Venedik Komisyonu, 9 Aralık 2024 tarihinde Türkiye’deki Hâkim ve Savcılar Kurulu (HSK) ile ilgili bir rapor yayınladı. Venedik Komisyonu Avrupa Konseyi’nin önemli bir organı. Avrupa’nın önde gelen hukukçularının hazırladıkları raporlarla üye devletlerdeki demokrasi, hukuk devleti alanlarındaki eksikliklere dikkati çekiyor ve bunların düzeltilmesi için önerilerde bulunuyor. Bu raporlar AİHM kararlarında da etkili oluyor.
HSK’ya benzer kuruluşlar Avrupa’da birçok devlette mevcut. Amaç hukuk devleti ilkelerine saygı gösterilmesini sağlamak. Bu ilkelerin başında yargının ve yargıcın bağımsızlığı geliyor. HSK’lar her ülkede yargı bağımsızlığının anahtarı. Yargı bağımsızlığı olmadan kuvvetler ayrılığından, fren denge mekanizmasından, demokratik bir rejimden söz etmek olanağı yok. Bağımsız bir yargı yoksa, bireyin hak ve özgürlüklerinin de güvencesi yok demektir. Bağımsız bir yargının olmaması aynı zamanda adil yargılanma hakkının da ihlalidir. Yargı bağımsızlığının sağlanması için önce HSK’nın bağımsız olması gerekir.
Venedik Komisyonu’nun raporu Türkiye’deki HSK hakkında yazılan ilk rapor değil. Bu konuda yazılan pek çok rapor var. Bütün bu raporlarda varılan sonuç HSK’nın bağımsız olmadığı. Raporlar bu konudaki endişeleri dile getiriyor.
Venedik Komisyonu 2017 referandumu ile ilgili raporunda yeni Anayasa ile Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda bir siyasal parti başkanı olabileceğini, dolayısıyla HSK’ya atama yetkisine sahip olduğu 13 üyeden 6 üyenin siyasal atamalar olacağını belirtmişti.
AİHM 2020’de kabul ettiği Selahattin Demirtaş kararında Venedik Komisyonu’nun bu gözlemine yer verdi.
Avrupa Konseyi Bakanlar Komitesi, Türkiye’nin uygulamamakta ısrar ettiği AİHM’in Kavala ve Demirtaş kararlarıyla ilgili kararlarında, “genel önlemler” başlığı altında, Türkiye’den HSK’nın yürütmeden bağımsız olmasını sağlayacak önlemlerin alınmasını talep etti. Aynı kararlarda, yargının tarafsız ve bağımsız olmamasından duyulan endişe de belirtildi.
Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi 2022 yılında aldığı bir kararda, HSK’nın oluşumu nedeniyle, yargı bağımsızlığının güvence altında olmadığına değinir.
Benzer eleştirileri Avrupa Birliği Komisyonu’nun Türkiye’yi izleme raporlarında, Avrupa Konseyi İnsan Hakları Komiseri’nin ya da B.M. İnsan Hakları Komisyonu’nun raporlarında da görmek olanağı var.
Anayasa’nın 159. Maddesine göre, HSK 13 üyeden oluşuyor. Adalet Bakanı HSK’nın başkanı, müsteşarı da doğal üyesi. Geri kalan 11 üyesi de şöyle saptanıyor: 4 üyesi Cumhurbaşkanı tarafından atanıyor, bunlardan 3’ü adli yargıdan, biri idari yargıdan. 7 üye ise TBMM tarafından seçiliyor. Bunlardan 3’ü Yargıtay’dan, 1’i Danıştay’dan, 3’ü ise öğretim üyesi ve avukatlar arasından. Seçim usulü de şöyle: Adaylık için başvurular TBMM, Anayasa ve Adalet Komisyonu üyelerinden oluşan Karma Komisyon’a gönderiliyor. Karma Komisyon’un her bir üyelik için üç aday belirlemesi gerekiyor. Birinci turda üçte iki çoğunluk, ikinci turda beşte üç çoğunluk aranıyor. İki turda da adaylar belirlenemezse, her bir üyelik için en çok oyu alan iki aday arasında da ad çekme usulüyle adaylar belirleniyor. TBMM bu adaylar arasından her bir üye için seçim yapıyor.
