri hedef alan bir şiddet döngüsünün devam edeceğini öngörmek zor değil.
Saldırıların başlamasından birkaç gün sonra, 10 Ekim 2023'te İsrail Savunma Bakanı Yoav Gallant Gazze Şeridi'nin "tamamen kuşatılması" emrini verdi. Gallant yaptığı açıklamada "Elektrik yok, yiyecek yok, yakıt yok, her şey kapalı olacak. Biz insan hayvanlarla savaşıyoruz ve buna göre hareket ediyoruz." ibarelerini kullandı. Bu ve buna benzer yorumlar ve söylemler, Filistinlileri aşağı gören bir apartheid sistemi içinde Filistinlileri insanlıktan çıkarmayı amaçlayan İsrail hükümetinin uzun süredir devam eden söyleminin bir parçası, bu çok net. "İnsan"lıktan çıkarma uluslararası insancıl hukuk kapsamında insanlık ilkesi de dahil olmak üzere uluslararası hukukun temel ilkelerine saygıyı da baltalamak anlamına geliyor ve Filistinlilerin apartheid altında maruz kaldıkları sistematik ayrımcılığın korkunç bir kanıtı gibi. |
Ekim ayından bu yana işlenen savaş suçlarını ve insanlığa karşı suçları, bu ve benzeri birçok söylemle birlikte değerlendirmek yerinde olacaktır. İsrail'in tüm bu süre zarfında ve elbette daha öncesinde, işlediği savaş suçları, Uluslararası Af Örgütü gibi kurumlar tarafından yıllardır belgelenmekte ve raporlarla kanıtlanmaktadır. İsrail, pek çok savaş suçuna varan fiillerde bulunmuş ve bulunmaya da devam etmektedir. Yayımladığımız pek çok rapor, tanıklık, belge ve görsel kanıtlar, İsrail'in savaş suçlarını belgelemek adına önemli bir rol oynamaktadır.[10]
Örneğin, uluslararası insancıl hukuk açısından bakıldığında, tüm tarafların siviller ve sivil yapılarla savaşçılar ve askeri hedefler arasında ayrım yapması, saldırıların yalnızca savaşçılara ve askeri hedeflere yöneltmesi bir kural ve zorunluluktur. Sivillere ve sivil yapılara doğrudan yönelik, rastgele ve ayrım gözetmeyen saldırılar açıkça yasaktır ve savaş suçu teşkil eder. İsrail'in son aylarda pek çok kez yapmış olduğu gibi, sivillere gerçekçi olamayacak kadar kısa süreler öncesinden yaptığı uyarılar, havadan atılan bildiriler veya anonslar silahlı güçleri uluslararası insancıl hukuk kapsamındaki diğer yükümlülüklerinden muaf kılmıyor ve nihayetinde bunun bir savaş suçu niteliğini değiştirmiyor. Ayrıca, Filistinliler, işgal altındaki Gazze'de dokuz aydır süren saldırılar ve tekrarlanan gerçekçi olmayan tahliye emirleri nedeniyle birden fazla kez yer değiştirme zorunluluğuyla karşı karşıya kaldı. İsrail güçleri, çeşitli aralıklarla "süpürerek tahliye" emirleri yayınlayarak sivilleri güneye doğru gönderiyor. Geri dönme garantisi olmadan ve yerlerinden edilen insanlar için güvenli ve onurlu yaşayabilecekleri bir yer sağlanmadan yapılan bu çağrı ve eylem hem yasa dışı ve hem de bir savaş suçudur.
Sivil halkın topluca cezalandırılması anlamına gelen aç bırakma ve gıdaya erişimin savaş silahı olarak kullanılması da uluslararası insancıl hukuk açısından bir savaş suçu teşkil eder. İsrail, yıllardır ambargo altında eziyet çeken Gazze halkının son aylarda temel hizmetlere erişimini daha da kısıtlayarak, su, gıda ve ilaç gibi temel ihtiyaçları onlardan mahrum bırakıyor. Bunu adeta bir savaş silahı olarak kullanıyor. Toplu cezalandırma uluslararası hukukta tanımlanmış bir savaş suçudur ve İsrail tarafından aylardır sistematik bir şekilde işleniyor.
Ne yazık ki, İsrail'in işlediği savaş suçları ve uluslararası insancıl hukuka aykırı eylemlerinin listesi sürekli olarak genişlemekte. Bu bağlamda, İsrail'in savaş suçlarını gerçekleştirmek için kullandığı mühimmat ve silahların ticaretinin engellenmesi ve silah ambargosu talebimizi vurgulamak önemlidir. Ayrıca, bu süreçte İsrail'in uluslararası alandaki en önemli destekçisi olan ABD'nin rolünü değerlendirmek de kaçınılmazdır.
