07 Ocak 2015

İyi komünistten Avrupa'nın son Stalin'ine: Nicolae Ceausescu

Korkan dünyanın başına yıkılmasının an meselesini olduğunu bilir… Avuçlarını sıkar..

Fakirliğe ve zorluğa doğmuş Romanya’nın 22 yıl boyunca hükümdarı olan Ceausescu. Hatta babası o kadar sarhoşmuş ki daha önceden bir çocuğunu Nicolae adı verdiğini unutarak, geleceğin liderine abisinin adını yeniden vermiş. Sonraki propaganda filmlerinde pastoral hayatın güzellikleri diye doğum yeri gösterilse de, öldürülmesinin ardından çekilen belgesellerde fakirliğin acı yüzü ve kuzenlerinin dışsız ağızları gerçekleri saklayamıyor.

Ceausescu 10 yasında köyünü terk edip, Bükreşe geliyor. Ayakkabı ustası olmaya niyetleniyor ama çok tembeldi diyor ustası, fakat ustasından sosyalısm ve komünism üzerine dersler alıyor, bağlantılar kuruyor. “Ayakkabıcı olamazsam, Romanya’nın Stalin’i olurum” diyor. Bir dizi karışık olay sonrasında biraz şans biraz silah gücü ve çok yoğun mafiavarı hareketle 1965 Aralığında siyasi gücü ele geçiriyor.

Ama yanlış anlaşılmasın, her zaman terör estiren bir tiran değil. İlk yıllarda oldukça başarılı ve etkileyici işler başarıyor. Özellikle dışpolitika alanında gerçekten göz dolduruyor. Mesela 1968de Sovyetler Çekoslavakyayı işgal ettiklerinde, sessiz kalmıyor. Romanya bu işgale katılmıyor. Ceausescu bu kabul edilemez diye açıklamalar yapıyor. Ve bu açıklamalarla, Çekoslavakyanın dramı Ceausescuların kazancı haline dönüşüyor. ABD için iyi komünist, sevilen çocuk, onaylanan lider oluyor Nicolae. ABD kendi elçisi David Funderburk’un haftalık raporlarında kiliseler, sinagoglar kapatılıyor, bakın din adamları, rejim karşıtları cezalandırılıyor, burada durum felaket açıklamalarına aldırmadan bulduğu iyi komünişte sarılıyor. İkiz diktatörler denilen Nicolae ve biricik eşi Elena tüm dünyayı geziyorlar.

O zamanlar fotoshop ve diğer digital oyunlar yok malum, ama tarihi yeniden yazmakta kararlı olan ikiz diktatörler, mesela, 1 Mayıs protestolarına katılmış gibi kendi yüzlerini protestocuların arasına koyuyorlar. Ceausescu’nun adına şarkılar, marşlar besteleniyor. Halk sürekli alkışlıyor kendisini ve eşini. Youtube’dan isimlerini yazın haklarında onlarca belgesel göreceksiniz. Dillerini anlayamadıklarınızda bile, alkışlayan halkı görmemek elde değil, sürekli bir sevgi seli, sürekli bir hayranlık. En son Nicolae konuşması mesela, arkadan yuhalama sesleri gelse de önde “onurla ölmeyi” alkışlayan biat etmiş partililer var. Bu bir provakasyon diyor Nicolae, arkadan Elena susun, sessiz olun diye izleyenleri azarlıyor.

İkiz diktatörler, yani Nicolae ve Elena, özellikle Çin ve Kuzey Kore’den çok etkileniyorlar. Bu ülkelere olan gezileri sonrasında liberal politikalarında değişim başlıyor. Mutlak biat kültürünü gördüklerinde sanırım, bizde neden olmasın diyorlar. İran Şahı ile ucuz petrol anlaşması yapıp büyük ölçüde endüstriyelleşme devrime başlıyor Nicolae. Köylülerin evleri malları ellerinden alınıp hepsi işçiye dönüştürülmeli diyor. Hiç kimsenin bağımsız ekonomik geliri olması onaylanmıyor. Söylenen o ki, Noelde bir hayvan kesmek isterseniz önce hükümetten onay almanız gerekiyor.

Malum 1979da İranda devrim oluyor, ve ucuz petrol anlaşması fes ediliyor. Ekonomi gitgide kötüye giderken, ikiz diktatörler Sağlık Bakanlarından yeni bir diet yazmasını istiyorlar. Bu diette et yok. Romanyalılar vejeteryan olmalı ve et yememeli. Herşey onların için sağlığı için. O zamanın bakanlarının dalga geçen anlatımlarını yine youtube’daki belgesellerde görebilirsiniz.

Ama kontrol sadece dietle olmaz elbette, ikiz diktatörler, düşüncelerin yayılmasına sürekli halkı gözetleyerek yetişemeyeceklerini anlayınca, daktiloları da belgeye bağlıyorlar. Eskiyen daktilolar yok ediliyor, devlet kurumu haricinde daktilo sahibi olmak isteyenlerin özel izin ve kayıt olması gerekiyor. Hangi daktilonun yazı stilinin kime ait olduğu kayıt altına alıyor yani.

İşler kötüye gittikçe Nicolae iyice paranoyak olmaya başlıyor. Mesela avlanmayı çok sevdiği söyleniyor, ama kötü bir avcıymış kendileri. Olsun dermanı var, o silahla ateş ediyor, kameralar kayıt ediyor, bir başka usta nişancı hayvanları katl ediyor. Alkış alkış… Daha çok alkış geliyor.