Bu aday belirleme usulünde ilk bakışta muhalefetin gösterdiği adayların da HSK’ya üye olma şansı var gibi gözükse de bu yanıltıcı bir görünüm. Karma Komisyon’da AKP-MHP bloku çoğunluğa sahip olduğundan en çok oy alan iki aday arasında çekilen kura iktidarın gösterdiği adaylar oluyor.
Venedik Komisyonu’nun HSK’nın oluşumuna ilişkin görüşleri şöyle özetlenebilir:
1. HSK’nın Oluşumu
a. HSK’nın Yargıç ve Savcı Üyelikleri
Avrupa standartlarına göre HSK’nın en az yarısı meslektaşları tarafından seçilen yargıç ve savcılardan oluşmalıdır. Bunun amacı siyasal makamların müdahalelerini önlemek ve HSK’nın yargıç ve savcıları temsil etmesini sağlamak.
Türkiye’deki HSK’nın 8 üyesi yargıç ve savcılardan oluşmasına karşın, meslektaşları tarafından seçilmiş değillerdir.
HSK üyelerinden dördü Cumhurbaşkanı tarafından atamakta: Bu atama için bazı şekli koşullar öngörülmekteyse de atama Cumhurbaşkanı’nın hiçbir kriter olmaksızın takdirine bırakılmıştır. O nedenle Cumhurbaşkanı’nın aynı zamanda bir siyasal partinin başkanı olduğu düşünülürse, bu atamaların siyasal nitelikte olduğu ortaya çıkar.
Ayrıca Adalet Bakanı ve müsteşarıyla birlikte gerçekte Cumhurbaşkanı 13 üyeden 6’sını atamaktadır. Geri kalan 7 üye ise Cumhurbaşkanı’nın partisinin çoğunlukta olduğu TBMM tarafından seçilmektedir. Böylelikle yürütme, yargı bağımsızlığını sağlayacak olan HSK üzerinde tam bir kontrole sahiptir.
b. HSK’nın Yargıdan Gelmeyen Üyelikleri
Anayasa HSK’nın üç üyesinin yüksek öğretim kurumlarından ve avukatlardan seçilmesini öngörmektedir. Bunun amacı HSK’nın oluşumunun çoğulcu bir yapıya sahip olmasını sağlamak ve HSK’nın korporatist bir yapıya dönüşmesini önlemektir. Oysa, HSK üyelerinden hiçbiri meslektaşları tarafından seçilmediğinden ve yargıç ve savcılar topluluğunu temsil etmediklerinden korporatist bir yapı da söz konusu değildir. Bu üyelerin TBMM’deki seçimleri aynı usule tabi olduğundan, kendi kurumları tarafından gösterilen adaylar arasından seçim yapılmadığından ayni sakıncalar geçerlidir.
c. HSK’nın Doğal Üyeleri
Adalet Bakanı HSK’nın başkanı, müsteşarı ise HSK’nın doğal üyesidir. Avrupa Yargıçları Konseyi’ne göre, pasif bile olsa bir Hükümet üyesinin yargıçlara disiplin yaptırımları uygulamaya yetkili bir organda bulunması son derece sakıncalıdır. Avrupa İnsan Hakları Sözleşmesi’ndeki adil yargılanma hakkıyla ve disiplin yaptırımları uygulayan organının bağımsız olması gerekliliği ile bağdaşmaz.
Yargıç ve savcıların denetimi ve soruşturmasının Adalet Bakanının onayına bağlı olması, HSK’nın görevlerini bağımsız olarak yaptığı konusunda endişelere yol açmaktadır. Adalet Bakanı’nın soruşturmalarla ilgili yetkileri, HSK üyeleri üstünde caydırıcı etki yapabilir.
Adalet Bakanı Müsteşarı’nın HSK’nın oy hakkına sahip doğal üyesi olması da HSK’nın bağımsızlığı bakımından endişe vericidir. Müsteşar, Bakanın önceliklerini ve görüşlerini HSK’ya taşıyacak, yargıç ve savcıların atamaları, terfileri, disiplinleri gibi konularda rol oynayacaktır.
d. Yargıçlar ve Savcılar Arasında Ayrım Yapılmaması
Türkiye’deki mevcut sistemde yargıçlar ve savcılar eşit statüye sahiptir. Oysa çağdaş Avrupa standartlarına göre yargıçlar ve savcıların kurulları farklı olmalıdır.