ABD daha önce dört kez Gazze'ye ilişkin sunulan karar tasarılarını veto etti.[11]Ayrıca BM Güvenlik Konseyi'nde 13 Aralık 2023'te 153 ülkenin "evet" oyu kullandığı Gazze'de acilen insani ateşkes talebinde bulunulan karar tasarısı için de "hayır" oyu kullanan 10 ülkeden biriydi.[12] İhlallere bilerek yardımcı olmak, uluslararası insancıl hukuka saygı duyma yükümlülüğüne açık şekilde aykırı. İhlalleri gerçekleştirmekte kullanılan silahları sağlamaya devam eden bir devlet, bu ihlallerden de sorumludur. Peki bu koşulsuz desteğin gerçek nedeni ne olabilir?
ABD, hâlâ İsrail'in en büyük silah tedarikçisi. Stockholm Uluslararası Barış Araştırmaları Enstitüsü'nün verilerine göre, 2019 ile 2023 yılları arasında İsrail ordusunun toplam konvansiyonel silah ithalatının yüzde 69'unu ABD'den sağlandı.[13] Bu ithalat, savaş uçakları, zırhlı savaş araçları, güdümlü bombalar, bomba güdüm kılavuzları ve hafif silahları kapsayan geniş bir yelpazeyi içeriyor. İsrail aynı zamanda ABD'nin savunma ihracatına ayrıcalıklı erişimden de yararlanıyor. İsrail hükümeti ABD yapımı silahları kullanarak uluslararası insancıl hukuku ve insan hakları hukukunu ihlal ediyor.[14] Ana silah tedarikçisi olarak ABD, İsrail'in askeri faaliyetleri marifetiyle işlediği uluslararası insancıl hukuk ihlallerinde ciddi bir sorumluluğa sahiptir. Esasen İsrail'in tüm silah tedarikçileri, Nisan ayında oylanan ve İsrail'e silah satışı, transferi ve yönlendirilmesini durdurma çağrısı yapan BM İnsan Hakları Konseyi kararına uymak zorunda.[15] Öncelikli sorumlu olarak ABD ve takiben tüm devletler, acil ve kalıcı bir ateşkes sağlamak için derhal harekete geçmeli.[16]
Aynı İsrail, BM Güvenlik Konseyi'nin ateşkes kararına uymuyor ve UAD'nin soykırım nedeniyle aldığı tedbir kararlarına rağmen soykırıma varan savaş suçlarını sürdürüyor. UCM Başsavcısı tarafından soykırım suçu işlediği gerekçesiyle yakalama kararı talep edilen üst düzey yetkililer, bu kararları kabul etmeyeceklerini pervasızca ilan edip, hiçbir tedbire uymadan eylemlerine devam ediyorlar. Bu cezasızlık ve pervasızlığın devam etmesine, fiili ve politik olarak "cesaret veren" önemli bir güç olduğu veya en azından bunun engellenmediği ortada.
Saldırılar, bugüne kadar neredeyse yüzde 70'i kadın ve çocuklardan oluşan 40 binden fazla kişinin ölümüne neden oldu. Gazze'nin 2,2 milyonluk nüfusunun 1,9 milyonu yerinden edildi. Gazze'deki olağanüstü sivil ölümleri ve yıkımlar karşısında, ABD ve diğer tüm hükümetler öncelikle uluslararası hukuk ihlallerinde kullanılması muhtemel olan silahların İsrail'e transferini derhal durdurmalıdır. ABD yapımı silahlarla yapılan, doğrudan sivilleri ve sivil yapıları hedef alan veya gelişigüzel hava saldırıları savaş suçu olarak soruşturulmalıdır. Zira az önceki teşvik edici güç olarak bahsettiğim ya da sorumluluğu paylaşmak zorunda olan ABD tarafından İsrail hükümetine sağlanan silahlar, ABD yasaları ve politikalarına da aykırı biçimde uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları hukukuna yönelik ciddi ihlallerde kullanılmaktadır.
Biden yönetimi, seçim gündeminin de etkisiyle son birkaç haftadır farklı tutum almaya çalıştığına dünya kamuoyunu ikna etmeye çalışadursun, İsrail hükümeti uzun süredir sivillerin yaşam hakkını tamamen hiçe sayarak ABD tarafından sağlanan silahlarla uluslararası insancıl hukuku ihlal etmeye devam ediyor. ABD hükümeti, İsrail'e silah ticaretini tamamen durdurmadığı sürece, İsrail'in uluslararası hukuka yönelik ağır ihlallerinde açıkça suç ortağı olmaya devam edecektir.
