T24’teki, 12 Şubat 2017 tarihli ‘Ermenistan Azgayin Joğov’dan (Parlamentosu) Türkiye’ye çağrı var!’ başlıklı yazımızı şöyle bitirmiştik: (…) Bakalım yapılan bu çağrı yankı bulacak mı? diye…
Evet buldu…
Türkiye’nin, Türkiye halkının, toplumunun, evrensel ölçütlere göre, adalet, hukuk, insan haklarına saygıyı, her türlü ölçüt ve anlayıştan önce değerlendiren, çağdaş yüzünün, ender temsilcilerinden cevap geldi…
Rus gazeteci Aleksandr Lebshin’in, Dağlık Karabağ üzerine yaptığı araştırmalarda, kendi resmi devlet politikalarına ters yazılar yazdığı, için, Azerbaycan yönetimi, Beyaz Rusya yönetiminden, onun tutuklanıp, Bakü’ye - burada hapsedilmek üzere- yollanmasını talep edebilmiş (!), Beyaz Rusya yönetimi de olumlu cevap verip, Lebshin’i Bakü’ye yollamıştı.
Bunun üzerine, eski SSCB coğrafyasından, birçok yerel siyasetçi ve sivil toplum örgütü, olaya el atmış, protesto mesajları yollamaya başlamış ve uluslar arası hukuk örgütleri de, insan hakları savunucularıyla birleşerek, dayanışma eylem ve etkinliklerine başlamışlardı.
Tabii, bunların ilk kıvılcımını ateşleyenlerden biri de, Ermenistan Azgayin Joğov yani parlamentosu üyesi, anne tarafından Muş, baba tarafından Van’lı, bağımsız milletvekili, Arakadz Axoyan olmuştu. Axoyan, ayrıca beklenmedik bir şey yapmış, ülkeler arasında resmi diplomatik ilişkilerin olmadığına bakmaksızın, Ermenistan parlamentosunda yaptığı konuşmada Türkiye’de, ne olursa olsun, toplumun çağdaş yüzünü temsil edecek çok değerli insanların olduğunu bildiğini söylemiş ve Azerbaycan’ı bu ve benzeri hareketlerinden dolayı, hep birlikte, telin etmek amacıyla, bir çağrıda bulunmuştu.
Sayın Axoyan’ın basın ve halkla ilişkiler danışmanlığı ve Azgayin Joğov’dan edindiğimiz bu bilgileri T24’e taşımış ve yukarıda arz ettiğimiz üzere, yazımızı (…) Bakalım yapılan bu çağrı yankı bulacak mı? diye bitirmiştik.
Kısaca, Ermenistan vekili, Türkiye toplumuna yaptığı çağrıyı, T24 aracılığıyla yapmıştı…
İlk Ufuk Uras ve Şanar Yurdatapan cevap verdiler
Sayın Axoyan’ın basın-halkla ilişkiler bürosundan aldığımız bilgilere göre, yapılan çağrıyı Türkiye’den ilk duyan ve kendilerine yazılı cevap veren, 23. dönem İstanbul vekili, Yeşil Sol Partisi kurucusu, emekli öğretim üyesi, Ufuk Uras ve besteci, insan hakları eylemcisi, Düşünce Suçu’na karşı Girişim adlı STK’nın sözcüsü, Şanar Yurdatapan oldular.
Bunu öğrenir öğrenmez, Axoyan’ın çağrısının yankı bulmasına vesile olan; Türkiye’nin hakikaten de mütevazı da olsa, çağdaş ve demokratik yüzünün ender temsilcileri olan, bu iki simayla, Ermenistan’dan irtibata geçtik ve T24 okuyucuları için, görüşlerini doğrudan almak istedik…
Ufuk Uras: Kelam tekeli, tekellerin en tehlikelisidir!
‘Sayın Akhoyan'ın Türkiye - Ermenistan ilişkilerinin normalleşmesi ve yüzleşmenin gerçekleşmesi konusunda attığı tarihi adımların önemi ortadadır. İnanıyorum ki bu öncü adımların arkasının gelmesi hızla bir yol haritasının çıkarılmasına ve somut adımların atılmasıyla hızlanacaktır. Biz ne yaparsak o olacak başka yolu yok. Dolayısıyla Axoyan’ın çağrısını duyar duymaz, tabii ki karşılıksız bırakamazdık. Sayın Lebshin’in biran önce özgürlüğüne kavuşması için dayanışma duygularımızı ifade etmek isterim. Türkiye’den de bu çağrıyı yapmak istedik. Çünkü gazetecilik sınır tanımaz, milliyetinin önemi yoktur. Gazetecilik bir kamusal faaliyettir. Kelam tekeli tekellerin en tehlikelisidir. Gazeteciler rehin alınamaz, pazarlık konusu yapılamaz. Sayın Axoyan tarafından yapılan çağrı, Ermenistan, Azerbaycan ve Türkiye arasında diplomatik faaliyetlerin geliştirilmesi açısından, toplumlar arası yapılan bu tür demokratik jestler önemlidir. Sayın gazetecinin özgürlüğü hepimizin özgürlüğüdür. Gerçeklerden korkmayalım ki kardeşliği kurabilelim’.
Şanar Yurdatapan: Türkiye'de durum Azerbaycan'dan çok farklı değil!
‘Ermenistan’daki insanlardan böyle bir çağrı gelmesi tabii ki hoş, gerçi haberin kendisi hiç hoş değil ama böyle cesurca yapılmış bir çağrıyı cevapsız bırakmak mümkün değildi. Olayın kendisi, tabii ki kabul edilemez. Yansız, doğru haber vermek, bir gazetecinin hem görevi hem de hakkıdır. Bunun, şu / bu gerekçeyle kısıtlanması, aynı zamanda toplumların haber alma özgürlüğünün de kısıtlanması demektir. Bu davranışlar, başta UDHR, ECHR ve ülkelerin Anayasalarına yansımış temel bir hakkın kısıtlanması, bazı durumlarda da yok edilmesi demektir, kabul edilemez.
‘Ayrıca, söylemek gerekir ki, dünyanın birçok ülkesinde iktidarlar, kendi iktidarlarını sonsuza dek korumak hayaliyle polis devletleri oluşturabiliyorlar. Azerbaycan da bunlardan biridir maalesef. Ama artık onlara söz edecek halimiz kalmadı, zira Türkiye’deki durum çok farklı değil. İster Ankara’da, ister Bakü’de, ister başka bir ülkede, insan hakları ihlallerinin tümüne, hep birlikte karşı çıkabilmeliyiz.’
Teşekkür edip, görüşmemizi sonlandırırken, görüşlerinin, almış oldukları tavırlarının, salt dar çerçevelerde kalmayıp, mümkün olduğu kadar geniş alanlarda duyulabilmesi için, hangi mercilere nasıl iletilmesi konusunda Ermenistan demokratik kitle örgütleriyle danışarak bilmek istediklerini belirttiler…
Örneğin, şimdiden öğrendiğimiz kadarıyla, Düşünce Suçu’na karşı Girişim adlı STK’nın, protesto mesajlarının, kendi web sitelerinde ve iki dilli bültenlerinde yayınlanarak, bilginin yayınlanacağını, şimdiden söyleyebiliriz.