2. HSK’nın Görevleri
Anayasa’nın 159. Maddesi: HSK’nın görevlerini sayarken “yargıç ve savcıları … denetlemek”ten söz etmekte. Oysa HSK’nın görevi yargıç ve savcıları denetlemek değil, yargının bağımsızlığını sağlamak olmalıdır.
HSK Kanunu’nun 4-1ç maddesinde HSK’nın görevleri arasında “meslekte kalmaları uygun görülmeyenler” ibaresi kullanılmakta. “Uygunluk” idareye takdir yetkisi veren bir idare hukuku kavramıdır. Bu kavramın yargıçlar hakkında kullanılarak yargıçların görevlerine uygun olmadıkları için keyfi bir biçimde görevlerine son verilmesi hukuk devleti ilkesiyle bağdaşmaz.
Anayasa’nın 159(10) maddesi ve HSK Kanunu’nun 33(5) maddesi, meslekten çıkarma kararları dışındaki HSK kararlarının kesin olduğunu, bunların yargı denetimine tabi olmadığını belirtmekte.
Avrupa standartlarına göre, HSK’nın bütün kararları yargı denetimine tabi olmalıdır.
Raporun son bölümünde Venedik Komisyonu Hükümete şu tavsiyelerde bulunmakta:
- HSK üyeliklerinin en az yarısı yargıç ve savcılar arasından seçilmeli, Cumhurbaşkanı HSK’ya üye atamamalıdır.
- Adalet Bakanı ve Müsteşarı’nın HSK üyeliğine son verilmelidir.
- Yargı mensubu olmayan üyelerin sayısı arttırılmalı. TBMM, üniversiteler ya da Baro tarafından önceden seçilen adaylar arasından seçim yapmalıdır.
- HSK başkanı, üyeler tarafından seçilen tarafsız bir kişi olmalıdır.
- Yargıçlar ve savcılar için iki ayrı kurul oluşturulmalıdır.
- Anayasa md.159’deki “denetim” sözcüğü, yargıç ve savcılar üzerinde kontrol yetkisi vermeyen başka bir sözcükle değiştirilmelidir.
- HSK Kanunu’ndaki 4/1/ç maddesindeki “uygun görülmeyenler” ibaresinin, yargıçların keyfi bir biçimde görevlerine son verilmesine yol açmayacağı açıklığa kavuşturulmalıdır.
Türkiye’nin taraf olduğu ya da olmadığı (AB Komisyonu gibi) insan hakları ve hukuk devletiyle uğraşan bütün uluslararası kuruluşlar Türkiye’de yargı bağımsızlığının, bunun için de önce HSK’nın bağımsızlığının sağlanmasını, bu amaçla gereken adımların atılmasını talep ediyorlar.
Venedik Komisyonu’nun raporu bunun ötesine geçerek HSK’nın bağımsızlığı için neler yapılması gerektiğini de belirtiyor.
Türkiye’de HSK’nın ve yargının bağımsızlığı ile ilgili bir sorun olduğu açık. Bütün bunlar karşısında Türkiye’yi yöneten iktidar ne yapıyor? Böyle bir sorunun varlığını reddediyor. Reddedince de çözüm bulmak gibi bir derdi olmuyor.
Venedik Komisyonu raporunda Hükümet’in de görüşlerine yer veriliyor. Hükümet, raporu hazırlayan uzman hukukçuların raporda yer alan bütün eleştirilerini reddediyor.
İşin ilginç yanı 2011-2013 yıllar arasında yeni bir anayasa yapmak için kurulan TBMM Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda Venedik Komisyonu raporundaki önerilerin bazıları Komisyon’a katılan dört parti (AKP-CHP-MHP-BDP) tarafından daha önce kabul edilmişti.