Uluslararası Af Örgütü ABD Şubesi, yapmış olduğu bir açıklamada İsrail yetkililerinin insani yardım erişimini nasıl devamlı ve keyfi olarak engellediğini ve kısıtladığını açıkça ortaya koydu. İsrail'in uzun vadeli politikaları ve uygulamaları, insani yardımların artırılmasını engelleyerek tasarlanmış bir açlığa yol açtı. İsrail hükümetinin insani yardımı engelleme uygulamaları arasında Gazze'nin kuzeyindekiler dahil hayati önem taşıyan sınır kapılarının devamlı kapalı tutulması; yardım malzemelerinin girişinin şeffaflıktan uzak, keyfi ve değişen gerekçelerle engellenmesi; kamyonların kontrolünde yaşanan uzun süreli gecikmeler ve öngörülemeyen usuller ve Gazze'de dolaşım taleplerinin reddedilmesi yer alıyor. Ayrıca, insani yardım bildirim süreci kapsamında İsrail yetkililerine bildirilen yardım çalışanları, konvoyları, dağıtımları ve insani yardım alanlarının defalarca saldırıya uğraması yardım çalışmalarını sekteye uğratıyor. Bu tür artan kısıtlamalar, İsrail'in 2007'den beri işgal altındaki Gazze Şeridi'nde uyguladığı, bir toplu cezalandırma biçimi ve savaş suçu olan hukuksuz ablukanın yarattığı insani krizi daha da derinleştiriyor.
İsrail'in Gazze'ye yönelik sıkı kuşatma su, yiyecek ve yakıt gibi temel ihtiyaçların bölgeye girişini engelliyor. Bu durum, Gazze Şeridi'nde iki milyondan fazla insanın hayatta kalma mücadelesi vermesine neden oluyor. İsrail'in işgal altındaki Gazze Şeridi'ne 16 yıldır uyguladığı yasa dışı ablukanın yol açtığı insani felaket, çatışmalar derhal durdurulmadığı takdirde daha da kötüleşecek.
Aylardır süren korkunç saldırılar, ilk günden bu yana talep ettiğimiz koşulsuz ateşkesin bir türlü gerçekleştirilememesi sonucu sivil kayıpların 40 bin kişiyi aştığını biliyoruz.
Uluslararası toplum ve kurumlar sadece kınama ve sınırlı "kısıtlamalar" uygulamakla yetindiği ve bu etkisizliğinde ısrar ettiği sürece, tüm devletler uluslararası insancıl hukuk ve insan hakları ihlallerinde kullanılabilecek silahların transferini durdurma kararı alıp uygulamadığı sürece, bu katliam devam edecektir.
Aylardır etkisiz ve acı verici bir şekilde karar almayı başaramayan BM Güvenlik Konseyi, İsrail hükümetine ve Filistinli silahlı gruplara yönelik silah transferlerini derhal durdurmalı ve uluslararası suçlarda kullanılma riski taşıyan silahların tedarikini önlemek için tedbirler almalıdır. Küresel barış ve güvenliği koruma sorumluluğunu acilen yerine getirmeli ve bu adımları hemen atmalıdır. Uluslararası toplum ve kurumlar, kuruluş ve varoluş taahhütleri gereği katliam suçlarını önlemek ve sivilleri koruyan kurallara bağlı kalınmasını sağlamakla yükümlüdür. Bunca aydır süren sivil katliama seyirci kalmaları, bu amaçlarla çelişmektedir.
Bu korkunç katliamın durdurulması ve insanlığın galip gelebilmesi için tek çözüm derhal bir ateşkes ilan edilmesidir.[17]
Ateşkes, tüm tarafların hukuka aykırı saldırılarına son verecek, Gazze'de ölümleri durduracak ve yardım kuruluşlarının yaşanan acılara çözüm bulmak için Gazze Şeridi'ne insani yardım, su ve tıbbi malzeme ulaştırmasına olanak tanıyacak tek yoldur. Ayrıca, Gazze'de tutulan rehinelerin serbest bırakılması için müzakere yapılmasına ve uzun süredir devam eden ve zulmü besleyen cezasızlığın sona erdirilmesi için tüm tarafların işlediği savaş suçlarına ilişkin bağımsız uluslararası soruşturmaların başlatılmasına fırsat verecek tek yoldur. İsrail'in Filistinlilere dayattığı apartheid sistemini ortadan kaldırarak bu çatışmanın temel nedenleriyle mücadele etmek artık her zamankinden daha acildir.
Uluslararası Af Örgütü olarak, diğer az sayıda insan hakları kurumu gibi, teknolojik imkanları kullanarak, uydu görüntülerini, fotoğrafları ve videoları inceleyip doğrulamakta, alandaki tanıklara, güvenilir kaynaklara ve saldırılardan hayatta kalanlara ulaşarak sivillere yönelik hukuka aykırı İsrail saldırılarını ve savaş suçlarını aylardır belgeler, raporlar ve uluslararası kurumlar ile kamuoyuyla paylaşmaktayız.