Bu arada, çevreci olarak da tarihe geçemiyor ikiz diktatörler. Betonsever olarak geçiyorlar. Adeta günahlarını betonlarla örtmeye çalışıyorlar. Bükreşin beşte birini, tarihi binalarını yıkıyorlar. Buldozerleri çok seviyorlar. Sonunda Avrupanın diğer büyük meydanlarından büyük bir meydan ve yol yapıp en yükseğe de Nicolae’nin Halkın Evi ya da Halkın Sarayı (Casa Poporului) inşa ediliyor. Tahmin edersiniz ki, oldukça gösterişli olan bu saray, Guinness Rekorlar kitabına giriyor. Vakti olanlar resimleri, videoları da görebilirler. Sarayın ve sanat zevklerinin üzerine yorum yapmayacağım. Ama maliyeti elbette Romanya halkının bükülen belini iyice kırıyor. Olsun herşey Romanya'nın itibarı için!

Kültürel devrimle, bir kült yaratan Ceausescu’nun zulmü gitgide artıyor. Bu arada soğuk savaş sona yaklaşıyor, ve Sovyet lideri Gorbachev ile Reagan el sıkışıyorlar. Bu bir darbedir diyor Nicolae buluşmayı izlerken. Darbe sözünü çok sık kullanmaya başlıyor. Bu durumda ABD’nin “iyi komünişte” artık ihtiyacı kalmıyor. Newsweek dergisinde Ceausescu “Avrupa'nın Son Stalini” diye kapak oluyor. Elena kocanın artan parayonası sırasında bir şekilde gücü iyice ele geçiriyor. Kocasına gelen mektupları, sunumları önce Elena monitör ediyor. Aslında o da eşi gibi fakir bir aileden geliyor, ve iyi bir eğitimden yoksun. Ama insan çok alkışlanınca eğitimin ne önemi var değil mi? Bazı kaynaklara göre ikiz diktatörler 80'e yakın saraycık sahibi oluyorlar.

Önce Avrupa'da “Altının Mektubu” diye bilinen, Romanya'dan kaçan altı muhalif entellektüel bir mektup yayınlıyorlar. Bu mektup insan üstü olduğuna inandığı için, söylentiye göre, ilaç almaya dahi ihtiyacı olmadığına inanan Ceausescu’ya karşı muhalefetin mümkün olabileceğini gösteriyor. Ardından bir papazın etrafında halk muhalif söylemler dinliyor ve papaza olan destek artıyor. Protestolarda 100'lerce kişinin öldürüldüğü söyleniyor. Devrim sonrasında açılan mezarlarda toplu katliamlara işaret ediyor. Ceausescu çifti kaçmaya çalışıyor, ama sadece onları durmadan alkışlayanlar değil, onlarla zenginleşenler de dahil, herkes sırtını dönüyor bizimkilere. Ne acı değil mi? Zor zamanlarında yanlarında bir bodyguard bile kalmıyor. Ordu da protestoculara katılıyor.

Sonunda hiç de adil olmayan bir mahkeme sonucunda, ikiz diktatörler olarak anılan çift, oldukça zalimce, [elbette yine de Kaddafinin yaşadıklarıyla kıyaslanamaz] kurşuna dizilerek öldürülüyorlar. Romanya’nın şu andaki ekonomik verileri, ikiz diktatörlerin neden olduğu zararların hala izlerinin silinemediğini gösteriyor. Eski bakanlarının, hapishane arkadaşlarının, tercümanlarının ve hatta kendi kızlarının  da katıldığı bir belgesel Romanya hala zor zamanlar geçiriyor, ama ikiz diktatörlere özlem duyan yok diye sonlanıyor…

Ben bunları izledim bu sabah… Alnıma yeni kırışıklıklar yerleşti… Katre katre gözyaşları döktüm… Sonunda korkuyla aklıma bir dahiyane çözüm geldi….Bence tarih çalışmak yasaklansın, onca yasak var, bir tane daha olmuş çok mu? Tarihçiler hakawati kahvelerde meydanlarda masallar anlatan gezgin) olsunlar bence…..

Çünkü korkan yasaklar… Korkan gerçekleri duymak istemez… Korkan dünyanın başına yıkılmasının an meselesini olduğunu bilir… Avuçlarını sıkar..

Yaşlı bir kadından küflenmiş vicdanlara bir dost tavsiyesi korkanların avuçlarının içinde olmayın! Bi de evet tarih yasaklansın lütfen.

 

Yazarın Diğer Yazıları

Eyyy sevgili eskimeyen aşklar için HDP vardır!

Ayrıldıkları sevgililerini arayıp ikna eden AKP’li sayısına bakmamız icap edebilir mi?

İdeolojik halay çekelim mi? HDP'ye oy vermeniz için 6 neden

Beyaz Türkler, Demirtaş’a Cumhurbaşkanlığı için oy verdiler, ve şimdi de daha büyük rakamlarda HDP'ye oy verecekler

Menderes Sendromu ya da thanatophobia

Çocuklarımız kefenle dolaşmanın cesaret göstergesi olmadığı bir dünyayı hak etmiyor mu?