Örneğin Yargıçlar ve Savcılar için iki ayrı kurul oluşturulması, Adalet Bakanı’nın Yargıçlar Kurulu Başkanı olmaması, başkanın üyeler tarafından seçilmesi, Cumhurbaşkanı’nın üye atamaması, TBMM’deki üye seçimlerinin kendi kurumları tarafından aday gösterilen kişiler arasından yapılması, AKP’nin de içinde bulunduğu dört parti tarafından kabul edilmişti.
Anayasa Uzlaşma Komisyonu’nda o gün kabul edilen metinlerin bugün neden reddedildiği sorusu ortaya çıkmaktadır.
Bu sorunun yanıtı açıktır. Bugün AKP, bağımsız bir yargı ve bağımsız bir HSK istememektedir. Tersine siyasal muhaliflerini cezalandıran bağımlı bir yargı ve bunu gerçekleştirecek bağımlı bir HSK istemektedir. O nedenle de uluslararası hukuk çevrelerinin “yargıyı bağımsız yapın” istemlerine kulaklarını tıkamaktadır. Yargının bağımsız olmadığı bir ülkede, hukuk devletinin de demokrasiden de söz edilemeyeceği ise AKP iktidarını fazla ilgilendirmemektedir. Çünkü bunlardan çoktan vazgeçilmiştir.
Rıza Türmen kimdir?
Türkiye'nin önde gelen insan hakları hukukçularından ve diplomatlarından olan Rıza Türmen İstanbul'da doğdu. İstanbul Üniversitesi Hukuk Fakültesi'ni bitirdi.
Kanada Montreal McGill Üniversitesi'nden hukuk yüksek lisansı, Ankara Üniversitesi Siyasal Bilgiler Fakültesi'nden Siyasal Bilimler doktorası aldı.
Avukatlık stajını yaptıktan sonra, 1966 yılında Dışişleri Bakanlığı'na girdi. Dışişleri Bakanlığı'nda çeşitli görevlerde bulundu.
1985'de Singapur'a ilk Türk Büyükelçisi olarak atandı.
1993 Birleşmiş Milletler Dünya İnsan Hakları Konferansı'nda ve AGİT, İnsani Boyut Toplantıları'nda Türk Heyeti Başkanlığı'nı yaptı.
1994'te İsviçre'ye Büyükelçi olarak atandı. 1996'da Türkiye'nin Avrupa Konseyi Daimi Temsilcisi oldu.
1998 yılında Avrupa Konseyi Parlamenter Meclisi tarafından Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi yargıçlığına seçildi. 2008 yılına kadar bu görevi sürdürdü.
2008'de Türkiye'ye döndükten sonra 10 yıl Milliyet gazetesinde köşe yazıları yazdı.
2011 seçimlerinde CHP İzmir Milletvekili olarak parlamentoya girdi. TBMM Adalet Komisyonu ile Anayasa Uzlaşma Komisyonu'nda görev yaptı.
2009 yılında Türkiye Barolar Birliği Yılın Hukukçusu Ödülü, Türkiye Gazeteciler Cemiyeti Basın Özgürlüğü Ödülü, Orta Doğu Teknik Üniversitesi Üstün Hizmet Ödülü, 2010 yılında Çağdaş Yaşamı Destekleme Derneği'nin Cumhuriyet Ödülü Rıza Türmen'e verildi.
İnsan Hakları ve hukuk konularında yerli ve yabancı dergilerde yayınlanmış çok sayıda makale ile kitap bölümleri kaleme aldı. "Güçsüzlerin Gücü-Türkiye'de İnsan Hakları", "Türkiye'de Demokrasi Arayışı" ve "Bir AİHM Yargıcının Not Defteri" adlı üç kitabı yayımlandı.
Halen demokrasi, insan hakları ve hukuk devleti alanlarında faaliyet gösteren sivil toplum kuruluşlarında çalışmalarını sürdüren Rıza Türmen, Türkiye Barolar Birliği İnsan Hakları Merkezi'nin eş sözcülüğünü yapıyor.
Sanata yakın ilgi duyan ve yaklaşık 40 yıldır çello (viyolonsel) çalan Rıza Türmen, T24'te 2013 yılından beri, ağırlıklı olarak temel haklar, insan hakları, Avrupa İnsan Hakları Mahkemesi kararları, genel hukuk ve politika konularında yazılar yazıyor.
|