Bu durum karşısında öncelikli ve en acil çözümün, hatta tek çözümün ateşkes olduğu açıktır. Bunun yanı sıra, tüm taraflara yapılan silah ticaretinin derhal durdurulması, BM tarafından İsrail'e yönelik kapsamlı bir silah ambargosu uygulanması ve savaş suçlarından sorumlu kişilerin uluslararası hukuk önünde adil şekilde yargılanarak cezasız kalmamaları gerekmektedir. BM Güvenlik Konseyi ayrıca, apartheid suçunda sıkça işaret edilen İsrail yetkililerine karşı malvarlığı dondurma gibi planlı yaptırımlar da uygulamalıdır. Zira uluslararası mekanizmaların, kurumların ve toplumun, devletlerin şimdiye dek olduğu gibi adaleti sağlamakta, İsrail devletinin insanlığa karşı suçlarını ve savaş suçlarını cezalandırmakta ve Filistinli sivillere yönelik tarihin en acımasız katliamı karşısında bugüne kadar olduğu gibi aciz kalmaya devam etmekte ısrar etmeleri, zaten son dönemde oldukça yıpranmış olan uluslararası hukuk ve adalete dair umudu ve inancı ne yazık ki tamir edilemez biçimde sarsacaktır.
Ruhat Sena Akşener
Direktör
Uluslararası Af Örgütü Türkiye Şubesi
[1] https://www.amnesty.org.tr/icerik/israilisgal-altindaki-filistin-topraklari-gazzede-aclik-baslarken-ateskes-ve-bolgeye-daha-fazla-yardim-rotasi-acilen-gerekli
[2] https://www.amnesty.org.tr/icerik/israil-apartheid-ve-sistematik-insan-haklari-ihlallerini-koruklemeye-son-vermek-icin-filistindeki-isgalini-sonlandirmali
[3] https://www.amnesty.org.tr/icerik/gazze-uzerine-calisan-bm-ozel-raportoru-soykirimi-onlemek-icin-uluslararasi-toplumu-harekete-gecirmesi-gereken-kanitlar-sundu
[4] https://www.amnesty.org.tr/icerik/israil-uluslararasi-adalet-divaninin-gazzedeki-filistinlilere-yonelik-soykirimi-onlemek-icin-her-seyi-yapmasina-hukmeden-bu-kilit-karara-uymalidir
[5] https://tr.euronews.com/2024/01/26/uluslararasi-adalet-divani-israile-karsi-soykirim-davasinda-ihtiyati-tedbir-kararini-acikl
[6] https://www.amnesty.org.tr/icerik/israilin-filistin-topraklarini-isgalini-hukuka-aykiri-bulan-UAD-gorusu
[7] https://www.amnesty.org.tr/icerik/israilin-refahi-isgali-insani-felaketi-daha-da-agirlastirirken-dunya-liderleri-harekete-gecmiyor
[8] https://www.amnesty.org.tr/icerik/israilisgal-altindaki-filistin-topraklari-ucmnin-netanyahu-sinvar-ve-diger-ust-duzey-israil-ve-hamas-yetkilileri-hakkinda-yakalama-karari-basvurusu-adalet-icin-kritik-bir-adim
[9] https://www.amnesty.org.tr/public/uploads/files/Rapor/Israels-Apartheid-Against-Palestinians-MDE1551412022.pdf
[10] https://www.amnesty.org.tr/icerik/israil-guclerinin-isgal-altindaki-bati-seriadaki-filistinlilere-karsi-hukuka-aykiri-olumcul-guc-kullaniminda-sarsici-artis
[11] https://www.amnesty.org.tr/icerik/israil-isgal-altindaki-filistin-topraklari-abdnin-ateskes-cagrisina-yonelik-veto-karari-sarsici-olu-sayilari-karsisinda-sivillerin-cektigi-acilara-karsi-kati-bir-umursamazligin-gostergesi
[12] https://www.aa.com.tr/tr/dunya/abd-bir-kez-daha-bmgkde-gazzede-acil-insani-ateskes-talep-eden-karar-tasarisini-veto-etti/3143092
[13] https://www.amnesty.org.tr/icerik/abd-israile-silah-satisini-derhal-durdurmali
[14] https://www.amnesty.org.tr/icerik/abd-yapimi-silahlar-israil-hukumetince-uluslararasi-hukuka-ve-abd-yasalarina-aykiri-olarak-kullaniliyor
[15] https://news.un.org/en/story/2024/04/1148261
[16] https://www.amnesty.org.tr/icerik/onde-gelen-250-insani-yardim-ve-insan-haklari-orgutu-israile-ve-filistinli-silahli-gruplara-silah-transferine-son-verilmesini-istedi
[17] https://www.amnesty.org/en/petition/demand-a-ceasefire-by-all-parties-to-end-civilian-suffering/
© Tüm hakları saklıdır.