Nefret doluyuz.. Her kızgınlığımız ayrı boyutta bir nefret… Küçük bir ara sokakta evinize ulaşmak için karşıdan karşıya geçmeye çalışırken mesela… yol hakkı her daim arabaların… elinizde paketler, bebek arabası, koltuk değneği, yanınızda minik çocuk gören direksiyon arkasındaki şahıslar sanki kırk yıllık kanlı bıçaklı düşmanınızmışcasına gaza basıyorlar… Ardından da size ya laf atıyorlar ya da küfür ediyorlar.
Nefret her yerde… 14 saatlik uçuş boyunca “cici, aman aman” diye sevilen çocuklar uçak yere indiği ve kapılar açıldığı anda ezilmesi gereken böceklere mi dönüşüyorlar? Hepimiz o kapıdan inmeyecek miyiz? Uçak size bırakıp geri mi havalanıverecek?
Kızdığımızda ırk, din, dil tanımadan küfür eden, aşağılayan yok sayan bir nefret bu… İki liseli aşığın uçarı öpüşmelerine satışan, hızmaya, dövmeye, etek boyuna, saç rengine, peçeye ve hatta yürüyüş şekline takıntılıyız… Herşey sorun burada… Aynı sokakta khimar ve niqabla (peçe ve çarşaf) yürüdüğümde de, açık yürüdüğümde de bakış, laf ve söz yemek… Burası benim büyüdüğüm mahalle, benim doğduğum şehir. Laf atanlarsa benim çocuğumdan belki üç beş yaş büyük yeni yetmeler, karşılarına durup ne diyorsunuz, kime diyorsunuz, neden diyorsunuz diye sorguladığınızda utanan çocuklar çoğu…Ama nefret daim… Biz seni şeriatçı sandık, gavur sandık, bişey sandık işte… Bilemedik bizden olmadığını…
Bizden olmayan herşeyin mutlaka ayrılması lazım? O çok övgüyle söz edilen Osmanlı İmparatorluğu'nun 72.5 milleti bile, “Çingene”ler yarım millet işte sözleriyle kirlenmiyor mu? Ama cidden bu kadar kısa süre içinde onca etnik, dinsel, kültürel farklılığı silip süpürmedik mi? Üç-dört şehrin birkaç mahallesinden öte Ermeni, Rum, Süryani, Çingene, Caferi komşusu olan kaç kişi var? Yani onca araştırmada LGBT ve hristiyan komşu istemeyenlerin, aman aman Musevilerden uzak durmaya uğraşanların çabalarına değiyor nefret....
Pir Sultan Abdal’ın muhabbet baldan tatlıdır ezgileriyle büyümüş birisi olarak, içiniz rahat olsun, günlerdir Ankaranın farklı kuyumcularında güzel bir Zülfikar arıyorum, kolye ucu, ve yok bulunmuyor. Alevi kuyumcular bile isteyen olmuyor getirtmiyoruz diyorlar.
Nefret öyle yoğun ki… Ve sevgili Asli Aydıntaşbaş yazmışlar, “bizde olup onlarda olmayan” http://www.milliyet.com.tr/bizde-olup-onlarda-olmayan/siyaset/ydetay/1914688/default.htm biz hala yanyana yaşayabiliyor, aşık olabiliyormuşuz… Dört yıl önce Suriyede Alevi, Hristiyan, Sünni, Şii vardı, bizden çok daha renkli toplumlardı, Halep, Şam… sokaklarda rahibeler, papazlar, imamlar yanyanaydı… Onlarda birlikte şarkılar söyler, aşık olur, ticaret yaparlardı… Hala da yapıyorlar ve hatta…Yani bizim onlardan farkımız hala devlet sisteminin ayakta durması… Bizde olup onlarda şu anda olmayan beş yıl önce Suriye'de 11 yıl önce Irakta vardı. Ortadoğu'yu bilmiyor olmamız, Ortadoğu’daki ateşlerin bize sıçramayacağı anlamına gelmez. Diğer faktörlerle beraber, siyaset bilimi bulgularına göre komşunuzun içşavaş yaşamış olması, sizin içşavaş yasama olasılığınızı artırır.
Evet, şimdi var gücümüzle devam edelim… İsrail yok olsun diye bağıralım, Hristiyanlara gavur diyelim, Amerikalıları ve Musevileri bulduğumuz yerde taslayalım. Diğer yandan da elbette başörtülülere sıkmabaş, peçelilere kara fatma diyelim, Zazalar Kürt değil, Kürtler kuyruklu, Caferileri taşa tapar, camiye giden Sünnileri şeriatçı, Alevileri dinsiz ilan edelim. Bizde olan… Evet bizde olan çok fazla tekrarlanan microfaşişmin içimize işlemişliği… Kendimizi iyileştiremezsek yolda önümüze düşmüş küçük bir çocuğu ezebiliriz en azından değil mi? Çocuğunu kaybetmiş bir anayı yuhalamış, bir otelde insanları çatır çatır yakmış, bir köyde erkekleri tek tek kurşuna dizmiş ve hiçbirisiyle yüzleşememiş bir toplumuz… Bizde olan sizce ne?