Albert Einstein, Sigmund Freud’a 1933 ‘de yazdığı mektupta “Neden Savaş?” diye sorar. Freud ise umutsuz bir şekilde yanıt verir ve savaş olmayan bir dünyanın olamayacağını söyler.
Emin Alper’in, yapımcılığını trafik kazasında yitirdiğimiz yönetmen Seyfi Teoman’ın üstlendiği filmi Tepenin Ardı, insanlığın en kadim güdüsüne, Jung’un gölge arketipi, Kristeva’nın “içimizdeki düşman” dediği açıklanmaya muhtaç, çetrefilli kompleksimize dikkat çekiyor abartısız, yormayan ama hafızalardan silinmeyecek yalınlıkta anlatımıyla…
Bir aile. Önce köpek vurulur, ardından baba yaralanır, sonra genç evlat ölü bulunur. Düşman ise tepenin ardındakilerdir. Hikaye bu kadar basit, bu kadar derin.
Ne yok ki tepenin ardına ittiğimiz, sakladığımız? Korkularımız, suçlarımız, pişmanlıklarımız… Ama itiraf etmeye, yüzleşmeye; yani vicdanını adres göstermeye çekinenlerin karanlığı var tepenin ardında. Kendi içine bakamayanların yüreksizliği, hayali düşman yaratanların perdeleyemedikleri korkuları, sevgisizlerin utanmadıkları nefretleri, duygu eşiği düşük insanların gaddar yargıları var.
Kendinden korkanların gölgeleri var tepenin ardında…
Z.Bauman Modernlik ve Müphemlik adlı eserinde toplum mühendisliğinin ilk aşamasının asimilasyon olduğunu söyler. İşte o asimilasyon etmeye çalıştıklarımızın; Kürtlerin,Ermenilerin, Süryanilerin, Rumların sırtından almamız gereken vicdan yükümüz var tepenin ardında.
Çünkü vicdanımızı susturmak için hep başkalarına atfettiğimiz günahlarımız var tepenin ardında.
Tepenin ardında dile gelmemiş, üstü karalanmış, yok sayılmış gerçekler var aslında…
Üç yanı denizlerle, dört yanı düşmanlarla çevrili bir Türkiye belletildi bunca yıldır. Emin Alper eril bakış açısını, ötekileştirmeyi, düşmanlık ve nefret kültürünü üç nesil erkeğin biraraya geldiği bir hikaye üzerinden evrensel bir dille anlatıyor. Oyuncular çok başarılı, kamera kullanımı filmin doğal anlatımına denk düşmüş.
Tepenin Ardı, içindeki karanlığı başka yerlerde görenlerin, kendi kuyusuna bakmaktan korkanların hikâyesini anlatıyor” Neden Savaş?” diye soranlara…